Karanlık sistem yok olmaya mahkumdur
Dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan ahlaki dejenerasyon, son derece kapsamlı ve karmaşık ilişkilerle kurulmuş, karanlık bağlarla birbirine bağlanmış büyük bir ‘sosyal sınıf’ tarafından bilinçli bir biçimde desteklenir ve yönlendirilir. Bu sınıf, özellikle din ahlakının yaşanmadığı, zayıf olduğu toplumlarda çok etkindir.
İyi organize olmuş karanlık bu hareket, sistemini sürdürebilmek için her türlü tedbiri almıştır. Birbirleriyle çıkar ilişkisi bulunan, her milletten, her dilden ve her meslekten binlerce kişiyi kapsar. Aralarındaki çıkar ilişkileri, dini değerlere ve din ahlakına karşı duydukları düşmanlık, paylaştıkları felsefe ve yaşam biçimleri bu sınıfın ortak yönleridir.
Ancak bu karanlık kafaların kurmuş olduğu karanlık düzen, asla kalıcı değildir. Tüm din dışı sistemler gibi bu düzen de kendi karanlıklarında yok olmaya mahkumdur. Yüce Allah Kuran'da bize, iman edenlerin ve iyilikten yana olanların kötülüğe karşı verdikleri mücadelede kesin olarak galip geleceklerini birçok ayetle müjdeler:
Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz. (Al-i İmran Suresi, 139)
Bu karanlık kişilerin tedirginlik ve endişelerinin nedenlerinden biri de, kurdukları sistemin ne denli çürük dengeler üzerinde olduğunu biliyor olmalarıdır. Bir gün bir şekilde, yaptıkları kötülüklerden, işledikleri suçlardan sorgulanacak olmaları olasılığı bu karanlık kafaların şiddetli sıkıntı duymalarına sebep olur. Hesaba çekilmek, onlar için yaşamın hiçbir anlamının kalmaması anlamındadır. Bu yüzden edindikleri yeni taraftarlarına ‘kimseye karşı sorumlu olmadıkları’ ve ‘kimseye hesap vermeyecekleri’ yalanını söylerler. Ele geçirdikleri imkanları asla yitirmeyecekleri gibi bir yanılgıda olan bu kişiler, planlarının eksiksiz olarak işleyeceğini zannederler. Bu kişileri yanıltan, örgütledikleri kötülükleri uygulamaya geçirdikleri halde, karşılığını hemen almamalarıdır. Yüce Allah Kuran'da bu insanlara bir süre tanıdığını, bu sürenin sonunda ise kendilerinin de asıl gerçeğe tanıklık edeceklerini haber verir:
De ki: "Kim sapıklık içindeyse, Rahman (olan Allah), ona süre tanıdıkça tanır; kendilerine va'dedileni -ya azabı veya kıyamet saatini- gördükleri zaman artık kimin yeri (makam, mevki) daha kötü, kimin askeri-gücü daha zayıfmış, öğreneceklerdir." (Meryem Suresi, 75)
Çıkarları için gözleri kapalı her türlü kötülüğü yapabilen/yaptırabilen bu kişiler, o gün makamlarının, ve mallarının kendilerine yarar sağlamayacağını göreceklerdir. O gün bu kişileri, Allah'ın gazaplanarak vereceği karşılıktan koruyabilecek hiçbir güç kalmamıştır. Dünyada yaptıkları kötülükler ve ahlaksızlıklarla aralarında uzak bir mesafe olmasını isteyecekler, dünyaya bir kez daha dönebilmek için Allah'a yalvaracaklardır. Ancak "... Kim kötü bir aracılıkla aracılıkta bulunursa, ondan da kendisine bir pay vardır..." (Nisa Suresi, 85) ayetiyle bildirildiği gibi, paylarına düşen bu kez ‘yüreklere tırmanan ateş’ olacaktır.
“Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm herşeyi) kesip bitirseydi. Malım bana hiçbir yarar sağlayamadı. Güç ve kudretim yok olup gitti." (Hakka Suresi, 25-28) diyeceklerdir; ancak her şey yeni başlamaktadır.
‘Ortakları’ da kendilerinden uzaklaşmıştır. Dünya hayatında birbirlerine destek oldukları, birlikte kötülükler düzenledikleri, birlikte suç işledikleri kimseleri çağırırlar, cevap alamazlar:
Üzerlerine (azab) sözü hak olanlar derler ki: "Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi. Denir ki: "Ortaklarınızı çağırın." Böylelikle çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler. Hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu. (Kasas Suresi, 63-64)
Dünya hayatındaki malların Allah Katında hiçbir değeri yoktur; onları Rabbimiz inkarcılara da verir. İşte bu nimetlerle şımarıp azgınlaşanlar, Allah kendilerini azap ile yakaladığı zaman yanlışlarını daha iyi anlayacaklardır.
Rabbimiz bize Kur’an ayetlerinde, dünya hayatında inkarcıların yenilgiye uğrayacaklarının, üstün ve güzel ahlakın hakim olacağının müjdesini verir. Allah'ın sınırlarını koruyan ve kötülüklerden sakınanların, diğer insanları da kötülükten sakındırmak için çaba göstermeleri gerekir. Bu Rabbimizin buyruğudur. Bu mücadelenin sonucunda, -Allah'ın dilemesiyle- yeryüzünde zorbalığa ve zulme dayalı sistemin sonu gelecek, bunun yerine aydınlık, huzur ve güven veren bir ortam hakim olacaktır. Samimi iman eden insanların üzerindeki bu sorumluluk Kuran'da şöyle haber verilir:
Sizden önceki nesillerden onlardan kurtardığımızdan pek azı dışında yeryüzünde bozgunculuğu önleyecek fazilet sahibi kişiler bulunmalı değil miydi?... (Hud Suresi, 116)
İslam ışıl ışıl aydınlıktır…İslam barıştır. Allah insanları seçip beğendiği dine; barışa ve esenliğe davet eder. Bu aydınlık ve dosdoğru yolu seçenler de Allah'ın ‘iyiliği emredip, kötülükten sakındırma’ yükümlülüğünü gerektiği şekilde yerine getirdiklerinde, pek çok insan Kuran'a yönelecek ve Allah'ın hoşnutluğunu hedef edinen bir yaşam sürmeye başlayacaktır.
Söz ettiğimiz karanlık yapının ortadan kalkmasıyla birlikte karmaşa, yokluk, yoksulluk, huzursuzluk, güvensizlik, adaletsizlik gibi sorunlar bitecek, dünya barış ve sevgi dolu bir mekana dönüşecektir.
Kuşkusuz bu saydığımız güzellikler ütopik bir hayal değildir. İnanan insanlar dua edip samimiyetle, din ahlakını yaymak için çaba gösterdiklerinde Rabbimiz de vaad ettiği gibi nurunu tamamlayacaktır:
Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca Bana ibadet ederler ve Bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkar ederse, işte onlar fasıktır. (Nur Suresi, 55)
Bizlere düşen, çocuklarımıza huzur içinde yaşayacakları bir dünya miras bırakmak için fiili anlamda da dua ederek çaba göstermek olmalı... Bu çabanın, bizleri mirasçı kılındığımız sonsuz güzelliklere de –Allah’ın dilemesiyle-kavuşturacağını umut ederek…