Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Dünyanın atlattığı nükleer tehlikeler

Dünyanın atlattığı nükleer tehlikeler

1989 yılı tarihin dönüm noktalarından birisi. Yirminci Yüzyılın ve Modern Çağın Sonu kitabının yazarı Macar asıllı John Lukacs’a göre, 1989, 21. yüzyılın başlangıcını teşkil ediyordu. Yugoslavya’nın çözülmesi çok kanlı olmuştu. Özellikle Hırvatistan, Bosna ve Kosova’nın bünyeden ayrılması kalıcı hasarlara ve bitmez acılara neden olmuştur. Lakin Berlin Duvarı’nın yıkılması ve ardından SSCB’nin çözülmesi bir kurşun atılmadan gerçekleşmiştir. Gerçekten de bütün olaylar yağdan kıl çekercesine bir kolaylıkla mı gerçekleşmişti? Gorbaçov’un 9 Kasım (2009) Berlin Duvarı’nın yıkılması merasiminde söylediklerine bakacak olursanız aslında hayır ve dünya bir nükleer savaş riskini atlatmıştı. Öyle bir risk ki, Japonya’ya karşı yapılan saldırı onun yanında gezinti kalabilirdi. Dolayısıyla dünya bir nükleer savaş yaşamış olsa da birçok nükleer savaş riski atlatmıştır. Berlin Duvarı yıkılmamış olmasaydı ne Romanya, ne Macaristan, ne Polonya, ne Çekoslovakya ve ne de Doğu Almanya bağımsızlıklarını kazanabilirdi. Lakin Churchill’in kehaneti doğru çıkmış ve bu bölgeyi Rusların ilelebet hazmedemeyecekleri ve bir gün kusacakları yönündeki sözleri tahakkuk etmiştir. Berlin Duvarı’nın yıkılmasına mümasil olarak Rusların Afganistan’dan çekilmeleri de Sovyetler Birliği’nin yıkılmasına neden olmuş ve bu yapının altından da Avrasya’daki bağımsız ülkeler çıkmıştır. Berlin Duvarı’nın yıkılmasına paralel olarak neredeyse komünist dünyanın ikinci adresi veya kıblesi olan Pekin de neredeyse Tiananmen öğrenci olaylarıyla birlikte düşüyordu. Lakin Çin Komünist Partisi kararlı davranmış ve iç çalkalanmayı çabuk bastırmış ve toparlanmıştı. Aynı kararlılığı Ruslar değişik nedenlerden dolayı gösterememişlerdir.

Son SSCB lideri Gorbaçov, 31 Ekim tarihinde(2009) yapmış olduğu değerlendirmede 1989 yılının bir barış yılı olmadığını bilakis insanlığın büyük bir felaketi; nükleer felaketi atlattığını ifade etmiştir. Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla birlikte din asrının yeniden gündeme gelmesiyle Batı’da İslâm’a yönelik sistematik bir düşmanlık dalgası başlatılmıştır. İdeolojik kavga ve ideolojik beraberliklerin yerini din eksenli yeni ittifak ve zıtlaşmalar almıştır. Hem siyasi hem de sosyolojik boyutta. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından önce 1961 ve 1962 yılında Domuzlar Körfezi buhranında Küba ve Türkiye üzerinden dünya büyük bir nükleer kutuplaşmanın eşiğine sürüklenmiştir. ABD, 22 Ekim'de (1962) Küba'yı Sovyet füzeleri konuşlandırması nedeniyle denizden ablukaya alacağını açıkladı. Sovyetler hemen savaş gemilerine ablukayı tanımama emri verdi. 24 Ekim'de Kruşçev, Kennedy'e acil bir mesaj gönderdi: "SSCB ablukayı bir saldırı eylemi olarak görüyor"du. Kruşçev, Sovyet gemilerine geri dön çağrısı yapmadı. Sovyet donanması kararsız kalmıştı. Bir grup gemi geri döndü ancak bir tanker durmadı ve Küba'ya doğru yoluna devam etti. ABD'ye göre gemi eğer durmazsa batırılacaktı. Dünya medyasında gergin bir bekleyiş hâkimdi. (bu ablukanın sonucu: anlaşmaya varıldı ve füzeler söküldü.) 26 Ekim'de Castro, Kruşçev'i hava saldırısı ve işgal olabileceği yönünde uyardı. Gerçekten de aynı gün Kennedy, ABD Hava Kuvvetleri'ne keşif uçuşları emrini verdi. 28 Ekim'de Castro, uçuş izni olmayan uçakların vurulmasını emretti. O gün öğle vakitlerinde bir Rus sam füzesi, Amerikan casus uçağı U-2'yi düşürmüş ve pilot ölmüştü. Castro bunun üzerine Moskova'ya herhangi bir ABD saldırısında ilk saldıranın Moskova olmasını beklediğini ifade etmişti. Ancak olaylar ilginç bir noktaya doğru gidiyordu. Uçak düşürülmesinden bir gün sonra Castro, ABD ile SSCB’nin kendisine haber verilmeden bir anlaşma yaptığını ve amiyane tabirle satıldığını öğrendi. ABD, Jupiter füzelerini Türkiye'den çektiği takdirde SSCB de Küba'daki füzelerini çekecekti. Böylece Türkiye ve Küba üzerinden beraberlik sağlanacaktı. SSCB, tıpkı ABD’nin Türkiye'yi kullanması gibi, Küba'yı Türkiye'deki füzelerin kaldırılması için kullanmıştı! Hem Türkiye hem de Küba ‘satılık müttefik’ ve ötesinde ‘aptal’ yerine konmuştu. Küçük çapta da olsa bir benzeri buhran ters bir bölgede Kafkaslar’da Gürcistan üzerinden yaşandı (2008).

Kimilerine göre, 1973 Ramazan/Yom Kippur Savaşında İsrail gafil avlanmıştı ve savaş aleyhte seyrediyordu. Kimilerine göre, işte muhakkak bir İsrail hezimetini önlemek için Moşe Dayan, Mısır tarafını nükleer silahlarla tehdit etmişti. Zaten, ABD’nin 1991 yılında Irak’a karşı kullandığı gibi Mısır’a karşı İsrail de 1973 yılında seyreltilmiş nükleer mermiler kullanmıştı. Ziya ül Hakk’ın da Hindistan’la gerilimin doruk noktasına tırmandığı bir sırada ani olarak Hindistan’a giderek bu ülkeye ayağını denk alması için muhtıra verdiği ve nükleer savaşla tehdit ettiği de ifade edilmiştir. Bu atlatılan nükleer savaş ihtimallerinin bir kısmı gizli ve spekülasyon boyutunda kalmıştır. Lakin dünyanın birçok nükleer savaş ihtimalini atlattığı da bir gerçek. Bütün bunların ötesinde bazen ayrışmak bazen de birleşmek mutluluk getirmiyor. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından 20 yıl sonra kimse halinden memnun değil. ‘Keşke duvar yıkılmasaydı’ diyenlerin Batı’daki oranı yüzde 80 ve eski Doğu Almanya sınırlarında ise yüzde 86… Bundan ötesi, sözün sükut ettiği noktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi