Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Salahaddin’i beklerken...

Salahaddin’i beklerken...

Gelmeyen bir insan ve kahraman için ‘Godot’yu beklerken’ deyimi kullanılır. Godot beklenen ama gelmeyen kahraman kişidir. İsra ve Mirac Beldesi olan Filistin de sünnet diliyle ‘ardu’r ribat’ yani nöbet alanı ve serhat bölgesi olduğundan dolayı ikinci defa lakin bu defa Siyonistlerin eline düştüğünde ilk kurtarıcı sembol olarak yeniden gündeme gelmiş ve İslâm alemi yeni bir Salahaddin beklemeye koyulmuştur. Hafız Esad ve Saddam Hüseyin kendilerini Salahaddin mevkiinde görmelerine rağmen Leyla onlara tebessüm etmemiş ve karşılık vermemiştir. Ali Şeraiti’nin, ‘Fatıma Fatımadır’ yani nev-i şahsına münhasırdır ancak kendi kendisine benzer bağlamında olduğu gibi Ali Şeriati’ye rağmen Salahaddin de ancak Salahaddin’dir. Taklitlerinden sakınmak gerekir. Salahaddin’i bekleyen sadece biz değiliz. Onu Yahudiler de bekliyor. Çünkü onlar da bir gün çıkıp gelerek Müslümanların talihsiz gününü bahtiyar güne çevireceğini biliyorlar. Kudüs iki sembolle birlikte anılır. Bunlardan birisi Hazreti Ömer diğeri de Salahaddin Eyyübi’dir. Birkaç yıl önce toprağın altına giren Kudüs belediyesi eski Başkanı Teddy Kollek emeklilik dönemini sükunet içinde geçirir ve İslâm tarihine merak salar. Bu araştırmaları onu Hazreti Ömer’e götürür ve tarih aynasında onun azameti karşında erir gider. Onun mirası çerçevesinde Kudüs’ün ila nihaye kendi ellerinde kalamayacağını görür. Onun en fazla gözünü kamaştıran husus, bizzat Hazreti Ömer’in Kudüs’ün anahtarlarını almak üzere Medine’den yola çıkarak bu kutsal şehre gelmesidir. Mısır feth olunduğunda ve Medain feth olunduğunda kılı kıpırdamamıştır. Lakin konu Kudüs olunca yalın ayak kölesiyle birlikte su birikintileri çiğneyerek pejmurde kıyafetler içinde Kudüs’ün semalarında belirmiştir. Kudüs’e önem veren sadece Hazreti Ömer olmamış aynı zamanda oğlu Abdullah (İbni Ömer) da ahir ömrünü bu şehrin mücavirleri yani komşuları arasında geçirmiştir.
¥
Kudüs’ün ikinci kahramanı ise Salahaddin Eyyübi’dir. Salahaddin Eyyübi, Hazreti Ömer’in siresini ihya etmiştir. Hıttin savaşından sonra Kudüs’ü, Hazreti Ömer gibi barış yoluyla almıştır. Lakin İsra Suresinin baş ayetlerinin ortaya koyduğu gibi üçüncü fetih galiba barış yoluyla değil ateş yoluyla gerçekleşecektir. Lakin uluslararası güç dengeleri karşısında bu nasıl olur diye de insanlar hayret ediyor ve inanamıyor. Lakin Ramazan Şeşen’in Salahaddin Eyyübi kitabında olduğu gibi Salahaddin Eyyübi döneminde de güç dengesi, Haçlıların lehinde Müslümanların aleyhindedir. Buna rağmen Müslümanlar bu dengesizliği veya açığı fedakarlıklarıyla kapatmışlardır. İsrail’in kahramanlarından olan ve binden fazla çatışmaya katılan General Shlomo Baum da ‘Israeli’ kitabının yazarı Haim Hangbi’ye bazı itiraflarda bulunmuştur. David Bengurion kendisini eşsiz İsrailli kahramanlardan birisi saymıştır. Hâlâ bitkisel hayatta yaşayan Ariel Şaron da kendisini canlı bir tanka ve savaş makinesine benzetmiştir. 1954 yılındaki Kıbya katliamının da sorumluları arasındadır. Buna rağmen son yıllarını gölgede ve keder içinde geçirir. Buna neden olan Salahaddin Eyyübi’yi tanımış ve hayatını öğrenmiş olmasıdır. Bu, İsrail’in beka hayallerini yıkmıştır. O da Ramazan Şeşen’in vardığı sonuçları teyit ederek, uluslararası güç dengesi Müslümanların aleyhinde olmasına rağmen Salahaddin Eyyübi’nin Hıttin Savaşından sonra Kudüs’ü geri aldığını acıyla hatırlar. Ve bunun tekerrürü ihtimali uykularını kaçırır. Salahaddin Eyyübi’yi okuduktan sonra eski İsrail kahramanı adeta çöküntü geçirmiş ve içine kapanmıştır. Yaptıklarının hepsinin boşa gideceğini ve Müslümanların yeni bir Salahaddin ile hamle gücünü kazanmalarıyla her şeyin faydasız olacağını görmüş ve anlamıştır (http://www.asharqalarabi.org.uk/mu-sa1/b-mushacat-3168.htm ).
¥
Şimdi Yahudiler, Harem-i Şerif yerine Süleyman Mabedi inşa ederek Salahaddin Eyyübi’yi ötelemek istiyorlar. Bu anlamda, Süleyman Heykelinin Bekçileri ve İsrail Toprağı Bizimdir gibi güya sivil örgütler, Kudüs ve Mescid-i Aksa bölgesini geri dönülmez bir biçimde Yahudileştirmek istiyorlar. Bu bağlamda, Yehuda Glick şunları söylemekte: “İsrail halkı Ağlama Duvarı ve Mabed Dağına toplanmalı ve burası bütün dünyaya karşı kin ve terör alanı olmaktan çıkarılmalı barış ve huzur havzası haline dönüştürülmelidir...” Görülmektedir ki, 11 Eylül söylemini de yanlarına alan kimi Yahudiler, işgallerine ve cinayetlerine böyle kılıf üretmek istiyorlar. Yapmak istedikleri ya Harem-i Şerif alanına bir sinagog ilave etmek ya da Mescid-i Aksa’yı tamamen yıkarak yerine bütün alana bir Süleyman Tapınağı dikmektir. Halid Meşal’e göre, İsrail yönetimi oldu bitti ve emri vaki siyaseti izleyerek Kudüs’ü müzakere alanı dışına çıkarmak istemektedir. Ve Yahudiler tarihte ilklerden birisini yaparak, 25 Ekim (2009) günü burada ezanı engellemişlerdir. Fanatik Yahudiler Şaron’un bıraktığı yarım adımı tamamlamak ve Harem-i Şerif’i ele geçirmek istemektedirler. Bunu engelleyecek tek hareket Salahaddin Eyyübi’nin ufukta beliren manevi silüeti olmalıdır. El Cezire ekranlarından Aksa Çığlığını dile getiren Meşal, Araplardan 2002 yılında masaya koydukları barış planını geri çekmelerini istemektedir. Aynı paralelde de, ‘Erdoğan, Kudüs’ü kurtar’ şeklinde yardım çağrısında da bulunmuştur. Esasen Erdoğan’dan istenilen bu yardım, işgal öncesi bölgenin son sahiplerinden istenmiştir. Adres odur. Miras Hazreti Ömer, Salahaddin ve Osmanlı’nındır. Osmanlı’nın yıkılması, İsrail devletinin başlangıcı olmuştur. Eski yapının yeniden toparlanması da iğreti yapıların sonu olacaktır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi