Mustafa Kemal’in ardından...
Şam günlerinde onun ismiyle ve kitaplarıyla ilk defa bazı arkadaşların ellerinde karşılaşmıştım. Gençlerin ikonlarından birisi olmalıydı. Modern alanlarla ilgilendiği belli oluyordu. Benim de onun ilgilendiği alanlara nüfuzum azdı ve dolayısıyla yabancısıydım. Kahire günlerinde ise resmi televizyonda onun El İlmu Ve’l İman programı yayınlanıyordu ve 400 bölümü bulmuştu. Henüz uydu kanalları çıkmadan Mısır’da resmi kanalların iki dini yıldızı bulunuyordu. Abdulbasit’ı saymazsak bunlar tefsir dersleriyle Muhammed Mütevelli Şaravi ve ilim ve iman programlarıyla Mustafa Mahmud idi. Bu programlar kitleleri ekrana bağlıyor ve halk dindarlığını güçlendiriyordu. Akademisyenlere ise yeni ufuklar açıyordu. Her iki isim de İslâm’ın modern yüzünü temsil ediyordu. Lakin Şaravi’nin programları İsrail’in şikâyetlerine ve öfkesine neden olmuş ve değişik nedenlerden dolayı Şaravi’nin tefsir programı askıya alınmış ve natamam hale gelmişti ve bu dersler zamanla matbu dile de taşınmıştır. Nefsi adına polemiklerden ve çatışmalardan kaçınan Mustafa Mahmud’un da sade tek hasmı vardı; kendi ifadesiyle dünyayı fesada veren Siyonizm belası. Kendisiyle hiç karşılaşmadım. Lakin Kahire’de gezinirken arkadaşlar onun 1979 yılında kurmuş olduğu kendisine has modeli temsil eden Mahmut Camii’ni gösterdiler. Burası aynı zamanda her dinden insanların gelip bazen bedava bazen de çok ucuz ücretler mukabilinde tedavi oldukları tıp merkeziydi. Yine burası yılda binlerce insana yardım dağıtıyordu. Ayrıca bu külliyede jeoloji müzesi olduğu gibi aynı zamanda rasathane de bulunuyordu. Bir defasında Kahire’de saibeler gibi (başıboş vaziyette) tramvayın peşine takılmıştım ve başka bir defasında Köln veya Kiel’de yaptığımız gibi son durağa kadar gitmiştim. Tramvaydan indiğimde yol kenarında Mustafa Mahmut’a ait eserlerin satıldığını gördüm ve bu münasebetle birçoğunu edindim. İşte sözkonusu camisi ve külliyesini bu eserlerinden elde ettiği telifatla kurabilmişti. Deneme, roman ve bütün edebi türlerde eser veriyordu. Türkiye’ye dönüşümde el Ahram’daki yazılarının tiryakisi olmuştum. Kur’an’daki İsrail’i en iyi kavrayan yazarlardan birisiydi. Yine doktor olması hasebiyle Kur’an ve Sünnete dayalı İslâm psikolojisi dalının kurulmasını salık veriyordu. Bir anlamda, İsmail Raci Faruki’nin bilimin İslâmileştirilmesi çığırına kendi ihtisasından bir ilave ve katkı teklif ediyordu.
¥
İmam-ı Gazali bunu mantıkla başlatmıştı. Ve hayatını yazanlar Gazali’nin buhranlı günlerini anlattığı el Münkiz-u Mineddalal kitabından çok etkilendiğini aktarıyorlar. Esasında Gazali hayranlarından olan Ali Yakup Cenkçiler, Gazali’nin insan nefsini ve psikolojisini en iyi kavrayan tarihteki ender insanlardan olduğunu ifade etmiştir. İlim ve İman programı kendi çilesinin ve iç çatışmalarının adeta ürünü ve meyvesi olmalıydı. Adeta programları aracılığıyla kendisiyle birlikte çevresini de tedavi ediyordu. Mustağni ve iffetli kişiliğiyle de biliniyor. Dostu Enver Sedat ona önce bakanlık teklif ediyor. Ret cevabı alıyor. Ardından Maarif Yayınevi’nin başına geçmesini teklif ediyor. Aldığı cevap şudur: Ben idareci değil fikir erbabıyım. İki defa ailemi ve evliliğimi bile idare etmeyi başaramadım bu tarz kamu kurumlarını nasıl idare edeyim? Bunun üzerine Enver Sedat şöyle demekten kendisini alamaz: Hangimiz eşini idare edebiliyor ki? Gerekçe göstermeden hayatının anlamı olan programını yayından kaldırıyorlar. O ise hayatı bir anlama yolculuğu olarak görmektedir. Onun çığırını Mısır’dan Zağlul Naccar ile Yemen’den Abdulmecid Zendani gibi isimler sürdürmektedir. Belki ucundan kıyısından Halis Çelebi ve Abdurrezzak Navfel’i de anmamız yerinde olur. Adı ve künyesinin açılımı, Mustafa Kemal Mahmud Hüseyin Al-i Mahfuz’dur. Zeynelabidin soyundandır ve daha ziyade Mustafa Mahmud terkibiyle ünlenmiştir. Mısır 19. yüzyılda bir siyasi lider Mustafa Kamil’le tanışmış ve 20. yüzyılda da Mustafa Kemal Mahmud’u yetiştirmiştir. 1921 doğumlu olan Mustafa Mahmud 2000’li yıllarda yazmış olduğu bazı makalelerde şefaat meselesini sorgulamasından dolayı bir mihnete düçar olmuş ve akabinde sosyal hayattan ve yazı hayatından çekilmişti. Zaten inzivaya meyilli yapısı nedeniyle son yıllarda tamamen içine kapanmıştır. Zaten ailesi, inhimak derecesinde okumaları nedeniyle evde olduğunu pek de fark etmezmiş.
¥
Soldan dönen birçok isim gibi İslâm’a büyük hizmet etmiştir. İlhaddan İslâm’a dönerek hayatını imanı anlatmaya adamıştır. Kur’an ile alakalı bazı eserleri Türkçe’ye de çevrilmiştir. Sufi meşrep bir yönü olmuştur. Zira, Tanta’da doğan yazarımız aktab-ı erbaa’dan Seyyid Bedevi’nin civarında yetişmiş ve onun ruhaniyetinden feyizyab olmuştur. Kendisi gibi soldan eve dönenlerden olan Abdulvehhab el Mesiri, Adil Hüseyin ve Safinaz Kazım gibilerin Roger Garaudy gibi çekinceli yanları olsa da kendi dallarında İslâm’a hizmet etmişlerdir. Bediüzzaman ve Abbas Mahmut Akkad gibi o da İslâmiyetin sınıf çatışmasını engelleyen dengeci bir din olduğunu ve vasatiyet çizgisini temsil ettiğini savunmuştur. Churchill gibilerin Demir Perdenin yıkılışını öngördükleri gibi o da Batı medeniyeti ve kapitalizmin Müslümanların tek fiske atmasına ve kurşun sıkmasına gerek kalmadan yıkılacağını müjdelemiş ve görmüştür. Şimdi o günlere erdik ve Mustafa Mahmud’un ilme’l yakininden sonra bizler de aynel yakin bu aşamayı yaşamaya başladık.
- Bu münasebetle son sıralarda haklarında yazamadığım birçok dostumuzu ebedi aleme yolcu ettik. Bu dünya itibarıyla kaybettik. Faslı Kur’an bülbülü Prof. Ferid Ensari, sulh çizgisinin mimarlarından İbrahim Canan, gazeteci ve yazar Ergün Göze ve çocukluğumuzda bizlere İslâm büyüklerini ve sahabileri sevdiren Mustafa Necati Bursalı bunlar arasındadır. Mekanları cennet ve akıbetleri vuslat olsun...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.