Kumuk köyünün Ali Şen’i
Cin hastanesinde bize pratik bazı bilgiler veriliyor. Mesela cinle temasınızı nasıl anlarsınız? Verilen bilgilere nazaran yattığınızda belinizin üzerinde bir ağırlık hissediyorsanız bu cin çöreklenmesi olabilir. Esasen bu bittecrübe sabit bir haldir. Bunu ilk defa Kiel yakınlarında kaldığımız bir Alman köyünde İzmitli hafız Fethi ağabeyden duymuştum. Başından geçen böyle bir cin vakasını anlatmıştı. Cin hastanesi dönüşünde bir günümüzün daha olduğunu öğreniyoruz. Bugünü nasıl değerlendirmek gerekir. Farklı görüşler var. Seyfullah Türksoy civardaki bir Kumuk köyünü ziyaret etmemizi teklif ediyor. Böylece bölgede bin yıldan beri yaşayan Türk boylarından birisi olan Kumukları da görebileceğiz. Geçenlerde rahmeti rahmana kavuşan Ergün Göze’nin hem hemşerisi ve tutkulusu olan Yavuz Bülent Bakiler tabiî ki böyle bir teklifi havada kapıyor. Abdurrahman Özdil Bey de gazavat-ı Şamil’in geçtiği yerlere uzanmamızın daha isabetli olacağını söylüyor. Neyse ki sonunda Kumuk köyüne karar veriliyor. Çok geçmeden Tolstoyyurt istikametinde ilerleyerek Kumuk köyüne varıyoruz. Bizim için epey hazırlık yapmışlar. Köyün yaşlı hanımları önümüze çıkıyorlar. Hele içlerinden birisi epey dil döküyor ve sözlerini yarım yamalak anlıyoruz. Tabii ki aramıza bin yıldan beri coğrafyanın uzaklığı, ortam farklılığı girmiş. Aslında biraz kaynaşsak hemen lehçelerine aşina oluruz. Yaşlı hanımların tezahüratları arasında Türksoy’un Çeçen yönetimine ilettiği okul ihtiyacı başvurusunun bir meyvesi olan ve üç ay zarfında ete kemiğe bürünen yapının karşısına dikiliyoruz. Hep birlikte okulu turluyoruz. Sonrasında bizi yemek için bir salona alıyorlar. Enva-i çeşit meşrubat ve onun ötesinde çay var. Zengin bir menü karşımıza çıkıyor ve özellikle de hacimli dolmaları göz ve mide dolduruyor. Mübalağa değil onlardan biri, iki neferi doyurur. Yine mantı yapmışlar ve gerçekten de maharetli ellerin ürünü olduğu belli. Tatlı çeşitleri de var. Okulun geniş girişinde bize bir gösteri yaptılar. Çocuklar kısa Kur’an sureleri okuyorlar ve sonrasında da Çeçence ve Türkçe marşlar ve ilahiler söylüyorlar.
•
İlginç simalarla tanışıyoruz. Bunlardan birisi 85 yaşlarında evinden çağrılmış ve nefes nefese huzura gelen bir ihtiyar delikanlı. Ama içli birisi. Bizi görünce hep gözleri doluyor. Hali, ayrılık hasretinden sonra kavuşan insanların haline benziyor. İki gözü iki çeşme. Bir de fötr şapkalı birisi var ve okulun emektar müdürü imiş. Kumuk köyünün Ali Şen’i. Yanılmadığımı anlamak için sağa sola Ali Şen’e benzeyip benzemediğini soruyorum, hep tasdik sözleri işitiyorum. Yemekte yan yana düştük ve birbirimizi anlamaya çalışıyoruz. Kumukların dört lehçesinden bahsediyor. Kumuklar gerçekten de tipik Türk özelliği taşıyorlar. Çeçenistan’da bir iki Tatar köyü de varmış, onları göremedik. Yine daha kuzeyde Astrahan ve Sarısu bölgelerinde Nogay Türkleri yaşadığını söylüyorlar. Tecrübemle de sabit olmuştur ki, bir akşam Şam’da Muhyiddin Arabi’nin kabrinin çevresine giderseniz mutlaka bir Türkmen kadın veya erkekle karşılaşırsınız. Halep’te de öyledir. Yine sabaha doğru Kum ve İsfehan üzerinden Şiraz’a inmişseniz ve şansınız da yaver gitmişse otobüsten inerken sizi bir Kaşgai Türkü karşılayabilir ve soluğu birlikte bir kelle paçacı dükkanında alabilirsiniz. Yine Asya steplerinde ve Kafkasya dağlarında ve ovalarında bir Kumluk, Nogay veya Tatar Türküyle payınıza düşebilir ve hemhal olabilirsiniz. Türklerin tek zayıf noktası geniş bir coğrafyaya yayılmaları ve ötesinde siyasi bir dağınıklık içinde olmalarıdır. Kumuk köyünden böyle çağrışımlar ve tatlı hatıralar eşliğinde dönüyoruz.
•
Grozni’ye yeniden avdet ettikten sonra hipodromda at yarışlarını seyretmek üzere yakın bir civar bölgeye ulaşıyoruz. Burada Ram(a)zan Kadirov’un bizimle görüşeceği de söyleniyor. Araçlarla hipodromun önüne kadar geliyoruz. Dönüşte şoförümüz Yusuf kendilerinin içeriye sokulmadığından yakınıyor. Merdivenlerden içeri giriyoruz ve tribünlere ulaşıyoruz. Tribünlere girişte kapalı bir salon var ve sandalyelerin misafirlerle, masaların da yemeklerle dolu olduğunu görüyoruz. Tribünler üç bölümden oluşuyor. Üst bölümde Ram(a)zan Kadirov ve göbekli ve haki elbiseleri içinde Rus generalleri göze çarpıyor. Yarışlara odaklanmış bir durumdalar. İkinci ve alttaki ilk bölüme de bizi buyur ettiler. Masalara yerleşirken daha alt bölümde de masaların yemekler ve misafirlerle donatıldığını görüyoruz. Yukarıda Kadirov’la birlikte olanlar yarışa odaklanmışlar ve ayaktalar ve yemek servisi de yok. Bizim bulunduğumuz ve daha alt bölümde ise masalar ardına kadar meşrubat ve yemekle dolu. İlaveten kuru yemiş de var. Hipodromun içinde bölümlü geniş bir araç var. Bir anlam veremiyorum. Meğerse atlar onun içinden çıkarak piste iniyorlarmış. At yarışları beni açmıyor, lakin ortamda sanki bir heyecan dalgası var. Bu heyecan suni mi (yapay) yoksa tabii mi kestiremiyoruz. Galiba bu tür etkinlikler biraz da normalleşme amacıyla tertip ediliyor olmalı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.