Şükredenle sabredenin hikayesi..
Yazımıza Muazzez Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa(sav)’in güzel bir Hadis’i Şerifi’yle başlayalım..
Bakın ne diyor Kainât Serveri;
“Bir kadınla sadece malı için evleneni, Allahü Teala fakir eder..
Güzelliği için evlenen, güzelliğinden fayda görmez..
Dini için evlenirse, o kadın erkeğe bereket olur..”
Evet, bu Hadisi siz değerli okuyucularımızla paylaştıktan sonra gelelim bugünkü yazımıza..
Medine’nin kadınları hem güler yüzlü, hem de güzel yüzlüdür.. Ancak Hifa Hatun bir başka güzeldir ve bambaşka gülümser.. Aynı zamanda oldukça da varlıklıdır..
Öylesine sıcakkanlı ve öylesine samimidir ki kadınlar onu canları kadar severler.. Oğlu, erkek ağabeyi ya da kardeşi olanlar Hifa’yla akraba olmak isterler.. Hele erkekler?.. Araya hatırlıları koyup, izdivaç teklif ederler..
Hifa Hatun’un methi hızla yayılır ve çok uzaklara gider.. Pek çok erkek Hifa Hatun’la evlenebilmek için adeta can atar.. Hekimleri, tüccarları bırakın bir yana, Necaşi gibi bir imparator, vezirler, sultanlar bile sıraya girer.. Taliplerin önü arkası kesilmez. Kimi ayaklarına halılar serer.. Kimi mücevherler döker.. Kimi yüz kızıl tüylü deveyi getirip kapısına bağlar, kimi ise köşklerinin anahtarlarını önüne atar!..
Ama Hifa Hatun hiçbirini kabul etmez.. Hiçbirine dönüp bakmaz bile!.. Çünkü o sadece Allah’ın rızasını diler.. Bir başka ifadeyle, Hifa’nın hedefi sabrederek rızayı İlahi’yi kazanmaktır..
Bir gün Efendimiz(sav)’in huzuruna çıkıp, “Ey Allah’ın Rasûlü, beni cennete götürecek bir şeyler öğretir misiniz” der!.. Doğrusu o, Peygamber Efendimiz(sav)’in “gündüzleri oruç tut” ya da “geceleri namaz kıl” gibi bir tavsiyede bulunacağını sanır, ama Server-i Kâinat Efendimiz; “Önce evlenmen lâzım” buyururlar.. Sonra da devam ederler; “Zira bununla dininin yarısını emniyete alırsın!..”
Hifa, büyük bir teslimiyetle boynunu büker ve “Siz kimi münasip görürseniz ben ona razıyım Ya Rasulullah” der..
0, elbetteki sıradan bir hanım değildir ve onu nikahına alacak erkeğin de “özel” birisi olması gerekmektedir.. Hz.Rasûlullah (sav) her zaman olduğu gibi pratik bir çare bulur ve “Yarın sabah mescide ilk gelenle evlen” buyurur.. Bu teklifi duyan Hifa’nın talipleri de erken kalkmak için tedbirler düşünür, kendilerince hazırlık yaparlar..
Bu haberi Hazret-i Süheyb isimli sahabe de duyar ama pek dikkate almaz.. Zira, o fakir ve kimsesiz biridir.. Gariptir.. Evi yurdu da yoktur.. Karnını bile zor doyurur.. Kâh ağaç altlarına uzanır, kâh mescid gölgelerine kıvrılır.. Uzun boyuna rağmen o kadar zayıftır ki, rüzgar sert esse ayaklarını yerden kaldırır..
Ama işe bakın ki o gece, Allahü Teâlâ bütün sahabelere derin bir uyku verir.. Hifa Hatun’un talipleri gözlerine çöken uyku ağırlığına yenik düşerler.. Rasulullah Efendimiz (sav) her zamanki gibi imsak sökerken mescide gelir ve merakla mescide girecek ilk sahabeyi bekler..
Nitekim mescidin eşiğinde bir gölge belirir ve Hz.Süheyb içeri girer.. Zayıf ve fakir haliyle Hifa’yla evlenmeye hak kazanan kişi gariban Süheyb olmuştur.. Rasulullah Efendimiz(sav) namazdan sonra Hifa Hatunu çağırtıp neticeyi bildirir.. Hifa Hatun büyük bir teslimiyetle kabul eder..
Alemlerin Efendisi(sav) güzel bir hutbe okur ve nikah akidlerini yaparlar.. Sonra talihli sahabeye döner ve “Ey Süheyb, şimdi hanımına bir hediye al ve tut elinden evine götür” buyururlar.. Süheyb Radiyallahüan, ellerini çaresizlikle iki yana açar ve kemal-i edeple; “Ya Rasulullah benim ne bir dirhem gümüşüm, ne de sığınacak evim var” diye mırıldanır..
Bunu duyan Hifa Hatun kocasının boynunu daha fazla büktürmez, ona içinde on bin dirhem gümüş olan süslü bir heybe gönderir ve “Filanca yerdeki köşkümü sana hediye ettim, Ya Süheyb” der!.. Peygamberimiz(sav) bu duruma çok hislenirler, onlara hayır dualar ederler..
Süheyb, o gün Medine sokaklarında dolanır durur, akşama doğru biraz da çekinerek konağa gider.. Hifa Hatun kocası Süheyb’i büyük bir nezaketle ve güler yüzle karşılar.. Süheyb kendisi için hazırlanan muhteşem sofradan ya bir, ya iki hurma alır ve “Ya Hifa, biliyorum sen benim için bulunmaz bir nimetsin, ben ise senin için sadece mihnetim.. Benim şükretmem gerek, senin ise sabretmen gerek!.. İster misin şu geceyi ibadet ve taatla geçirelim.. Zira Efendimiz(sav) cennette yüksek bir çardak vardır, orada yalnız şükredenlerle sabredenler otururlar, buyurdular..” der..
Ardından tekrar sorar?..
Ne dersin Ya Hifa?..
“Elbette senin söylediğin gibi yapalım” der Hifa!.. Ve öyle de yaparlar. Seccadelerini gözyaşları ile ıslatır, kalplerini zikr ile aydınlatırlar.. Cebrail Aleyhisselam bu olup biteni Resulullah Efendimiz(sav)’e anlatır ve onları Allahü Teâlâ’nın cenneti ve cemaliyle müjdeler..
Ertesi sabah, namazdan sonra Efendimiz(sav), Süheyb’i yanlarına oturtur ve “Ey Süheyb, gece geçirdiğin hali sen mi anlatırsın, ben mi anlatayım” diye buyururlar.. Süheyb gözlerini önüne indirir, zor duyulan bir sesle, “En iyisini, en doğrusunu Allah’ın Rasulü bilir” cevabını verir..
Efendimiz(sav) buyururlar;
“Ne mutlu size, ikiniz de cennetliksiniz ve Allahü Teâlâyı görenlerden olacaksınız”..
Bunun üzerine Hz.Süheyb derhal secdeye kapanır ve gözyaşlarıyla yalvarır;
“Ey Allahım, Sen ki beni mağfiret ettin, bari günahlara bulaşmadan canımı da al”..
Mevla Teâlâ kalpten yapılan bu yanık duayı kabul eder ve Hz.Süheyb secdede vefat eder..
Mescidde bulunanlar ağlarlar.. Muhbir-i Sâdık Efendimiz(sav) bunun üzerine, “Size daha şaşılacak bir şey söyliyeyim mi” diye buyururlar ve ardından devam ederler; “Şu anda Hifa da ruhunu Hakk’a teslim etti”..
Süheyb’le Hifa’nın namazlarını, alemlere rahmet olarak gönderilen Server-i Kainat Efendimiz kıldırırlar.. Sahabe-i Kiram, ikisini Cennet’ül Baki’ye yan yana defnederler.. Baş uçlarına da küçük bir tahta koyarlar..
Birine, “Şükredenlerden Süheyb” yazarlar..
Öbürüne ise, “Sabredenlerden Hifa”..
Mekanları elbette cennettir..
Ruhlarına Fatiha..