Ayaklı fitne
Eskiden 'ayaklı kütüphane' diye bir deyim vardı. Hafız-ı kütüp denilen insanlar adeta kitapları yutarlar ve okuya okuya kendileri de birer canlı kitap haline gelirlerdi. Bunlara da ayaklı kütüphane denilirdi. Lakin Kur'an-ı Kerim, şairlerin genel olarak her vadiye meylettiklerini, saptıklarını belirttiği ve yerdiği gibi kitapla yaşamayan ve muhakeme etmeyen sadece ezberleyenleri kitap yüklü merkeplere benzetmiştir. Kitabı yüklenen ama işba derecesinde onu içine sindiremeyenler kitabımızın diliyle olumsuz bir biçimde nitelendirilmişlerdir.
Bu açıdan profesyonel anlamda edebiyat için edebiyat tezini Kur'an tahkir etmiş ve yermiştir. Dolayısıyla ayaklı kütüphane olmak güzel bir şey olmakla birlikte mutlak güzellik kriteri değildir. Ancak kitaplardan yararlanılması ve umumi fayda ve yararın sağlanması halinde ayaklı kütüphane övgüye mazhar olabilir. Dolayısıyla bilgilerin hayata geçirilip geçirilmemesi kitapları hıfzetmekten daha önemlidir. Ayaklı kütüphane deyimin çağrıştıran bir 'ayaklı fitne' deyimi olmasa bile fiiliyatta ayaklı fitneler vardır. İsimler ile cisimler birbirini tamamlar. Arasında bir tenasüp vardır ve isimler bazen cisimlerine ve sahiplerine delalet ederler. TRT'de yayınlanan Ayrılık dizisi adeta İsrail ile ayrılığın remzi ve işareti haline gelmiştir. İsrailli yetkililer restleşme bağlamında teknik bir mesele olan askeri tatbikat dışına çıkarılmalarına doğrudan tepki gösteremeyince gözlerine anti semitizm yaptığını düşündükleri Ayrılık dizisine dikmişler ve bu dizi üzerinden Türkiye'yi köşeye sıkıştırmaya çalışmışlardır. Bu dizi üzerinden Türkiye'nin İsrail'i dışlamasını bir nevi anti semitizme bağlamak istemişler ve bunu teyit etmek için de Türkiye'de iktidar çevrelerinin başta ordu olmak üzere her kademede İslamlaştırmaya gittiklerini ve gizli gündem güttüklerini ileri sürmüşlerdir. Buna mukabil hükümet kaynakları ve Başbakan Erdoğan da İsrail'e yönelik tepkilerinin dini içerikli olmadığını sadece halkın duygularına tercüman olduklarını söylemiştir.
Ayrılık dizinin ayrılık getirmesi gibi fitne de fitne getirmiştir. Bilindiği gibi Hollandalı çatlak politikacı Geert Wilders Fitne filmini çevirmiş ve bu film dünyada geniş bir tartışma meydana getirmişti. Fitne filminin yol açtığı fitneler halen de dinmiş değildir. Ve ondan önce de kendisi gibi bir çatlak olan Van Gogh, Ayan Hırsi Ali ile birlikte yine Hollanda'da "Submission" yani "Teslimiyet" filmini çevirmiştir. Wilders fitne ile uğraşa uğraşa sonunda ayaklı ve canlı bir fitne topu haline gelmiştir. Bundan dolayı bazı Batılı ülkeler tarafından da 'istenmeyen adam' ilan edilmiş ve giriş yasağı getirilmiştir. İngiltere üzerindeki bu yasağı delen Wilders bu ülkede bir üniversitede yaptığı konuşmayla birlikte fitne özelliğini de beraberinde götürmüş ve bulunduğu ve konuştuğu yere de yansıtmıştır. Kur'an-ı Kerim'in Hitler'in Kavgam kitabı gibi yasaklanmasını isteyen Wilders, Londra'da 'İslam'ın yaşadığı yerde hürriyetler ölür' şeklinde mugalata ürünü sözler sarf etmiştir. Yine 11 Eylül sürecinde İtalya'nın skandallarıyla ünlenen Başbakanı Berlusconi gibi konuşmuştur. Bilindiği gibi Berlusconi 'Batı medeniyeti İslam medeniyetinden daha üstündür' demiş ve ardından gelen tepkiler üzerine çark etmiştir. Velhasıl, Bush gibi davranmış ve Haçlı Seferi dedikten sonra yanlış anlaşıldığını ileri süren Bush gibi Berlusconi de sözlerinin bile arkasında durmayarak namertlik örneği sergilemişti. Şimdi onların çömezi mesabesinde olan Wilders de onların izinden giderek :" Medeniyetimiz İslam medeniyetinden üstündür. Bundan dolayı onu savunmalıyız" diyor.
Wilders'in sözünü etmiş olduğu Batı medeniyeti acaba nedir ki? Bu anlamda, Wilders'in Londra konuşmasının şifrelerini 11 Eylül'den sonra Bush'un refleksiyle çözebiliriz. Bush da 11 Eylül saldırılarını duyar duymaz ilk açıklamasında 'Hayat tarzımıza saldırıyorlar' demişti. Gerçekten de still of life/hayat tarzı olarak da anılan husus nedir? Bush'un hayat tarzını anlamak için ABD'nin sosyal hayatına bakmak kafidir. ABD sosyal hayatında obezlik, kadınlara yönelik tasallut ve saldırılar Amerikan hayat tarzı olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha yalın olarak bu hayatı beyaz perdeden veya Hollywood yapımı filmlerin üzerinden takip etmek mümkündür. Velhasal, Wilders bu konuşmasıyla Neoconların Avrupa ayağı olduğunu göstermiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.