Suni açlık terörü
Kazakların tarih sahnesine çıkışları 15. asra rastlar. Rus boyunduruğuna girmeleri ise kademe kademe olmuştur. Kazakların birliği bozulunca ve ordalar (karargahlar) birbirleriyle savaşmaya başlayınca Rus nüfuzu ve istilası peşinden gelir. Bu durumdan istifade eden Ruslar, önce Küçük Ordayı (1731), sonra Orta Ordayı (1743), daha sonra da Hokand Hanlığı idaresindeki Büyük Ordayı (1846) hakimiyetleri altına aldılar. Böylece bütün Kazak toprakları Çarlık Rusyasının eline geçmiş oldu. 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren Kazak topraklarında yeni iskan merkezleri kurularak Ruslar yerleştirildi. 1916’da 19-43 yaş arası bütün erkek nüfusun askere çağrılması üzerine Kazaklar isyan etti. Fakat bu isyan Ruslar tarafından kanlı bir şekilde bastırıldı. 1917 devriminden sonra Alaş Orda adlı Kazak hükümeti kuruldu. Kızılordu 1920’de Kazakistan’ı işgal etti ve Oranburg’da muhtar bir Sovyet Cumhuriyeti kuruldu. Daha sonra Alma-Ata başşehir oldu. Göçebeler 1929’da yerleşik hayata geçmeye zorlandı. Çok sayıda Rus ve Ukraynalı Kırgızistan’a yerleştirildi. Buna karşı çıkan Kazaklar hunharca katledildiler. Kazak çocukları milli ve dini kültürden uzak, ateist olarak yetiştirilmeye çalışıldı ise de bunda muvaffak olunamadı. 1936’da yapılan yeni bir düzenleme ile Kazak Özerk bölgesi, Kazakistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti haline getirildi. Rusya’daki Glasnost hareketlerinden sonra ve 1991 Ağustosunda eski Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla Kazakistan Cumhuriyeti bağımsızlığını ilan etti.
¥
Ruslar aynen Cengiz Ordusu gibi kırımlara ve büyük felaketlere yol açtı. Bunlardan birisi de Kazakistan’ı da kasıp kavuran ve Batılıların ‘terror famines’ dedikleri suni kıtlık terörüydü. Çeka ve Rus gizli polisi 1930’lı yıllarda Ukrayna’da suni açlık ve kıtlıkla 10 milyona yakın Ukraynalının hayatına mal oldu. Kimilerine göre bunun nedeni, Kızılordu ve gizli polis Çeka’nın Menşeviklerle bu topraklardaki mücadelesi sırasında kaybettiği kadrolarının intikamını almaktı. Çeka büyük bir sindirme hareketine girişmiş ve bunun sonucunda Ukrayna’da büyük bir kırım yaşanmış ve milyonlarca insan açlıktan telef olmuştu. Şimdi Ukraynalılar bu acı ve katliam dolu tarihi dilimi ‘jenosit dönemi’ olarak anıyorlar. Kazakistan’da da yerleşik üretim tarzından Sovyet üretim tarzına geçişte yaşanılan zorluklar ve zorlamalarla birlikte hayvan sürülerinin yarısı telef olduğu gibi Kazakların nüfusu da adeta erimiştir. Bu dönemde Kazak nüfusunun yaklaşık yarısı (yüzde 49) ya göçlerle yer değiştirmiş ya da Ukrayna’da olduğu gibi suni açlıkla telef olmuştur.
¥
1927-1953 yılları arasında Sovyetler genelinde 40 milyon insan sürgüne tabi tutulmuş. Kazaklardan 103 bin kişi siyasi sürgüne gönderilmiş.
Sadece 1937-1938 yıllarında 100 bin Kazak nedensiz (siyasi kurban) olarak mahkemelerde yargılanmış ve bunlardan 25 bini kurşuna dizilmiştir. Bu senedeki (1937-1938) siyasi kurbanların genel sayısı 40 bin civarındadır.
1930-1933 yıllarında vuku bulan Moskova merkezli suni açlıktan (Kazaklar hayvancılıkla hayatlarını sürdürdüklerinden bütün hayvanları ellerinden alınmış ve tarım yapmaları istenmiştir) 3.379.500 Kazak etkilenmiş, bunlardan 1 milyondan fazlası komşu ülkelere sığınmak zorunda kalmış olup kalan 2 milyon 200 bini açlıktan ölmüşlerdir. Bu rakam o zamanki Kazak nüfusunun % 49’una tekabül etmekteydi.
1897 yılında Çarlık Rusyasının yaptığı nüfus sayımında Kazakların sayısı 4 milyon 84 bin, Özbekler 1 milyon 690 bin, Tacikler 350 bin idi. Bundan tam 100 yıl sonra Kazaklar 9 milyon (açlık yıllarında Kazakların yarısı kırılmıştı), Özbekler 25 milyon, Tacikler 4,5 milyondur.
1941-1945 yıllarındaki 2. Dünya Savaşı’nda Kazakistan’dan 1 milyon 366 bin kişi savaşa katılmış (bu rakam o zamanki Kazakistan nüfusunun % 21,2’sidir), savaşta 420 bin Kazak ölmüştür. Sovyetlerin bu savaşta genel asker kaybı 27 milyondur.
Bu yıkım ve kırım döneminde kimi verilere göre tüm Kazakistan’da sadece 12 cami ayakta kalabildi. Binlerce, onbinlerce dini kitap ve Kur’an yakıldı. Komunist dönemde sadece yasak listesine sokulan dini kitap çeşidi 3500 kadardı. Esasında Mehmet Arif Bey’in kaleme aldığı Başımıza Gelenler’in oradaki versiyonları da mutlaka kaleme alınmalıdır. Alınanlar da yayınlanmalıdır. Şevki Bektöre’nin hatıratı olan ve Saadet Bektöre tarafından kaleme alınan Volga Kızıl Akardı işte böyle bir eser olmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.