Hayatı dışarıdan seyretmek...
Kimilerimiz hayatı dolu dolu yaşarken, kimilerimiz seyrediyoruz…
Kimimiz yaşarken öleceğiz, kimimiz seyrederken…
Sanırım yaşarken ölenler daha talihli!
¥
Zaman geçirmeye, daha doğrusu zaman öldürmeye meraklı bir milletiz…
Televizyonlar da bu eğilimimize uygun programlar yayınlıyorlar…
Bir bakıma “vakit öldürme”mize yardımcı oluyorlar.
Vakit öldüre öldüre, bir de bakıyoruz ki, hiç vaktimiz kalmamış…
Yaşamadan ölüveriyoruz!
¥
İnsan “Ahseni takvim” sırrına mazhar…
Güzellikler içinde güzellikler için yaratılmış en güzel varlık…
Allah kıymetini biliyor, insanın…
Hayat da biliyor aslında… (Bilmeseydi her varlık insanın huzuru için görevini itirazsız yapar mıydı?)
Sadece insan insanın kıymetini bilmiyor!
Bir bilseydi kıymetini, bilseydi kendi sırrını ve yaradılış hikmetini, tek anını bile boşa geçirmezdi.
Ne demiş Tagore? “Boş zaman yoktur boşa geçen zaman vardır.”
¥
Leyleğin ömrü lâklâkla, bizim ömrümüz dünyayı değiştirmeye çalışmakla geçiyor…
Her gün hükümet yıkıp yeni hükümet kuruyoruz!..
Ergenekon mahkemesine yeniden bakıyoruz!..
Demokratik açılımın eksik unsurlarını tamamlıyoruz!..
Ermenistan sınır kapısıyla birlikte tüm kapıları bir açıyor, bir kapatıyoruz!..
Bir çırpıda terörü önlüyor, Avrupa Birliği’ni elimizin tersiyle itiyor, IMF’yi geldiği yere gönderiyoruz!..
Bu halimizi anlatan güzel bir atasözümüz var: “Bekâra kadın boşamak kolaydır” der…
Nasılsa hiçbir sorumluluğumuz yok, “At martini Debreli Hasan!..”
Clarence S.Darrow haklı sanırım…
“Yirmi yaşındaki bir insan, dünyayı değiştirmek ister; yetmiş yaşına gelince, yine dünyayı değiştirmek ister, ama yapamayacağını bilir.”
Anlayacağınız dünyayı değiştirmek isteye isteye dünya değiştiriyoruz.
Keşke dünyayı değiştirmeye çalışmak yerine, olduğu gibi yaşamaya, yaşarken de ebediyet biriktirmeye çalışsak…
¥
Tam gün dedikodu, lâklâk ediyoruz…
Ve her gece, görevimizi yapmış olmanın huzuru içinde uyuyoruz…
İyi ama dostlarım, uyursak yalnızca rüya görürüz.
Oysa “Rüyaları gerçekleştirmenin en iyi yolu uyanmaktır.” (S. M. Power).
“Uyan Türkiye!..” diyen kimdi sahi?
¥
Dert çok…
Afganistan’a asker göndersek mi, göndermesek mi?
Göndersek mi iyi, göndermesek mi?
Şu Ergenekon nasıl sonuçlanacak?..
Mahkemeye cebren götürülme kararı verilen milletvekillerinin hali ne olacak?..
Irak nasıl kurtulacak?..
Filistin hep İsrail baskısı altında mı kalacak böyle?..
Ya Kıbrıs sorunu ne zaman çözülecek?..
Yunanistan’la kıta sahanlığı ihtilâfımız nasıl çözülecek?..
Ermenistan’la aramız gerçekten düzelecek mi?..
Demokratik açılım nasıl bir neticeye ulaşacak?..
Eğitim ve sağlık problemini nasıl çözeceğiz?..
Domuz gribi salgını çıkacak mı?..
Ne zaman deprem olacak?
Ekonomik kriz ne zaman bitecek?..
Tamam gece-gündüz bunlarla uğraşırken, şu soruya da cevap arayın: “Şu karmakarışık dünyada çocuklarımı nasıl yetiştireceğim?”
¥
Tarihten çok bahsediyormuşum…
Her cümleye “Osmanlı ceddimiz” diye başlıyormuşum…
Bu kadar da olmazmış…
Olur dostlarım, olur…
Övünecek şeyleriniz varsa, övünürsünüz…
Bizim sadece övünebileceğimiz bir tarihimiz var…
Ve Bertolt Brecht’in şu sözünü unutmayın, dostlarım: “Büyük sıçrayışı gerçekleştirmek isteyen, birkaç adım geriye gitmek zorundadır. Bugün yarına dünle beslenerek yol alır”.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.