Bizim duvarları yıkmak...
Berlin Duvarı’nın yıkılışının 20. yıl kutlamalarına şahit olduk. Çarpışma sonrası zaferini ilan eden komutan edasında bir bir sahneye yürüyen dünya liderlerinin konuşmalarına tanıklık ettik. Pembe tablolar çizdi her biri kendince. Şairane konuşmaları, pürüzsüz bir geleceğin de habercisiydi onlara göre. Bir duvardı yıkılan. Kırıntıları küçük birer şişede hediyeliklerimiz arasında birçoğumuzun masalarını süsleyen bir duvar. Şimdi kalıntıları vardı sadece. Duvar. Yıkılmıştı elbette.
Geride bıraktığı hayatlara ne olmuştu peki? Neredeydiler? Duvarı kıran balyozların otuz senelik ayrılığa verdiği cevap duvarın iki yanında parçalanan aileler için neye tekabül etmişti? Geride ne kalmıştı? Silip atmak, çıkartıp yola devam etmek mümkün müydü? Duvar yıkılmıştı evet. Ve fakat kalplere örülen mazlumiyet duvarından haber var mıydı? Zulüm inim inim nasıl inletmişti duvarın çocuklarını? O zaman doğanlar otuz yaşındaydı duvar indiğinde. Şimdiyse elli... Hâlâ ömürlerinin çoğunu duvarın ezici gölgesinde geçirmiş olmanın gerçeğiyle hayatlarını idame ettiriyor olmalılar. Otuz yılı duvarın soğukluğuyla iç içe geçirdikten sonra özgür hayatın sıcaklığı içlerini ne derece ısıtabilmişti? Isıtabilmiş miydi?... Yoksa, hani derler ya, ömrünün uzunca bir bölümünü hapiste geçirip de serbest bırakıldığında bir türlü normal hayata adapte olamayanlar vardır, bakarlar hayat dışarıda çok zor, bir şekilde yolunu bulup tekrar cezaevine girerler yahut onu “başarmıyorlarsa” ömürlerini kendi elleriyle trajik bir şekilde sonlandırırlar, işte onlar misali, duvar-sonrası nesiller de eski günleri mi özlerler? Dışarıda aradıklarını bulabilmişler midir? Hayallerindeki gibi midir mesela duvarsız Berlin? İçerinin kucaklayıcılığı, ne kadar dışarıdan anlaşılmasa da sunduğu düşünülen kavramacılığı post-duvar Berlin’de hissedilebilmiş midir, duvar çocuklarınca?
Duvar. Yıkıldı gitti. Gerçekten de öyle mi?.. Hadi, diyelim öyle. Aldın çekici, vurdun bir darbe. Yıktın taş üstündeki taşları. Ya görünmeyen duvarlar? Onlar nasıl yıkılır? Hangi yolla savaşılır, görünmeyen duvarlarla?.. Var mıdır bir yolu?.. Var ise vakti-zamanı nedir? Neden şimdidir de sonra değildir?.. bir sene önce erkendir de şimdi vaktidir?..
Şimdilerde Türkiyemiz duvarlarını yıkmaya çalışıyor. Belki de Berlin Duvarı kadar da kolay olmuyor. Zira bizimkisi bir değil çoklu bir duvar. Duvar içine örülmüş duvarcıklar ağı bunlar. Duvar değil duvarlar zira. Birbiriyle kesişen iç içe geçmiş girift bir yapı yani. Bir de üstelik ortalık yerde değil, göğüslerin içinde, sadırda duvar. Kalplere örülmüş duvarlar bunlar. Öyle olunca da teşhir edilmesi zor, polemiğe açık yapılar. Sinsice yıllarca gizlenebilmişler. Şimdi ite kaka o duvarları zorluyoruz halkça. Kürt’e kart kurt diyenlerin içindeki duvarlar, Atatürk’e saygıyı onu ilahlaştırmakla karıştıranların gönüllerindeki duvarlar, “benim de anneannem başörtülü ama...” diye kurulan dünyanın en saçma cümlelerinin sahipleri tarafından örülen duvarlar, sünnilere İslam’ı öğrenmeyi zorlaştıran, alevi çocuğa zorla sünni İslam’ı öğreten devletin ördüğü duvarlar...
Allah kolaylık versin... işimiz zor... bizim duvarları yıkmak ne kadar zaman alacak?..
TBMM BAŞKANI GEREĞİNİ YAPACAK MI?
CHP’nin elinde bir şey var mı? Elle tutulur, Türkiye insanına sunabilecekleri bir şey... felsefi anlamda, siyaset pratiği anlamında. Cevabı siz yerine ben vereyim: Hayır yok. Ondandır ki vekillerinin TBMM’de pankart açarak şov yapmaktan, böylece reytinglerini artırma çabasına girmekten başka çareleri yok. 10 Kasım onlar için bulunmaz Hint kumaşı oldu. Atatürk’ün gölgesine sığınmaktan başka yapacakları da yoktu zaten. Onu da yaptılar. Ben işin bu kısmıyla ilgilenmiyorum. CHP beni şaşırtmadı çünkü. Benim, olayın ilgilendiğim kısmı CHP zihniyetinin istisnaicilik savunması. Bu şu demek: CHP pankart açar. Başkası açamaz. CHP elini kolunu sallayarak iç tüzüğü ihlal eder, buna göz yumulmalıdır, başkası yaparsa olmaz. Düşünün bir kere, pankartlar CHP sıralarından değil de maazallah DTP sıralarından kalksaydı ne olurdu bu ülkede? CHP yapınca vatanseverlikten, başkası yaparsa vatan hainliklerinden!.. olur bu ülkede. Neden öyle olur? Çünkü düzen onların düzenidir. Çünkü öyle olmasını isteyenler onlardır.
İçişleri Bakanı konuşurken açılan CHP pankartlarını görünce on yıl önceye gittim. Benim and içip göreve başlayacağım gün TBMM’ye geldiğimde Hikmet Sami Türk ve Hikmet Uluğbay’ın eşleri Meclis bahçesinde protesto yapmışlardı. TBMM’nin bahçesinde. Evet Meclis bahçesinde. Kanunen hiçbir toplanmaya, gösteriye izin verilmeyen TBMM bahçesinde. Bağıra bağıra. Sonra ne oldu? Aleyhlerine açılan davada hakim davalıları haklı buldu! CHP/DSP’li olmak böyle bir şey bu ülkede... Hâlâ öyle mi, Meclis başkanının alacağı tavrı görüp anlayacağız...
Not: Mebrure (Kutan) Teyze’nin ahirete intikal haberini aldık. İnna lillah ve inna ileyhi raciun. Rabbim kabrini pür nur, mekanını Cennet eylesin. Rahmetini esirgemesin. Tam anlamıyla mü’mine bir insandı. Ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.