Yarışçı iki cumhuriyet kadını: Ajda ve Süreyya
Tek parti cumhuriyetçileri, gençleri ve kadınları ideolojik amaçlarla istismar ettiler. Yetişen yeni nesiller onların eseriydi, onlar vasıtasıyla anaları babaları yola getirmek istediler. “Ey Türk gençliği hitabesi”ni herkes biliyor. Fakat, gizli bir “Ey Türk kadınlığı” hitabesi de olmalı! Kadınlar da bildik, “İslâm veya Osmanlı, kadını kafes arkasına kapattı, haklarını gasp etti, cumhuriyet, kadını özgürlüğe kavuşturacak” efsanesiyle cepheye sürüldü.
Meclis’e ilk kadın milletvekilleri 1930’larda sokuldu. Bu demokratik bir taleple olmadı ve demokrasi yoluyla gerçekleşmedi. Şef’in takdiri böyleydi. Kadın Meclis’e kadın olarak girmedi, diğer milletvekilleri gibi şefin askeri olarak girdi. Gerektiği zaman erkekler gibi elini kaldırdı. Kadın ve erkek vekillerin kılık ve kıyafetlerinin birbirinden farkı yoktu. Ankara’nın bir köyünden getirtilen Satı kadın Meclis’e sokulurken sadece kıyafeti değiştirilmedi, adı da değiştirildi. Meğer bu kadıncağız asıl ismi olan Hati’yi bilmiyormuş! Ona bildirildi ve o andan itibaren “Hati” oldu!
Gençler üzerine oyun 1970’lere kadar bütün hızıyla devam etti. 1970’lerde görüldü ki, gençlik rejimin ve inkılapların bekçisi rolünü benimsemekte istekli görünmüyor. Bütün gençlik teşkilatları lağv edildi. (MTTB o teşkilatlardan biri ve o kuruluşla bağı olan bir isim şimdi Cumhurbaşkanı!) 12 Eylül’den sonra gençler siyasetten arıtma sürecinden geçirildi.
Kadın üzerinden yürütülen psikolojik savaş ise sürüyor.
Cumhuriyet adına yarışa sokulan iki meşhur kadın var. Biri fizik ve müzik yarışına sokulan Ajda…
Ajda, cumhuriyetin en meşhur kadınlarından biri. Müzikle ilgili şöhretinin fiziğiyle ilişkisini kurmak zor değil. O yüzden Ajda müziği unutsa bile fiziği unutmuyor. İşte gazete haberi:
“Şarkı sözlerini unuttuğu için sık sık sahneye kurulu monitöre bakan Pekkan, bir hayranı tarafından kendisine verilen birayı içerek konserine kaldığı yerden devam etti.”
Artık 70’ine merdiven dayamış bir kadının fizik üzerinden müzik yapması, cumhuriyetçi basının büyük takdiri ve teşviki ile karşılanıyor. Her defasında onun bu yönüne vurgu yapılıyor.
Sözü geçen bayanın fiziğinin böylesine önemsenmesi onu korumak ve sergilemek mecburiyeti hasıl ediyor olmalı ki, 18 defa ameliyat masasına yatmış. Plastik ameliyat rekoru onda imiş. Bu arada benzer “cumhuriyet kadınları” ile ilgili bilgiler de sıralanıyor. Kim ne kadar plastik ameliyat oldu, çetelesi tutulmuş. Cumhuriyetin plastik kadınları, ellisinde, altmışında, hatta yetmişinde genç ve güzel görünmeye devam ediyorlar! Bu sentetik güzellik konusunda bir karar mercii yok. O yüzden cumhuriyetin plastik kadınları ile gurur duyulmaya devam ediliyor ve onlar cumhuriyet adına yarışı sürdürüyorlar.
Diğer yarışçı cumhuriyet kadını Ajda kadar şanslı değil. Halbuki onun adı bazı şehirlerimizde, bu arada Ankara’da parklara verilmişti. Her gün böyle bir parkın önünden geçiyorum!
O Türkiye’nin dünya şampiyonu olan ilk kadın yarışçısı. Onun yarışta ipi göğüslemesi cumhuriyetin başarılarından biri olarak alkışlanmıştı. Şimdi işler karışık!
Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi, millî atlet Süreyya Ayhan’ın 4 yıl pistlerden men cezasını, ömür boyu mene çevirmiş. Süreyya için yarış bitti! Ajda fiziğini korumak için her türlü sentetik işleme başvuruyor ve yüceliyor, Süreyya Ayhan ise, yarışı kazanmak için doping aldığından, cezalandırılıyor. Reva mı bu?
“Ey cumhuriyet kadını, kim doldurabilir miadını?”
Ajda bir aile içinde dünyaya geldi. Fakat, öldüğünde bir ailesi olmayacak. Normal olanı, tabiî olanı yapmak Ajda için kaçırılmış bir fırsat. Fakat Süreyya için normal bir hayatı yakalama imkânı var: Yarış defterini kapatıp, çocuklarının annesi olmak!
Arabın saçı, cehl-i mürekkebin haçı!
Artık “amiral gemisi” olmaktan çıkıp hantal bir “reis takası”na dönüşen gazetenin üçüncü sayfasında başka gazeteye transfer olan echel yazarın yerine yerleşen ve daha önce cehl-i mürekkep olduğunu yazısından alıntılar yaparak ortaya koyduğumuz kalemşör, stadyum milliyetçiliği tarzında bir Arap düşmanlığı üretmek için telefon dinlemelerini vesile yapmış. Mesele Arap saçına dönmüş… Suudi Adalet Bakanlığı’na Diyanet eliyle müracaat etmeliymiş vs. Güya ironi yapıyor! Arap saçı, zencilerin saçı için kullanılan bir tâbirdir ve Arapların saçı onun kafasından daha az karışıktır! Zenci düşmanı olmak, sıkar. Fakat zaman zaman Siyonist zaman zaman da haçlı bayrağı taşıyan medya Arap düşmanlığı pompalamayı sever.
“Arap saçı”nın gençler arasında moda olduğunu, bazılarının böyle bir saça sahip olmak için bir hayli zahmete katlandığını unutmayalım. Diğer taraftan, dilimizde “arapsaçı” diye seveni çok bir bitki var. Onun diğer adını söylesem, herkes hatırlar: Civanperçemi. Bu çiçeğin bir diğer adı da binyaprakdır…
Öyleyse, bir meselenin arapsaçına dönmesi kötü bir şey değil! Bu karışıklık, çözülmesinin yakın olduğunu gösterir!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.