Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Otel odasına el koyuyoruz

Otel odasına el koyuyoruz

Hosiyurt’taki cami açılından sonra otele gitmek ve yerleşmek yerine alaca karanlıkta başka bir açılışa gidiyoruz. Grozni’de yeni yapılan çarşı pazar yerinin yakınında yer alan bir camiye gidiyoruz. Cami Türk ustalardan Adem Çınar adına yapılmış. Daha doğrusu onun adını taşıyor. Orada da aynı seremoni tekrarlanıyor. Buralarda güzel bir şey ayakkabıların dışarıda serilen bir kilim ve halının çevresine çıkarılması. Belki kalabalık camiler için çözüm değil ama cemaatı az camiler için iyi bir çözüm olabilir. Zira temizlik açısından daha uygun. Bir de başınızda takke yoksa rahat bir biçimde cam kenarlarına bırakılmış takkeleri ödünç bir surette kullanabilirsiniz. Yanınızda götürürseniz o da sizin vicdanınıza kalmış bir şey. Kadınlar için de benzeri bir uygulama ve daha doğrusu kolaylık var. En azından Grozni’deki merkezi Hacı Ahmed Kadirov Camii’nin girişinde kadınlar için her türlü bedende ve ölçüde ve renkte elbiseler bırakılmış ve kıyafeti camiye girmek için pek uygun olmayanlar dış kıyafet olarak bunları kullanıyorlar. Adem Çınar Camii’ndeki açılışa zar zor katılıyoruz. Süreçten koptuk ya da kopmak üzereyiz. Zira 24 saatten fazla uykusuz vaziyetteyiz. Bu tarz bir durumla 1990’lı yılların başında gittiğim Hartum’da karşılaşmış ve ancak saatler süren bir uykudan sonra toparlanabilmiştim. Bir benzeri 1979’da Kahire’ye ayak bastığım sırada vuku bulmuştu. Sabaha kadar Hüseyniye Meydanında bir kahvede tüneklemiş, sabahı beklemiş ve ardından öğrenci yurduna yollanmıştım. Yorgunluktan kendimi bir köşeye atmışım. Etrafımda kıyamet kopmuş farkında dahi olmamışım. Burada da ayakta duracak takat ve mecalimiz yok. Turşuya ya da hoşafa döndüğümüzü söyleyebilirsiniz. Nispeten yaşlı kuşağı temsil eden Yavuz Bülent Bakiler ve emsalleri bir köşe bulsalar belki de yığılacaklar. En azından bendeniz de secdede manevi huzurun yanında fiziki bir rahatlık da hissediyorum. Adeta dinleniyorum. Belki de yakınma ve sızlanmalarımız etkisini gösteriyor olmalı ki ‘haydin otele’ diyorlar. Artık otele doğru gidiyoruz. Kadirov Camii’nin biraz ötesinde yeni dizayn edilmiş beş yıldızlı bir otel var. Adı, Arena Oteli. İki katlı her türlü konfor var gibi lakin gösterişe ve mübalağaya kaçmışlar. Belli ki, Grozni’de otel yetersizliği yaşanıyor. Burası güya beş yıldızlı olmasına rağmen pek ahım şahım bir yer değil. Bu defa da karşımıza yerleşme sorunu çıkıyor.
¥
Yeteri kadar oda olmadığı gerekçesiyle ikişer yataklı olan yerlerde iki kişi üç yataklı odalarda ise üçer kişi kalacak deniliyor. Tabii ki tek kişilik yerlerde de tek kişi kalacak. Oteli keşfe çıktık. Bereket neredeyse bütün odalar boş ve hiçbirinde anahtar yok. Otel dizayn aşamasında olduğundan elektronik sisteme tam geçememişler. Dolayısıyla elektronik giriş kartları yok. Bundan dolayı odaların kapıları açık. Bu nedenle yerleşme vaziyetini aldıktan sonra ‘bari anahtar taşıma zahmeti yok’ diye birbirimize takılıyoruz. Lakin ikişer ve üçer kişilik odalar noktasında heyet üyelerinden homurtular yükseliyor ve bazıları mazeret gösteriyor ve tek başına kalmak istediklerini söylüyorlar. Benim de bir Şam ziyaretinde başıma öyle nahoş bir vaziyet gelmişti. Nadirattan da olsa yorgunlukta bazen insan horluyor. Galiba yorgunluğun verdiği bir ağırlıkla böyle bir durum vukua geldiğinden dolayı Osmaniye milletvekiline rahatsızlık vermiştik. Bundan dolayı ben de diğerleri gibi oda avına çıktım ve kendime göre tek kişilik bir oda arıyorum. Böylesini bir defasında da Prof. Necmettin Erbakan Hoca ile birlikte Libya’da yaşamıştık. Sonunda en son odalardan birisini açtım ve içeri süzüldüm. Lakin içeride banyonun ışığı yanık vaziyetteydi. Biraz çekinerek ve tereddütle odanın bir başkasına tahsis edilip edilmediğini yokladım. Bereket kimsecikler yoktu ve böylece odaya el koymuş olduk. Önce kafamdan bir banyo yapma fikri şimşek gibi yanıp geçti. Lakin daha fazla yorgunluğa dayanamıyorum. Bize tam iki saat süre verdiler. Ardından kahvaltı ve yeni bir cami açılışına gideceğiz. Savrulacağız demek belki daha doğru olur. Durmak yok. Bu kadar yorgunluk insanın uykusunu da kaçırır. Bu korkuyla başımı yastığa koymuşum koymakla birlikte kendimden geçmem bir olmuş. Ancak kapı ve zil sesiyle kendime gelebildim. İki saat nasıl geçti bilmiyorum ama gözlerim bu defa yanıyor. Öncesinde gözlerimi açık tutmakta zorlanıyordum bu defa da yetersiz uykudan dolayı gözlerim yanıyor. Lakin vücudumda bir dinçlik hissediyorum. Kahvaltıya gidiyoruz. Kahvaltı da yok yok. Zeytin, peynir, yağ ve bol çay var. Çeçenistan’ın ekmekleri de bir güzel. Almanların mini ekmekleri var. Leziz mi leziz. Buradakiler Almanlarınkinden çok daha güzel. Diğer tarzı da biçimli kesilmiş ekmek dilimlerinden oluşuyor.
¥
¥Buraların tabii yani yeni dilde organik balı da meşhurmuş. Başta Necati Ceylan abi olmak üzere bal alalım diyorlar ama yoğun tempo buna imkan vermiyor. Kendimize vakit ayıramıyoruz. Çarşısına pazarına varamıyoruz. Bal getiremesek de birkaç defa tabii balın tadına bakıyoruz. Söyledikleri gibi. Galiba bu balın kalitesine en yakını Kars’ta üretiliyormuş. Kahvaltılar ve açılışlardan geriye kalan vakitlerde lobilerde ekip birbiriyle tanışıyor ve tabir caizse sohbet veya yerine göre gevezelik ediyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi