Bir Kılıçdaroğlu klasiği... Ankara’da alkış, Tunceli’de satı
Hani bir söz vardır ya... “Ağızdan çıkmayan söz, senin esirin; ağızdan çıkan sözün ise, sen esirisin” derler ya; bu da öyle bir şey... CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, 10 Kasım günü öyle bir lâf etti ki, hâlâ temizlemeye çalışıyor.
Lâf, malûm;
“Maalesef bu ülkenin anaları çok ağladı. Tarihimiz boyunca çok şehid verdik. Çanakkale Savaşı’nda 200 bin şehidimiz vardı, hepsinin anası ağladı.
Kimse çıkıp bu savaşı bitirelim demedi.
Kurtuluş Savaşı’nda, Şeyh Said isyanında, Dersim isyanında, Kıbrıs’ta analar ağlamadı mı?
Kimse ‘Analar ağlamasın, mücadeleyi durduralım...’ dedi mi? İlk siz diyorsunuz...
Çünkü sizin terörle mücadele cesaretiniz yok.”
KİŞİSEL Mİ, KURUMSAL MI?
İşte bu sözler, hâlâ tartışılıyor... Öymen’in ağzından çıkan bu sözler “kişisel” görüş müdür, yoksa “kurumsal” görüş mü?..
CHP’liler, ilk önce Öymen’e sahip çıkıp, “kurumsal görüş” dediler.
Öyle ya;
Bu sözler, “kendisi de bir Dersimli” olan CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu tarafından da “alkışlandığına”, dolayısıyla “onaylandığına” göre; demek ki “Aleviler” ve “Kürtler” cephesinde bir problem yok!..
Ama, ne zaman ki;
Aleviler “isyan” edip, “Öymen’e tepki” göstermeye ve “CHP’den istifa” etmeye başladılar, CHP’liler “kıvranmaya” ve “kıvırmaya” başladılar!..
10 Kasım günkü tavırlarından “tornistan” eyleyip, “satış”a başladılar!.. Dediler ki; “Onur Öymen’in sözleri şahsî görüşleridir, partimizi bağlamaz!”
Hoppala!.. Buyur, burdan yak!..
Adam, “CHP Genel Başkan Yardımcısı” ve de “CHP adına” kürsüye çıkıp, “CHP adına” görüş açıklıyor ama; görüşleri “kurumsal” değil, “şahsî” oluyor!..
TUNCELİ’DE İSTİFA ÇAĞRISI
Derken, CHP Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu girdi devreye ve Onur Öymen’i “istifa”ya davet etti!..
Tekrar söylüyorum;
“İstifaya davet” etti!..
Bu çağrıyı, “cenazesi camiden değil, cemevinden kaldırılan annesinin cenazesi” için gittiği Tunceli’de yaptı!..
“Alevi vatandaşlar”dan yoğun tepki almış olmalı ki; CHP İl Başkanlığı’nda dün düzenlediği basın toplantısında aynen şunları söyledi:
¥ “Elbette o dönemde yanlışlar, hatalar olmuştur. Ama bunu günümüze taşıyıp, o olayları kaşımak doğru değildir. Yara kanamıştır.
Bu süreçte yapılması gereken, tepkileri dikkate almaktır. Tepkileri dikkate alması gereken Sayın Onur Öymen'dir ve gereğini yapmak zorundadır. Gereğini yaptığı zaman hem CHP'yi, hem CHP'deki parlamenterleri ve CHP'lileri rahatlatmış olacaktır.”
¥ “Hepimiz üzerimize düşen görevi yaparak, toplumun duyarlılık ve tepkilerinin, beklentilerinin gereğini yapmak durumundayız. Bunu yaptığımız zaman Türkiye'de demokratikleşmenin önünü açmış oluruz.
Halkın tepkisine karşı, politikacının duyarlılığının önünü açmış oluruz. Bu çok önemli bir olgudur, önemli bir olaydır.
Sayın Öymen'in söylediklerinden daha çok kamuoyunun algılama tarzı daha önemlidir. Eğer kamuoyu Sayın Öymen'in söylediklerini farklı algılamışsa, Sayın Öymen bunun gereğini yerine getirmelidir.”
KEMAL BEY, BUNU HEP YAPIYOR!
Ne yalan söyleyeyim;
Kemal Kılıçdaroğlu’nun, ajanslardan geçen konuşmasını aynen aktardığım bu sözlerini okuyunca, şaşırdım!..
Az kalsın küçük dilimi yutacaktım!..
“Olmaz” dedim;
“Bu kadar da olmaz!”
Bazıları, böyle bir durum için, “pişkinlik” veya “ikiyüzlülük” diyebilir... Ama ben, Kılıçdaroğlu için; “pişkin” veya “ikiyüzlü” demeyeceğim!..
Sadece şunu diyeceğim;
“Kılıçdaroğlu, bunu hep yapıyor!”
Hele hatırlayın; Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ablasının “Yeşil Kartlı” olduğunu deklâre edip, şunları söylemişti:
“İngiliz Mehmet’in kız kardeşi de yeşil kartlı. Biz yeşil kartı kime veriyorduk... Geliri düşük ailelere vermiyor muyduk? Peki biz sormayacak mıyız İngiliz Mehmet’e, bu ne tablo demeyecek miyiz...
Soracağız... Sormak zorundayız. Soracağız ki gerçekler ortaya çıksın.
O yoksulların sırtından birilerinin doymasına izin vermeyeceğiz... Yoksulluğun sömürü aracı haline gelmesine de izin vermeyeceğiz.
Bunu yaptığımız zaman demokrasiyi Türkiye’de kökleştirmiş olacağız.
Yolsuzluk yapana af yok.”
Bakan Mehmet Şimşek’in ablasının “Yeşil Kart” almış olmasını, bir “yolsuzluk” ve “devlete kazık atma” olarak lânse etmeye çalışan Bay Kılıçdaroğlu’nun; yine hatırlarsınız ki; “20 aylık torunu Duru Nadir” de, bir firmada “2 gün çalışmış” ve dolayısıyla “sigortalanmış” görünüyordu!..
Peki, “10 aylık torunun sigortalanması” bir “yolsuzluk” veya “devlete kazık” değil miydi?..
Kılıçdaroğlu’nda “tık” yoktu!..
Peki, sonra ne oldu?..
Baktı ki, Şimşek’e attığı “çamur” tutmadı, baktı ki; “Yeşil Kart” olayı “Şimşek’in bakanlığından çok önceki bir olay”dır, başladı kıvırmaya;
“Bir bakan, ablası fakir ve yoksul ise, hiç onunla ilgilenip, ona yardım etmez mi?!?”
Sizin anlayacağınız;
“Duygu istismarı!”
İşte bu olayı hatırladığım içindir ki; “Kılıçdaroğlu bunu hep yapıyor” dedim!..
Evet, bunu hep yapıyor!..
“Sallama”ya gelince mangalda kül bırakmıyor ama, birazcık sıkışınca hemen “tornistan” eyleyip, “kendi paçasını kurtarmaya” çalışıyor!..
Öymen olayında da öyle oldu!..
Yine aynı taktiği uyguladı:
“Dün alkış!.. Bugün satış!”
ÖYMEN DE ŞAŞIRDI, ÇÜNKÜ!
10 Kasım günü, Genel Başkan Deniz Baykal’la birlikte, Meclis’te “alkışladığı” Onur Öymen’i, dün Tunceli’de sattı!..
Hayır, abartmıyorum;
Bunun adı “satış”tır!..
Onur Öymen, eğer o gün “CHP’ye puan getirecek” sözler sarfetseydi, hiç şüpheniz olmasın ki, onu “övecek”lerin en başında Kılıçdaroğlu gelirdi!..
Ama gördü ki;
“Ankara’daki alkış”lar, Alevi cenahında “hınç ve linç” boyutuna ulaştı, “Öymen’i ilk harcayan” Kılıçdaroğlu oldu!..
Hemencecik, “alkış”tan, “satış”a geçti!..
Dedim ya, şaşırdım!..
Ama, tek şaşıran ben değilim!..
Öyle görünüyor ki;
Onur Öymen de şaşmış bu işe!..
O da, dün diyordu ki;
“İstifa etmeyi düşünmüyorum!..
Yalnız, Kılıçdaroğlu’nun beni istifaya davet etmesini de anlayabilmiş değilim!..
Ben o konuşmamı bitirdiğimde, dikkat ettim de; en hararetli alkışlayanlardan biri de Kılıçdaroğlu idi!..
Konuşmamı alkışlayan birisi, şimdi nasıl olur da beni istifaya davet eder, anlayabilmiş değilim!”
Sadece Onur Öymen değil,
Hiç kimse anlayamadı!..
Anlamak da mümkün değil!..
Bir insan, “Ankara’da alkışladığı” bir adamı Tunceli’de nasıl satar, anlayan beri gelsin!..
Size bir şey söyleyeyim mi;
Ben olsam, “Kılıçdaroğlu gibi birisiyle yola çıkmam!”
Çıkmışsam da, yola devam etmem!..
Öyle ya;
Nerede öveceği, nerede döveceği hiç belli olmaz!.. Ne zaman “alkış” yağdırır, nerede “satış”a getirir, o da belli olmaz!..
Onur Öymen’in yerinde olsam;
“Derhal istifa ederim!”
Sadece “CHP Genel Başkan Yardımcılığı” görevinden değil, “CHP’den de” istifa eder ve “Kılıçdaroğlu ile aynı çatı altında” bulunmayı “onur”uma yediremem!..
Sözün özü;
CHP’de bir “istifa” olmalıdır!..
Ama, kim istifa edecek?..
Ya Onur Öymen,
Ya da Kemal Kılıçdaroğlu!..
Veya “her ikisi” de!..
Öyle ya; “alkış”çıların ve “satış”çıların yani “düşman kardeşler”in aynı çatı altında bulunduğu bir partiden hiçbir cacık olmaz!..
Birisi, gerçekten “gereğini yapmalı”dır!..
Onlar yapmazsa;
Baykal yapmalıdır gereğini!..
Çünkü o da, “alkışlayanların başı”ydı!..
Özbek niye susuyor?
Geçenlerde “Mavi Akım”la ilgili bir yazı yazdım... Büyük ilgi gören o yazımda, “olayın bütün boyutları”nı yazmaya çalıştım... Ama, kabul edersiniz ki; olay “tek yazıya sığmayacak” kadar çok boyutlu!..
Meselâ, o yazıda; “Beyaz Enerji Operasyonu”ndan, o operasyonun başında bulunan Tümgeneral Osman Özbek’ten ve Kurmay Albay Aziz Ergen’den bahsetme imkânım olmadı.
Bekledim ki; “yazıyı okuduğundan emin olduğum” Osman Özbek telefon edip de, o operasyon konusunda bilgi versin!.. Zira, bildiğim kadarıyla, o operasyonu yönetirken “baskı”lara maruz kalmış, “bazı sıkıntılar” yaşamıştı!.. Elinde de; birçok “bilgi ve belge” vardı... “Konuşma”nın tam sırasıydı!..
Ama, ne telefon etti, ne de bu konuda konuştu!.. Cumhuriyet Kadınları Derneği’ne gidip havadan-sudan konuştu da, “operasyon”dan hiç söz etmedi!.. Tam aksine, muhabirimiz Ertuğrul Cesur’u hedef gösterip, tartaklanmasına yol açtı!..
Kendi kendime, “Acaba..” dedim; “Acaba, o dönemi niye anlatmıyor?”
Eğer anlatırsa, “AK Parti Hükümeti’nin işine yarayacağını” mı düşünüyor?.. Bunun için mi “ketum” davranıyor?..
Ne dersin Özbek Paşa?.. Aynen böyle düşünmüyor musun?!?..