Sahte Mehdi’nin ölümü
1979 yılı yani hicri 1400 yılı düğüm yıllardan birisiydi. Kissinger'e göre, 11 Şubat tarihi itibarıyla İran devrimine sahne olması açısından 1979 yılı, 21'inci yüzyılın başlangıcını teşkil etmiştir. O yılın çok mühim olayları arasında Mehdilik adına Kabe baskını ile Enver Sedat'ın Menahem Begin ile yapmış olduğu Camp David anlaşması ve Mısır'ın 'barış' yoluyla Arap camiasından çekilmesi ve saf dışı edilmesi de var. Kissinger'in ifadesiyle, 'Ortadoğu'da Mısır'sız savaş ve Suriye'siz barış olmaz'. Mısır'ın saf değiştirmesiyle birlikte Arap alemi askeri ve siyasi açıdan pasifize edilmiştir. Bugün Mısır, Camp David sürecinin zehirli atmosferini solumaktadır. Camp David merasiminin yapıldığı günü hatırlayan Butros Gali adeta havanın bu merasime isyan ettiğini ifade etmektedir.
20 Kasım 1979 sabahı başlayan veya hicri 1400 yılının ilk günü başlatılan Kabe baskını üzerinden yaklaşık 30 yıl geçti ve hicri yıl itibarıyla da 31'inci yılına giriyor. Bu münasebetle Al Arabiya Kanalına olayın hem sanık ve hem tanıklarından olan Nasır Huzeymi bazı değerlendirmelerde bulunmuş. Olaylar olduğunda ben de 17 yaşında idim ve öncesinde İran Devrimi'ne Suriye'de tanık olmuştum. Zaten devrimin yaşandığı gün olan 11 Şubat'ta da yeni bir yaşıma yani 17 yaşıma basmıştım. Ardından aynı yıl hacca gittim ve Kabe olaylarına dolaylı da olsa tanık oldum zira Cidde'de idim. Olağanüstü tedbirler sayesinde Kabe'nin basıldığını fiili olarak hissetmiş olduk. Cidde'den Medine'ye giderken yolda Hicaz halkının olayla ilgili hararetli bir biçimde değerlendirmelerine tanık oldum. Gazeteler ve zaten her şey olaydan bahsediyordu. 1979 yılının sonlarına doğru da Amman üzerinden Camp David sürecini yaşayan Kahire'ye geçtim. Böylece 1979 yılına damgasını vuran iki tarihi olaya kıyısından veya köşesinden tanıklık etmiş olduk. Kabe baskını gerçekten de ürkütücüydü ve geride küf kokulu etkiler bıraktı. Hadisenin kahramanı olan ve yakalandıktan sonraki fotoğrafıyla birlikte akıllarda yer eden Cüheyman Uteybi eniştesi Muhammed Abdullah Kahtani'nin Mehdi olduğunu ileri sürüyor ve onun adına bir davet başlatıyordu. 1400 hicri yılı başlangıcı münasebetiyle bir kıyamla birlikte Kabe'den dünyayı ona biata davet ediyordu. Ve akabinde olaylar dramatik bir biçimde gelişti.
Büyük kıyama ve Mehdi'nin hurucuna hazırlık olarak tabutlarla birlikte Kabe içine silah sızdırırlar. Ve tabutların içinde cenaze olduğunu ve bunların namazlarının Kabe'de kılınacağını söylerler. Böylece Kabe muhafızlarını iğfal ederler. Akabinde tabutlardaki silahları çıkararak bir taraftan Kabe'nin kapılarını kapatmaya yeltenirler diğer taraftan da buna mani olmak isteyen muhafızlar üzerine ateş açarlar. Zemzem kuyusu etrafında ve minarelerde mevzilenirler ve minarelerden Kabe'ye operasyon yapmak ve içerideki 'Mehdi' taraftarlarını temizlemek için harekete geçen askerler üzerine ateş açarlar. Operasyonun seyri hususunda değişik rivayetler vardır. Kabe içindeki operasyon şüphesiz zor olmuştur. Zira içeride kalan cemaat rehine durumuna düşmüştür ve dışarıdan müdahale de Kabe'ye zarar verme ihtimali taşımaktadır. Kabe içindeki müsademeden sonra bilinen ve beklenen akıbet gerçekleşir ve Mehdi-i Muntazar yani beklenen Mehdi şeklinde takdim edilen Muhammed Abdullah Kahtani ve arkadaşları öldürülür. Canlı olarak ele geçirilen hısımı Cüheyman Uteybi diğer ele geçirilenlerle birlikte bilahare idam edilir. Böylece, Kabe tarihindeki bir başka üzücü fasıl daha kapanır. Grup kendilerine İhvan demektedirler. İhvan zaman zaman Muhammed Bin Abdulvehhab'ın taraftarlarına denmektedir ve Suud devletinin kurulması sırasında da çeşitli gaileler çıkarmışlar ve civar bölge Irak'taki Şiileri tenkil etme arzusu nedeniyle İbni's Suud ile çatışmışlardır. Modern araç gereçlere karşı olmaları da İbni's Suud'la bir başka çatışma nedenidir. Elbette ki bunların Mısır Müslüman Kardeşler hareketiyle bir irtibatı yoktur.
Mehdi taraftarı huruçcular veya kıyamcılarla işbirliğine girdiğinden dolayı 7 yıl hapiste yatan Nasır Huzeymi bu yıllar boyunca kendisini ve fikirlerini gözden geçiriyor. Geriye dönüp baktığında ve geçmişi elediğinde içinde bulunduğu grubun aşırı bir selefi akımı olduğunu hatırlıyor. En bariz özelliklerinin ve vasıflarının da körü körüne itaat olduğunu ifade etmektedir. Kaide ile bu Mehdici zümre arasında ilişki olup olmadığına dair sorulara ise şöyle karşılık veriyor: "Doğrudan bağlantı yok. Lakin aynı kaynaktan besleniyorlar. Cüheyman grubunun el Kaide'nin fikir öncüsü ve ebesi olduğunu rahatlıkla söylenebilir..." Ebu'l Hasan en Nedevi'nin İmam Rabbani'nin hayatıyla ilgili kaleme almış olduğu eserde de ifade ettiği gibi Mehdicilik tarihteki önemli düşünce veya inanç hastalıklarından birisidir. Meselenin hastalıklı yönü dailik yönüdür. Tekellüflü yön burasıdır ve sakimini sıhhatli yönünden ayıran tarafı da burasıdır. İnşallah bu sakim yönler ve benzeri olaylar meselenin sahih özüne engel ve güzel özlemlerin tahakkukuna mani değildir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.