Azerbaycan, Dağlık Karabağ’da kiminle savaşmıştı?
Gazetelerde okumuş, televizyonlarda seyretmişsinizdir... Zaman zaman, “çöp evler”den söz edilir... Bu evlerde yaşayan insanlar, ellerine geçen her şeyi bir “poşet”e doldururlar, “oda”nın veya “salon”un her tarafına koyarlar... Yani, kâğıtları, gazeteleri, boş kavanozları, konserve kutularını, pet şişeleri ve hiçbir işe yaramayacak onlarca, yüzlerce eşyayı istiflerler!.. Yıllar geçtikçe evleri tıka basa dolar!.. Evde, yatacak yer bile kalmaz!.. Tabiî; bir süre sonra, “poşetteki şeyler” çürümeye ve dolayısıyla kokmaya başlar... Ama evde yaşayanlar, “çürüyen ve kokan” bu poşetleri çöpe atmak yerine, “onlarla birlikte yaşamaya” devam ederler!.. Ta ki, “komşuların ihbarı”na kadar... Komşular, “evden dayanılmaz kokular yükseldiğini” bildirince, belediye ekipleri gelir ve “evi boşaltmaya” başlarlar... Hiç dikkat ettiniz mi; “çöplerin dışarı atılması”na, dolayısıyla “evin temizlenmesi”ne en çok direnenler, “evde yaşayanlar”dır. “Evin temizlenmesi”ne direnirler, çünkü “çöpler içinde yaşamak” isterler!.. Herhalde görmüşsünüzdür, bu evlerden zaman zaman “birkaç traktör römorku çöp” çıkar!.. Ne kadar direnirlerse dirensinler, sonunda “çöp”ler temizlenir ve en azından “koku” giderilir!
TÜRKİYE DE BİR ÇÖP EV GİBİ!
Bu olayı şunun için anlattım: Türkiye de, maalesef böyle bir görüntü arzediyor... Bir “çöp ev” değilse bile; “toz”ların ve “çöp”lerin “halının altına süpürüldüğü” bir ev görünümündeyiz!..
Her yerde, her odada “sorun” yığılı!..
Manzara, gayet net ve açık;
“İran” bir sorun... “Irak” bir sorun!.. “Suriye” bir sorun!.. “Terör” bir sorun!.. “Azerbaycan” bir sorun!.. “Yunanistan” bir sorun!.. “Bulgaristan” bir sorun!.. “Ermenistan” bir sorun!..
Peki, yıllar boyu ne yaptık?..
Bu “sorun”ları ya “halının altına süpürdük” ya da “poşet”lere koyup, evin bir kenarına koyduk!..
Ne oldu sonra?..
“Koku”lar yükselmeye ve “dayanılmaz” bir hâl almaya başladı!.
İşte bu noktada, AK Parti Hükümeti girdi devreye... “Mikrop yayan çürümeler”in önüne geçmek için, “sorunlarla dolu olan ev”e müdahale edip, bir kenarından “temizlemeye” başladı!..
Ama, hiç dikkat ettiniz mi;
Kendilerini “evin sahibi” gibi görenler, “sert bir direniş” göstermeye başladılar!..
“Canhıraş bir gayret”le bağırıyorlar:
“Kürt açılımı olmasın!.. Ermeni açılımı olmasın!.. Dağdan inişler olmasın!”
Yani istiyorlar ki;
Hiçbir “sorun” çözülmesin!..
Hiçbir “çöp” atılmasın!..
“Çöplerle birlikte yaşayalım” istiyorlar!..
Çünkü, Türkiye “sorun”ları çözmeye başlar da “komşularla sıfır problem” stratejisini hayata geçirirse, “kendi iddiaları” çöker!..
“Terör eylemleri” devam edip, “şehit cenazeleri”nin gelmesi sürmeli ki; muhalefet, “biz haklı çıktık” diye göbek atsın!..
“Terörist saldırılar” devam etmeli ki;
“PKK’nın rant düzeni” bozulmasın!..
Hiç şüpheniz olmasın ki;
Gerek CHP ve MHP’nin, gerek PKK’nın “açılım”lara gösterdiği tepkinin altında, “psikolog”ların ifadesiyle, “biriktirme hastalığı” yatmaktadır!.. Evet, “sorunları biriktirme” hastalığı!..
ALİYEV’Lİ AZERBAYCAN NEREYE?
İşte bu “sorun”lardan biri de, “Azerbaycan’la ilişkiler”dir!.. Daha düne kadar, “İki devlet, tek millet” dediğimiz Azerbaycan!..
Gazetelerdeki haberleri okumuş olmalısınız...
Haberlere göre;
Azerbaycan; Bursa’da oynanan Türkiye-Ermenistan milli takımları arasındaki karşılaşmada bayraklarına saygısızlık yapıldığı iddiasıyla Ankara’ya protesto notası vermiş!..
Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev, doğalgazın Avrupa pazarlarına taşınmasında Türkiye ile uzlaşmaya varamadıklarını, bu nedenle alternatif güzergâh arayışına başladıklarını açıklamış!..
Aliyev, Bakanlar Kurulu toplantısında yaptığı konuşmada, “Son iki yılda Türkiye ile görüşmelerimizde bu konuyu öne çıkarmamaya özen gösterdik, ama artık imkânlarımız tükendi. Bize yapılan öneri kesinlikle kabul edilemez. Bu durumda alternatif aramak zorundayız; çünkü çevremizde enerji kaynaklarına ihtiyaç duyan ülkeler var” demiş!..
Aliyev’in bu açıklamayı, Türk-Ermeni protokollerinin imzalanmasından sonra yapması, elbette dikkatlerden kaçmadı!..
Aliyev yönetimi, dahasını da yaptı!..
Türkiye’nin Ermenistan’a yönelik açılımına tepki olarak, Bakü’deki Şehitlik Meydanı’nda bulunan Diyanet İşleri Başkanlığı’na ait camiyi, geçen Nisan’da restorasyon gerekçesiyle ibadete kapattı.
Bakü yönetimi Türk Şehitliği’ndeki bayrakları kaldırıp, bayrak direklerini de söktü.
Bakü’deki Türk şehitliğinde bulunan Türk bayraklarının kaldırılmasının ardından, Türk şirketlerinin önündeki bayrakların da indirilmeye başlandığı bildiriliyor.
Gazeteler, bu gelişmeleri; “Türkiye’den kopan Azerbaycan’ın Rusya’ya yöneldiği” şeklinde değerlendirdi!..
İyi de, o zaman “Bakü Yönetimi”ne sormazlar mı; hani siz Dağlık Karabağ’da “Ermeniler”le değil de; aslında “Rusya” ile savaşmıştınız!.. Hani, “Rusya ile savaştığınız” için Dağlık Karabağ’ı terketmek zorunda kalmıştınız?.. Hani, “Ermenistan” ile savaşmış olsaydınız gelip gelirdiniz!..
Bu ne perhiz, bu ne turşu?..
Şu hâle bakın, Dağlık Karabağ’da “aslında Rusya ile savaştıklarını” söyleyen Aliyev yönetimi, bugün Rusya’ya yöneliyor!..
Söyleyin Allah aşkına;
“Ermenistan’ın arkasında Rusya vardı!.. Biz, aslında Ruslarla savaştık” diyen bir Azerbaycan yönetiminin, bugün kalkıp da “Ermenistan açılımı” dolayısıyla Türkiye’ye kızıp “Rusya’ya yönelmesi”nin izah edilir bir tarafı var mıdır?..
Bu politikanın “tutarlılık” neresinde?..
ARMUT DİBİNE DÜŞERMİŞ!
Aslında, hiç yadırgamadım!.. Çünkü İlham Aliyev, nihayetinde “babasının oğlu”dur!..
Babası Haydar Aliyev de;
Daha 20 yaşında iken Komünist Partisi’ne girmiştir!.. 1941'den itibaren Nahçıvan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Halk Dili İşleri Komiserliği'nde ve Halk Komiserleri Meclisi'nde Şube Müdürü olarak görev yapmıştır!..
1944 yılında KGB'de görevlendirilmiştir!.. 1967 yılında Azerbaycan Komünist Partisi Merkez Komitesi Birinci Sekreterliği'ne getirilmiştir!.. İki defa Sosyalist Emek Nişanı ile ödüllendirilen Haydar Aliyev, 1976'da Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi Politbüro Yedek Üyeliği'ne, 1982’de ise asil üyeliğine getirilmiştir!..
“Böyle bir Komünist baba”nın oğlu olan İlham Aliyev’in, bugün “Rusya’ya yönelme” kararı almış olması, hiç de anormal değildir!..
Öyle ya;
“Armut, dibine düşer”miş!..
Ya da; “su, yatağını bulur”muş!..
Öyle anlaşılıyor ki;
İlham Aliyev de “yatağını” buluyor!..
Hani derler ya;
“Tilkinin dönüp, dolaşıp, geleceği yer kürkçü dükkânıdır!”
İşte İlham Aliyev de;
Döndü, dolaştı, sonunda “babasının mekânı”na yani Rusya’ya döndü!..
Hiç yadırgamadım!..
Ama, şunu düşünmedim değil:
İlham Aliyev, acaba “Türkiye ile ilişkileri”nde mi samimiydi, yoksa “Rusya’ya yönelme”de mi?!?..
ERDOĞAN, SÖZÜNÜN ARKASINDA!
Dün, AK Parti Grubu’nda konuşan Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gündeminde; “dağdan inişler” ve “Baykal’a cevap”ın yanısıra, “Azerbaycan’la ilişkiler” konusu da vardı!..
Dikkat ettim de;
Bir “devlet adamı ciddiyeti”yle davranan Tayyip Erdoğan; her şeye rağmen “İlham Aliyev’le ilgili kırıcı tek söz söylememeye” büyük özen gösterdi... Bunun yerine, “Azerbaycan halkı”na seslenip, dedi ki;
“Türkiye’ye gelen Azerbaycan milletvekillerine de söyledim. Hükümetim ve şahsım, Azerbaycan Milli Meclisi’nde yaptığım konuşmanın arkasındadır. Bizim Azeri kardeşlerimizin aleyhine olacak hiçbir adımı atmamız asla söz konusu değildir.
Ancak, Türkiye ile Azerbaycan arasına nifak sokmak amacıyla fitne odaklarının da gayret içinde olduklarını, dedikodular ve iftiralarla kamuoyunu yanıltmaya çalıştıklarına şahit oluyoruz.
Benim vatandaşlarım da, Azeri kardeşlerimiz de bu nifak girişimlerine prim vermesinler. Aslı olmayan bu dedikodular ve iftiralara lütfen kulak asmasınlar.
Herkes şundan emin olsun; biz Azeri bayrağını Türk bayrağı gibi, Azeri topraklarını Türkiye toprakları gibi aziz ve kutsal bildik, yine öyle biliriz.
Bu hitabım, ağırlıklı olarak Azerbaycan halkınadır. Bakü'de yatan şehitlerimiz, bunun şanlı şahitleridir.
Azerbaycan'ın çıkarlarını, Türkiye'nin çıkarlarından geride tutmayız, tutmadık. Azerbaycan'ın üzüntüsünü, aynen Türkiye'nin üzüntüsü biliriz. Azerbaycan'ın sevinci bizim sevincimizdir ve sevincimizi artırır.
Kimse, Türkiye'nin iyi niyetli duruşunu, samimi çabalarını başka yerlere çekmesin, Türkiye'yi de test etmeye kalkmasın.
Son zamanlarda, özellikle bu konu üzerinde fitne fesat odakları, çok iyi çalışıyor. Çok gayretli.
Tabii bu Türkiye'nin içinden de besleniyor.
Bunu da açıkça söylemem lazım. Türkiye'nin içinden bunu besleyen odaklar da belli. Sürekli olarak orayla paslaşmak suretiyle böyle bir süreci tahrik ediyorlar.
Sadece Türkiye-Ermenistan milli maçı sebebiyle FIFA'nın da almış olduğu bir karar ki; son anda gelen bir karar malûmunuz. Bu kararı uygulamaya çalışan arkadaşlarımız, bunun da açıklamasını yaptılar. Bu milli maçı provoke etmeye çalışan odakları da zaten halkımız gayet iyi tanıdı, gayet iyi biliyor!..
Türkiye'de süper ligde asılan Azerbaycan bayrağını ‘İstanbul'da böyle Bursa'da böyle’ diye gösterme gafletine düşecek kadar şecaat arz ederken sirkatini söyleyen zavallılar bunlar.
Bizi asıl yaralayan şey de şudur: Azerbaycan Şehitliği’ndeki Şehitlik Camii’dir... Azerbaycan'daki o şehitlik anıtının yanında Türk bayrağı ile Azerbaycan bayrağının kaldırılmasıdır ki; bunun ne anlama geldiğini, neler ifade ettiğini, inanıyorum ki Azerbaycanlı kardeşlerim de iyi değerlendirecektir.”
AZERBAYCAN’IN DA MI DİASPORASI VAR?
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sadece bu sözleri bile, “Azerbaycan” konusunda ne kadar “hassas” ve ne kadar “samimi” olduğunu görmeye yeterlidir!..
Peki, İlham Aliyev’in bizzat kendisi, meselâ “Dağlık Karabağ” konusunda ne kadar “samimi” ve ne kadar “çözüm” taraftarıdır?.. Türkiye, birçok “sorun” gibi, “Dağlık Karabağ sorunu”nu da çözmeye çaba sarfederken, bir “Azerbaycan Diasporası” mı vardır ki; Dağlık Karabağ sorunu yıllardır çözülemiyor?.. Bunda, Türkiye’deki “ulusalcı kışkırtmalar”ın rolü ve payı nedir?..
En başta dedim ya;
Gerek Türkiye’de, gerek Azerbaycan’da, kendilerini “sahip” olarak gören ve dolayısıyla “çöp evler”in temizlenmesine “direnenler” var!..
Ama, el mecbur; bu evler temizlenecek!..
Çünkü, bu “koku”ya tahammül edilemez!..
==============
Nerde o yoğurdun bolluğu!
“Siyasete sık sık müdahale ettiği” için, bir adı da “YARSAP” yani “Yargıçlar ve Savcılar Partisi” olan, başkanlığını da Ö.F.Eminağaoğlu’nun yaptığı YARSAV’dan, dün bir açıklama yapılmış ve denilmiş ki;
“Bir yargıç, emekliliğinde nasıl bir yaşam düzeyine sahip olacağı yolunda hiçbir kuşku ve kaygıya kapılmadan ve bu yönden herhangi bir etki veya baskı altında kalabilme olasılığı dahi söz konusu edilmeden görevini yürütmelidir!.. Dolayısıyla, görevdeki yargıçlar ile emekli yargıçlar arasında ücret farkı olmamalıdır!.. Ücret farkı yaratılması, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkelerine aykırıdır!..”
Ooohhh, suyundan da koy!..
Bu yoğurdun bolluğu neredeyse, söylesinler de bir kaşık da biz sallayalım!
Neymiş; yargıç, “ileride nasıl bir yaşam düzeyine sahip olacağı endişesi” taşımamalıymış!.. İyi de; “gelecek endişesi” yaşayan sadece “hakimler” değil ki!.. Bu ülkede herkes “gelecek endişesi” yaşıyor!..
“İşçi” de yaşıyor, “memur” da!..
Tamam, hakimler “başkı altında olmadan” karar vermeli!.. Bunu kim istemez?.. İşçi ve memur da, “baskı altında olmadan” çalışmak ister!..
Öyle olsa; ne “kaçamak” yaparlar, ne “rüşvet” alırlar!..
Ama, gerçek şu: Türkiye’nin yoğurdu o kadar bol değil!..