Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Müsabakadan müsademeye spor

Müsabakadan müsademeye spor

2010 Dünya Kupası elemeleri çerçevesinde Sudan, Mısır ile Cezayir arasında savaş alanına sahne oldu. Mübarek’in oğulları Cemal ile Ala, Mısırlı takımı desteklemek için taraftar olarak Merih Stadı’ndaydılar ve arbede başladığında her ikisi de Mısırlı taraftarların akıbetini düşünmeden ya da geriye bakmadan soluğu Kahire’de aldılar. Lakin Merih Stadı’nda başlayan ve müsademeye dönüşen müsabaka sonrasında gelişmeler bu sınırda da kalmadı. Olaylar her üç ülkeye de yayıldı ve can aldı. Ala ve babası Hüsnü Müberek, Cezayirlilere yönelik öfkelerini dile getirdiler. Dolayısıyla spor, diplomasi alanı olmaktan çıktı ve masumiyetini yitirerek adeta savaşa dönüştü. Hem de çok yönlü bir savaş. Müsabakanın müsademeye yani çatışmaya dönüşmesinin sonucunda Cezayir’de kutlamalarda en az 14 kişi hayatını kaybederken Mısır ve Cezayir karşılıklı olarak büyükelçilerini danışmalarda bulunmak üzere geri çektiler. Kriz sadece Cezayir ile Mısır arasında kalmadı, aynı zamanda ev sahibi ülke Sudan’a da intikal etti. Ve Mısırlıların davranışları nedeniyle Hartum yönetimi Mısır elçisini çağırarak bir protesto notası verdi. Bizim Ermenistan ile Bursa’da yaptığımız tantanalı karşılaşmadan çok daha ağır bir vaziyet. Düşman ülkeler arasında yaşanmayanlar maalesef dost ve kardeş Arap ülkeleri arasında yaşandı. Mısırlılara göre Cezayirliler Mısırlı ne varsa ondan nefret ediyorlar. Cezayirli gazetelere ve gazetecilere göre ise Araplar Firavunların arkasına takılmış ve saf tutmuş pozisyonda. Spor dostluk köprüsü olması gerekirken düşmanlık köprüsü oldu. Ve centilmenliğin yerini holiganlık denilen taşkınlık aldı. Olayların nedeni 2010 yılında dünya kupası elemelerinde Cezayir ile Mısır takımları arasında final yarışmasıydı. Cezayir takımının Mısır takımını elemesi üzerine spor savaşları başlamış oldu. ‘Çöl Savaşçıları’, ‘Firavunlar’ karşısında Afrika ve Arap ülkelerini temsilen dünya müsabakalarına katılma hakkını elde ettiler.
¥
Olaylar Hartum’da kalmadı. Bir taraftan diplomatik savaş sürerken Mısırlı taraftarlar Hartum’un intikamını almak için galeyan halinde Kahire’de Cezayir Elçiliğini bastılar ve onlarca aracı ateşe verdiler ve polisle çatışmaya girdiler. Onlarca kişi yaralandı ve dolayısıyla bu görüntüler spor terörü olarak nitelendirilmeyi hak etti. Aynı bağlamda; Hartum seferi yapan Türk Havayolları uçağı da arbede ve spor savaşları nedeniyle havaalanına iniş yapamazken Mısır, taraftarlarını geri getirmek için bu ülkeye özel kuvvetler sevk etti. Bu çerçevede, Cezayir’de de sevinç gösterileri sırasında 14 kişi hayatını kaybetti ve yüzlerce kişi yaralandı. Bazıları yaşanılanlarda yabancı parmağı da arıyor. Maçı izlemek için görevlendirilen bazı İsrailli gazetecilerin Cezayirli seyircileri ve taraftarları kışkırttığı ileri sürüldü. Yani spora siyaset de karıştı. Bu bağlamda, Cezayir’li Şuruk gazetesinin de aynı komploya dahil olduğu ileri sürülüyor. Fadil ismindeki sahibinin Cezayir’deki misyonerlik faaliyetleriyle yakından alakalı olduğu iddia ediliyor. Sanki Şuruk gazetesi, Al Musriyyun gazetesine göre, misyonerlikten dolayı saldırıya uğrayan Malatya Kitapçısı gibi bir mevkute ve yayıncı. Ve bazı Ezherli hocalar da yangına körükle giderek milli takımı desteklemenin milli ve ilaveten dini bir görev olduğunu savunmuşlar. Buna mukabil, Yusuf Kardavi gibilerin akil, sağduyulu sesleri, sükunet çağrıları heba olup, diğer taşkın sesler arasında boğulup gitti ve Kardavi de hiçbir tarafa yaranamadı. Sporun bertaraf ettikleri arasında yerini aldı.
¥
Peki neden böyle? Bazen Araplar arasında bozuşmanın nedeni Bağdat’taki Kanlı Çarşamba gibi bombalama hadiseleri olurken bazen de en basitinden böyle bir spor müsabakası olabiliyor. Türkiye’de de Diyarbakırspor bağlamında buna tanık olmuştuk. Aşırı taraftarlığın nedeni aslında basitinden kuralsızlık ve taşkınlık ve bunun arkasında veya derininde de mikro ve makro milliyetçilikler yatıyor. Milliyetçilik kadim bir hastalık. Modern dönemlerde de canlanmış ve nüksetmiş durumda. Günümüzü ve geleceğimizi etkileyen en önemli ideolojilerden birisi ne yazık ki hâlâ milliyetçilik illeti. Bazıları bu durumda şöyle bir soru sorabilir: Ne milliyetçiliği? Mısır ile Cezayir zaten birer Arap ülkesi değil mi? Evet, aynen öyle. Lakin milliyetçilik sınır tanımıyor. Bazen kendisini de yiyebiliyor. Makro boyutları olduğu gibi mikro boyutları da oluyor ve bir anda ortamı ateşe verebiliyor. Dolayısıyla spor centilmenlik olarak kaldığı sürece spor diplomasi aracı olarak hizmet veriyor. Hindistan ve Pakistan arasında kriket diplomasisi gibi. Yine Ermenistan-Türkiye arasında olduğu gibi. Lakin taşkınlığa ve milliyetçiliğe alet olduğunda ters etki yapıyor ve Hartum, Kahire ve Cezayir arasında olduğu gibi zincirleme reaksiyonlara, diplomatik krizlere ve kazalara neden olabiliyor. Bu manzaralar ürkütücü ve insan bu manzaralara şahit oldukça gelecekten endişe duyuyor. Spor zaman zaman ırk ayrımcılığına sahne olabiliyor. Keza sahalar bazen dindarlık laiklik çatışmalarını da tetikleyebiliyor. Maalesef insan bazen ‘kendi yapar kendi tapar’ dendiği gibi kurduğu oyunun kurbanı oluyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi