Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Cıgaranın dumanı!

Cıgaranın dumanı!

Ben hiç sigara kullanmadım ama bilirim. Eskiden asker cigarası vardı.. Samanlı kağıttan paketi vardı.. İçimi sert bir tütündü. Her askere “tayın” gibi verilirdi. Laiklik gibi, şapka gibi sigara da asker dayatmasının sonucudur.. İçki de aslında bir laikleştirme çabasının ürünü idi sanki!.. YAŞ’ta ihraç edilenlerle ilgili fişleme kayıtlarına baktığınızda gerçek hemen anlaşılacaktır. İçki içmiyorsanız irticacısınız demektir.. Biliyorsunuz, bu yüzden bazılarına yapmadıklarını bırakmadılar.. Bazıları da şimdi şimdi ortaya çıkıyor.. Ne demişler; “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste”.
Anadolu’da şapka giymeyeni neredeyse adam yerine koymazlardı bir ara. Ben de İmam Hatip’te okurken beyaz şeritli şapka giyiyordum.. Naylon, kancayla yaka düğmesine takılan kravatlarımız vardı.. “Uygarlık belası”na takardık..
Bu milletin başına gelmeyen kalmadı. Şimdilerde bizimkiler Feshane’ye gidip Ramazan şenlikleri düzenliyorlar. Feshane de Osmanlı döneminde milletin başına zorla giydirilen fesin üretildiği yerdi.. Hocalar fesin üzerine sarık sarıp işin içinden sıyrıldılar. Neyse ki, bir “ileri zekalı” çıkıp şapkaya sarık sarmadı. Kimileri kasketin şemsi siperisinin güneşliğini kesip öyle kullandılar.. Fötr şapka siyasilerin, memurların, zenginlerin şapkası idi, köylü kasket giyerdi.
Sigarayı niye başımıza bela ettiler, onu anlamadım. Gencecik çocuklara askerde tütün verilir, eğitim sırasında tütün molası verilir, herkes cıgara yakardı..
İçmemek ne mümkün. Adam yerine koymazlar sonra o kişiyi.. Birçok kişi o zamanlar askerde tanışmıştı bu meretle..
Asker sigarası olunca, bir de subay sigarası olacaktır tabii. TSK sigarası da vardı. Şimdi “Dumansız hava sahası” kampanyası yürütüyoruz ama, o zamanlar TBMM damgalı sigara bile vardı..
Köylü Birinci sigarası içerdi. Ayrıca “Köylü” diye bir sigara daha vardı. Kimi tütün sarardı. Bir ara tütünü sigara olarak saran cepmatikler çıkmıştı.. Bir de İkinci vardı. Bitlis sigarası vardı mesela.. Yenice yuvarlaktı. Gelincik’i kadınlar içerdi, yassı bir sigara.. Bahar da kadınların içtiği bir sigaraydı.. Kulüp’ün hem rakısı, hem sigarası vardı.. Harman, Yeni Harman, Hisar, Samsun, Bafra, Çamlıca diğer sigara markaları. Hepsi yerli tütün. Şimdi artık Türkiye’dekiler bile Virjinya tütünü kullanıyorlar..
Yabancı sigara modası sonradan çıktı..
27 Mayıs’ta, 27 Mayıs’ın anısına “27 Mayıs” sigarası çıkartıldı.. “İzmir” diye de sigara vardı, “Bozkurt” diye de..
Yabancı markalı ya da Türk tütünü kullanan sigaraların isimlerine gelince: Osman, Fatima, Abdullah, Omar, Murad, Turkish Trophy, Hassan, Camel, Mecca diğer sigara markaları. Mekke, Fatıma gibi isimler kullanılıyordu....
Cemal Demir’e göre, “1899-1903 arası 4 yıllık dönemde Türk sigaraların yıllık satışı 200 milyondan 750 milyona çıktı. Tütünü Avrupa’ya Nicot isimli Fransız bir saraylı getirdi. Tütün Avrupalı asilzadeler arasında Nicot’un adıyla anılır oldu. Tütünü ilk yasaklayan daha sonra İngiltere Kralı olacak olan İskoç hükümdar Kral James oldu. Ardından bizim 4. Murat’a kadar Avrupa’da birçok hükümdar tütüne savaş açtı. Tütünü yasaklayan ve hatta tütün içenlerin öldürülmesi emri veren Papalar oldu. Tütün tiryakisi Papalar da... Tütüne savaş açan şeyhülislamlar da oldu, tütün sever şeyhülislamlar da. Çatışmanın büyüğü ise Sorbon Üniversitesi’ndeydi. Birkaç yüzyıl Cizvitlerle Cansenistlerin bitmez tükenmez tartışmalarına sahne olan Sorbon Üniversitesi’nde, Cizvitler tütünün “yasak meyve” olduğunu iddia ederken, Cansenistler tütün içmenin dine aykırı olmadığını savunuyordu.”
Aynı kaynakta belirtildiğine göre tütün kağıda sarılarak ilk defa 1832 yılında Akka Kalesi’nde içildi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın oğlu olan İbrahim Paşa, askerlerine moral olsun diye nargile gönderdi. Bir Amerikan Genelkurmay Başkanına göre asker için tütün mermi kadar önemliydi.. Yani askerin sigarayla ilişkisi sadece bizimle ilgili değil.. Ama batılıların sigarayı kendi ülkelerine tanıtırken “Türk tütünü” ifadesi kullanmaları ya da Türkçe isimler seçmeleri de boşuna değil..
Ha! Bu arada Ankara viskisi ve purosu vardır bir de ve sigara “Tekel”di.. İçki de öyle.. Atatürk Orman Çiftliği’nde devlet, bira ve likör de üretiyordu.. Ankara viskisi de vardı tabii. Yeni Rakı, Kulüp rakısı, Tekirdağ rakısı.. Rakı deyince “aslan sütü”, “milli içeceğimiz” gibi reklamlar yapılıyordu. Türk modernleşmesinde içkinin özel ve ayrı bir yeri var.. Ha bir de Kanyak vardı. Markası Ihlara gibi bir şeydi..
Neyse sonunda sigara belasından kurtuluyoruz.. Yıllarca sağlığımızı da, havamızı da, paramızı da duman ettik..
Bu sigara denen meret, neşelenince de içiliyor, kederlenince de içiliyor, boş kalınca da. İçilmediği zaman yok ki..
Eskiden yılbaşılarda Tekel milletvekillerine, üst düzey bürokratlara viski, şarap, vodka filan gönderirdi. Elçilikler de öyle..
Bakıyorum da hâlâ sokak kenarlarında biri sürü insan mesai saatleri arasında tüttürüyor.. Kapalı mekanlarda sigara içimi azaldı. Halk da yasağa sahip çıkıyor. Ama hâlâ sigara satışları yüksek..
Sigara, içki ve kumar gibi şeylerden yakamızı kurtarmak için bu konuda ailelere, öğretmenlere, imamlara büyük görevler düşüyor. Basınımıza, aslında herkese düşen görevler var..
İçki ve fuhuş almış başını gidiyor. Aile yapıları çatırdıyor.. Aslında bu ikisi kardeş gibi.. Media özellikle fuhuş konusunda çok kötü bir durumda.. Bana kalırsa bu belalar, sonuçları itibarı ile domuz gribinden çok daha tehlikeli.. Ha, bir de sigara domuz gribinin etkisini artırır. Bunu da unutmayın!
Herkesin bu konuda daha duyarlı olması gerek. Özellikle sigara konusunda Güneydoğu daha büyük bir risk altında..
Selam ve dua ile..
NOT: İMO’nun Adana Şubesi, inşaat mühendisi meslektaşlarına şöyle bir Cumhuriyet Bayramı kutlama mesajı göndermiş: “Kulluk yerine yurttaşlığı, gericilik yerine çağdaşlığı seçenlerin kurduğu cumhuriyetin 86. yıldönümünde, aynı duygularla cumhuriyet bayramınızı kutlarız”. Adanalı bir okurum, bana bu konuda bir şeyler yazmam için bu haberi gönderdi.. Ben de yazıyorum..
Bir insan Müslüman olmayabilir. Hatta hiçbir dine inanmayabilir, dine karşı biri de olabilir. Ama içinde yaşadığı toplumun değerlerine karşı böylesine kaba olamaz..
Bu metni yazanlar nasıl bir dünyada yaşıyorlar, nasıl bir mantıkla bunları yazıyorlar acaba?. Kalemlerinden çıkanları gözleri görmüyor mu? Akıllarını zail eden bir başka durum mu var bilmiyorum.. Ne dediklerinin farkındalar mı? Bunları okuyanların gözünde ne duruma düştüklerinin farkında değiller mi?
Biz insanların en yücesi kabul ettiğimiz Hz. Muhammed (sav)’i bile “abduhu veresuluhu” diye yüceltirken, onu “Allah’ın kulu ve resulü” olarak selamlarken de birileri kulluk ile yurttaşlığı karşı karşıya getiriyor. Sanıyorum kullukla köleliği karıştırıyorlar ve bunu yazanlar ömürlerinde hiçbir dini metin okumamışlardır herhalde.. Hiçbir inanan insanın “kula kulluk etmeyeceğinin” farkında değil sanırım bunu yazan kişiler.. Kendilerini herhangi bir dine mensup hissetmiyorlar mı acaba?. Ya da Ankara’daki bazı siyasi ve emekli subayın ağzından duyduklarını aynen kopyalayarak şecaat mı arzetmiş oluyorlar?. Ancak Allah’a “kul” olunur ve herkes “Allah’ın kulu”dur.. Zâriyat Sûresi’nin 56. âyetinde Cenab-ı Allah, “Ben, insanları ve cinleri bana kul olsunlar diye yarattım” buyurur.. Müslüman bir ülkede birilerinin bayram vesilesi ile böyle bir mesaj göndermesinin ne anlamı vardır? Bunu nasıl okumalı, nasıl anlamalıyız?.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi