Davutoğlu ve Frattini...
Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi iyi işler çıkartıyor...
Unicredit Bankası ve jeopolitik düşünce kuruluşu LİMES’in işbirliği ile düzenledikleri altıncı Türk-İtalyan Forumu’nu izledim...
Çizilen çerçeve sadece Türkiye ve İtalya ilişkilerinden ibaret olsaydı, ortaya tatminkâr bir tablo çıkardı kuşkusuz... Siyasi, ekonomik veya stratejik ilişkilerin seviyesi mevcut haliyle bile gayet iyi...
Ama bir noktadan sonra konu ister istemez AB-Türkiye ilişkilerine takılıyor ve pürüzler beliriyor...
Avrupa’nın son dönemde radikal açılımlar gerçekleştiren Türkiye tablosunu okumadaki isteksizliği hemen göze çarpıyor...
Bu ülkede hep muhatap oldukları malum statüko çöküyor, ufukta büyük bir değişim beliriyor ama bu durum karşısında tamamen ilgisiz davranıyorlar...
Gerek İtalyan Dışişleri Bakanı Franco Frattini gerekse de Senato Başkan Yardımcısı Emma Bonino yaptıkları konuşmalarda sanki beş yıl önceki Türkiye’yi muhatap aldılar...
Ama göründüğü kadarıyla Türkiye, AB bekleme salonunda tek başına oturtulacak bir ülke değil artık...
İtalyan Dışişleri Bakanının konuşmasından satır araları şöyle:
“Fransa ve Almanya’nın muhalefetine rağmen üyelik sürecinde size destek veriyoruz. Durum ortada, tam üyelik için takvimi şimdilik unutun”
“İlerleme raporunuzda eksiklikler var. Daha çok çalışmanız lazım”
“Siyasi etki alanınızı genişletiyorsunuz. Belki de Türkiye eksen değiştiriyor. Bu değişiminden memnun olduğumuz söylenemez”
“Mesela İran ile yakınlaşıyorsunuz. Nükleer çalışmaları Avrupa için tehdit oluşturuyor”
“Ben Katolik dinine mensubum. Refah üretmiş Avrupa’nın bir vatandaşıyım. Bu benim devraldığım miras ve kimliğimdir. Dinler arası diyaloga mutlaka devam etmelisiniz. Yeni Osmanlı’lar olursa yeni haçlılar da olacaktır”
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun konuşmasından çıkartılabilecek satır araları ise, statüko baskısından kısmen arındırılmış ve daha güçlü görünen Türk dış siyasetini özetliyor bir bakıma...
“Türkiye, alternatif bir blok peşinde olmadığı gibi eksen de değiştirmiyor. Fakat Avrupalı olduğumuz kadar Ortadoğulu, Balkan olduğumuz kadar Kafkas, Karadenizli olduğumuz kadar da Akdenizliyiz... Sahip olduğumuz coğrafya ve devraldığımız imparatorluk mirası bize bu hakkı tanıyor. Bu çizgide gelişen Türk stratejisi ve etkin dış siyasetimiz devam edecek”
“Türkiye’nin bölgede artan etkinliği kimseyi rahatsız etmemeli. Bu akşam Afganistan’a gidiyorum, oradan da İran’a geçeceğim” (Tehdit anlayışımızda farklılıklar var!)
“Avrupa Birliği tam üyeliği Türkiye’nin mutlak hedefidir... Fakat üyeliği kendisi reddeden Norveç haricinde, şu ana kadar bir tek Türkiye’nin üyeliği gerçekleşmedi. Bize karşı ağırlaştırılmış bir süreç uygulanıyor”
“Siyasi, tarihi ve ekonomik gerçeklerden hareketle İstanbulsuz bir Avrupa zaten düşünülemez”
“Avrupa siyaseti, sınırlar ve çizgiler sendromundan henüz çıkamadı. Üstelik toplumlarınızda saf Avrupalı kimliğine doğru bir eğilim var”
“Vize sorunu ortada duruyor. Hâlbuki Berlin duvarı yıkıldı ve soğuk savaş tarih oldu. Hatlar çizen ve sınırlar kapatan bu anlayış ile artık coğrafyalar yönetilemez. Dünyada etkin bir güç haline geldiğinizde insanlar, kültürler ve dinler metropollerinize akacaktır, bundan korkmamak lazım.”
“Yakında İstanbul’a çok farklı kültürler gelebilir. Dünyaya açılan bir toplumuz. Kendimize güveniyoruz. Bu özgüven Avrupa’da yok.”
İtalyan Dışişleri Bakanı konuşmasında “Avrupa Refahı” tanımının altını birkaç kez çizdi...
Fakat bu krizde, ekonomileri hasar gören bazı AB üyeleri, Brüksel’de tedavi edilemedi... Washington’a IMF’ye gönderildiler...
İlginç bir şekilde, Avrupa Birliği’nin ekonomik sınırlarının, genişleme sınırlarıyla örtüşmediği de bu suretle ortaya çıktı...
Türkiye ister istemez büyük ekonomilerin ve ortak stratejilerin, kilit ülkesi haline geliyor...
Batılılaşmadan vazgeçmiyor ama bundan anladığı şey değişiyor..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.