Çekirge'nin sonu

Çekirge'nin sonu

-Ah hocam sizden af dilemek için rahatsız ediyorum; affediniz, çünkü size karşı ne çok densizlik ettiğimi yeni farkettim; çok mahcûbum. Bugüne kadar sizin samimi bir merak, zaman zaman çocuksu bir taaccüple sorduğunuz sorulara hep küstahça, sanki en iyisi ben bilirmişim neviinden bir nefis emniyetiyle cevap verdiğimi gördüm. Öyle ki, okuyan 'kim talebe, kim üstad' anlamaz. Halbuki siz söyleyen, ben dinleyen mevkiinde olmalıydık. Bu çekirgenizi affedecek misiniz, öyle utanıyorum ki...

-Utanmak, utanmayı unutmaktan iyidir Çekirge; bunun için üzülme.

-Bana bir ceza verseniz efendim? Bütün okulu yeniden boyasam, çatıyı aktarsam, tuvaletleri temizlesem, bahçedeki çürümüş yaprakları kürdanla tek tek toplasam, parkeleri cilâlasam...

-Doğrusunu söylemek lâzımsa, bunlar işin zevkli tarafı Çekirge. Çalışmak mutluluğu artırır, bir şeye emek vermek kişinin nefsine özsaygısını güçlendirir. Emin olmalısın ki eskisi gibi dinç olsaydım, bu zevki öğrencilere terketmezdim. Yine de haftada birkaç gün, geceyarıları kimselere görünmeden bütün tuvaletleri sabunlu sularla fırçalayıp paspaslıyorum; yorulunca dinlenmek için sana gündelik siyasete dair şeyler sorup nefsime eziyet etmek iyi oluyordu ama artık farkettiğine göre...

-Yer yarılsa da içine girsem sözünün ne demek olduğunu şimdi çok iyi biliyorum... Ah, neler yapmışım ben?

-Boşver bunları çekirge, haydi yine siyaset konuşalım; dünyaya nizâmat verelim, memleketi kurtaralım. İktidar denilen şeyin tüyüne bile dokunmamışken muktedirlere akıl dağıtalım. İnsânî tecrübenin insandan insana, nesilden nesile aktarılabilir bir şey olduğunu farz ederek kitapların, ilmin ve hikmetin diliyle âlemi çekidüzen verelim... Yok, estağfurullah ne haddime dersen dolaptaki kutuyu getir, bir el dama çevirelim.

-Üstadım, hay hay; fakat bir şeye takıldım; insâni tecrübe aktarılamaz bir şeydir buyurdunuz, yanlış mı anladım?

-Doğru anlamışsın; şahsî tecrübe, ölümden önceki son şuur halinde hatırlayıp da vaktiyle sahiplenemediğimize hayıflandığımız şeydir. Biz insanlar, -bırakınız başkalarının yaşadığını- kendi tecrübelerimizden bile öğrenmeyiz. Bu yüzden Çekirge, âleme nizam vermeye kalkışanın hânesi intizama muhtaç demektir. Doğrusu senin o her suale cevap yetiştiren hallerin beni pek eğlendiriyordu...

-Ama bu zâlimlik!

-Hayır oğlum, muallimlik; ekmeği pişirmek için hamuru ateşe sürmek lazımdır.

-Hmm, bu duruma göre köşe yazarlarının hâli ibretlik bir şey; sahi, onlar için bir kurtuluş imkânı var mıdır hocam?

-Güzel ve doğru şeylerden ümit kesmenin küfre yakın bir mânâsı vardır evlâdım; bahsettiğin taifenin hayrı, geminin deryayı tasarrufu nisbetincedir. Şüphesiz bilselerdi az güler, çok nâdim olup yevmiye kırk kerre tevbe ederlerdi... Ne oldu, niçin yüzün karardı Çekirge? Yoksa ilerde köşe yazarı olmayı mı düşünüyordun?

-Kim... Ben? Hâşâ... Ne demek, fakat biraz sert değil mi hükmünüz; içlerinde aklı başında olan, yazdıkları hayra hâdim kimesne çıkmaz mı; yok mudur?..

-Çekirge, oğlum; bir insan kendini aldatmaya niyet etmişse, iğne ucu kadar bir mantık deliği bulup yine nefsini iknâ eder. Senin nice zamandır muhaverelerimizi kâğıda döküp neşrettiğini bilmez değilim; nitekim şimdi kendini ibrâ için benden fetvâ istiyorsun; vermem. Allah taksirâtını affetsin. Şimdi git, çünkü bu defa mektepten kovulman kat'idir. Kusurunu bildiğin, anladığın halde icâbını yerine getirmeye nefsin mâni oluyor; işte tam köşe yazarlığı kıvamına erişmiş gördüm seni! Var git, Allah işini rast getirsin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi