Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Hayatta mutluluk var mı, yok mu?

Hayatta mutluluk var mı, yok mu?

“Mutluluktan herkes söz eder, ama onun ne olduğunu pek kimse bilmez” diyen Madame Roland haklı çıktı...
Son yıllarda mutluluk üzerine çeşitlemeler çok arttı.
Yayınlar, yazılar, programlar, nutuklar almış başını gitmiş... Neredeyse herkesi “cebren ve hile ile” mutlu edecekler. Bir de tarif edebilseler, ne olduğunu söyleyebilseler...
Söyleyemezler, çünkü mutluluk göreceli bir kavramdır, herkese göre değişir. Birini mutlu eden olay (şey), diğerini mutsuz edebilir...
Bir gelişme birini mutlu ederken, bir başkasını mutsuzluğa sürükleyebilir! Kendisi var, tarifi yok bir kavram... Müthiş bir kargaşa!
İş, “Demokratik Açılım”a döndü: “Maksut aynı, maksat ayrı” durumlardayız!
Körlerin fili tarifini bilir misiniz? Kulağına dokunan “yelken” demiş, bacağına dokunan “sütün”, hortumuna dokunan “hortum”...
Aslında herkes haklıydı: Ama fil herkesin tarifinden ibaret değildi, tariflerin bütünüydü...
Bütünü göremeyenler ve hissedemeyenler, görebildikleri, hissedebildikleri kadarını bütün zannederler. Mutluluk bahsinde de böyle oluyor sanırım: İnsan duyumsadığı kadarını mutluluk sanıyor.
Oysa aslında mutluluğun kesin bir tarifi yok... Tabiatıyla mutlu olmanın kesin standartları da yoktur. Kendi kendine her gün kim bilir kaç kişi “Nasıl mutlu olabilirim?” diye kafa patlatıyor... Kaç kişi “İnsan nasıl mutlu olabilir?” diye düşünüyor.
Sonuçta anladım ki, mutluluk standart dışı bir şey...
Kimine göre zaten “hayatta mutluluk yoktur; öyle zannedilen şey, canı sıkılan insanın uydurduğu bir kavramdır...” Bizler de, “yok”u arayan zavallılarmışız!.. “Yok”u ararken, hayatı unutup kendimizi helâk ediyormuşuz.
Bence bu yanlış bir açıklama. Hayatta mutluluk var. Ahrette cennet (eşittir, mutluluk) varsa, dünya ahretin küçücük bir modeli olduğuna göre, dünyada mutluluk olmalı. (Dünyadaki her şey gibi tadımlık ve fani).
İnsan mutlu olabilir. Ya da insan kendini mutlu hissedebilir.
“Nasıl?” sorusuna standart bir cevap bulmaya çalışmak şart değil. Çünkü bu sualin belki insan adedince farklı cevapları olabilir.
Bence, her insanın mutluluğu düşlemesiyle, elinde bulunan değerleri dolu dolu yaşamaya çalışması, mutlu olmasının ilk şartıdır...
İkinci şart ise karamsarlıktan sıyrılmakla hayata olumlu bakmasını öğrenmektir...
İnanıyorum ki, bizi, olaylar değil, olayları yorumlayışımız, bir anlamda bizi mutsuz olma arzumuz mutsuz ediyor.
Çevremizde mutsuz olduğunu iddia eden öyle çok insan var ki, bunları dinleye dinleye belki kendimizi de mutsuzluğa şartlandırmışız...
Buna bir kere şartlanırsak mutsuz olmak için başka sebep aramamıza gerek kalmaz. Mutsuz olma düşüncesi, başlı başına mutsuzluk kaynağıdır.
Daha açık söyleyeyim: Mutsuz olma eğilimimiz var...
Baksanıza, varlıklısı da yakınıyor, varlıksızı da...
Meşhurlar da hayatlarından memnun olmadıklarını söylüyor, sade vatandaşlar da... (Başka bir boyutuyla zenginimiz, fakirimiz, meçhulumuz meşhurumuzla şükretmeyi unutmuşuz).
Yakınıyoruz, ama yaşıyoruz!
Mademki yaşamaktan vazgeçmiyoruz, o halde bari gülümseyerek yaşayalım. Nasılsa hayatı değiştirecek gücümüz yok...
Bari şükrederek, fikrederek ama yaşayarak hayatın tadını çıkaralım.
Yakınarak yaşayanlarla şükrederek, fikrederek hayattan keyif alanlar arasında, güçlüklere katlanma açısından fark yok.
Herkes benzer zorlukları göğüslemek durumunda kalıyor.
Ama hayata olumlu bakanların büyük bir avantajı bulunuyor:
Gülümsemeyle üreyen pozitif enerji: Bu onları daha dayanıklı, problemler karşısında daha güçlü yapıyor.
Sonuçta da problemin altında kalmıyorlar...
Aşıyorlar ve yaşıyorlar.
Her şeye rağmen hayattan lezzet alıyorlar.
Bu bir maharet, neden derseniz öyle insanlar var ki, Allah’ın en güzel ve en büyük ikramı olan hayatı kendine işkenceye dönüştürmüş, yaşamıyor, âdeta yuvarlanıyor.
Tevekkeli dememişler: “İnsan zindanını içinde taşır.”
Hicranını da öyle...
Hürriyeti içinde yaşatan insan, zindanda da olsa hürdür.
İçi her türlü olumsuzluğun karanlık çukuruna düşmüş olanlar ise, sarayda yaşasalar bile zindandadırlar.
Şu halde “mutluluk, hayatın tümünü dolu dolu yaşarken, olumlu, güzel yönlerini de keşfetme sanatıdır” diyebiliriz.
Fakat konu bitmedi, yarına kaldı.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi