YÖK Başkanı’nı nasıl öldürelim?
Geçen hafta malûm, YÖK’ün kuruluş yıldönümü idi. Bu münasebetle, Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde gösteriler yapıldı. Bu gösterilerin bir kısmını basın yayın araçları halka yansıttı. DHA (“Doğan Haber Ajansı” oluyor)’nın bir haberi gerçekten dehşet verici idi. Ondan daha dehşet vericisi ise, bu haberle ilgili hiçbir tepkinin ortaya konulmaması...
Aslında haberin başlığı bile yeterli: “YÖK Başkanı rolündeki öğrenci temsili olarak dövülerek öldürüldü.”
Haber 6 kasım tarihli... Bolu’da, Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde, Yüksek Öğretim Kurulu’nun kuruluşunu protesto eden öğrenciler, YÖK Başkanı Prof.Dr. Yusuf Ziya Özcan rolünü oynayan öğrenciyi temsilen döve döve öldürmüş!
Bu protestonun mesajı nedir sizce?
Böylece YÖK mü protesto edilmiş oluyor yani?
Bu şiddet dolu mesaj, kuruma değil kişiye yönelik. YÖK başkanını öldürsek, iş bitecek, ortalık güllük gülistanlık olacak!
Akıl sen hangi gezegene iltica ettin? Mantık sen nerelere savuştun?
Haberin sonunda, öğrencilerin temsili YÖK Başkanı’na saldırıp, senaryo gereği döve döve öldürdüğü ve bir öğrencinin bir ayağını yerde yatan temsili YÖK Başkanı’nın üzerine koyarak basın açıklaması okuduğu belirtiliyor...
Bu hamakat katsayısı yüksek gösteriyi yapan üniversite öğrencileri olabilir mi? Türkiye’de öğretimin seviyesi düştü de bu kadar mı alçaldı? Akıl, mantık, iz’an bu kadar mı zayi edildi? Bu çocuklar, yazılı ifade gücünü kaybettiler, tek bir türkce cümle bile yazamıyorlar; tamam da, işaret dilini de mi bilmiyorlar?
YÖK Başkanını öldürelim, YÖK meselesini halledelim!
Başbakanı öldürelim, ülkenin bütün meselelerini çözelim!
Ya meşhur bir ajansın bu ahmak üstü ahmak vak’ayı matahmış gibi haberleştirmesine ve şiddeti tecviz eder muhtevasına rağmen servise koymasına ne demeli?
Gençliğin ruh sağlığı ile kimler oynuyor? Gençler nasıl bu duruma düşüyor? Yoksa bu protestonun arkasında üniversitenin anlı şanlı öğretim üyeleri mi var?
Türkiye’de eğitim-öğretimle ilgili gerçekten eskimeyen fikirler ortaya koymuş olan merhum Nureddin Topçu hoca, 1970 yılında yazdığı bir yazıda, zamanın üniversitesini 1933’de lağvedilen Darülfünun’dan 100 yıl, Süleymaniye Külliyesinden ise 400 yıl geri buluyor. Ve şu soruları soruyor: Darülfünun koridorlarında klikler çatışıyor muydu? Süleymaniye Külliyesinde darbe kararları hazırlanıyor muydu?
Türkiye’de üniversite, Darülfünun’dan sonra ideolojik bir çemberin içine alındı. 1960 darbesinin önemli aktörlerinden biri de üniversite idi. 60 darbesi istenilen sonucu vermediğinden, 1970’lerde üniversiteler yeni bir darbe ortamı oluşturmak için az çaba harcamadılar. Fakat, 80 darbesi, darbenin her zaman istenilen yönde olmayabileceğini gösterdi. Darbeciler üniversiteleri zapturapt altına almak için YÖK’ü kurdu. YÖK bütün üniversitelerin üstünde bir kurum olarak çeşitli düzenlemelere girişti. Bu tekelden yönetimin faydaları da oldu, zararları da. YÖK’ün orta veya uzun vadede kaldırılması veya sadece koordinasyon sağlayan bir merkeze dönüştürülmesi doğru olacaktır.
Peki, bu sonuçta mevcut iktidarın rolü nedir? Ne YÖK’ü onlar kurdu, ne kuralları onlar koydu! Peki bu slogan neyin nesi? “Üniversiteyi AKP’ye teslim etmeyeceğiz!” Yani, “üniversitenin hakimi biziz!” Siz kimsiniz peki?
YÖK Başkanı, hafta sonu, Türkiye Yazarlar Birliği’nin Yazar Okulu açılış dersinde idi. Türkiye’de üniversitelerin, dününden, bugününden ve yarınından söz etti. Dikkatle dinlendi. İlginç konulara temas etti. Üniversitelerin, hayatın içinde olmamasından şikâyetçi oldu. Domuz gribinin dünyayı kasıp kavurduğu, ithal aşılara milyonlarca dolar ödendiği bir dönemde, hiçbir üniversitenin aşı geliştirmek için harekete geçmemesinden yakındı. “Beklerdim ki Türkiye üniversitelerinden birinde bir grup öğretim üyesi çıksın, aşı üzerine çalışsın. Hiçbir üniversiteden tık çıkmıyor” dedi... Yine son günlerin konusu olan GDO’ya da temas etti ve Türkiye’nin domates ve buğday tohumunda bile dışarıya muhtaç olduğunu söyledi. Bir kilogram tohum bir kilogram altından daha pahalı fakat ziraat fakültelerinde hiçbir çalışma yok...
Elbette daha başka şeyler de söyledi Yusuf Ziya bey.
Onu temsilen öldüren öğrencilere söyleyeceğimiz şu: Önce bir dinleseniz! Malum, “vur fakat dinle!” denilmiştir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.