Millî güvenliğimiz ne durumda?

Millî güvenliğimiz ne durumda?

Türk Silahlı Kuvvetleri çatısı altında planlandığı veya icra edildiği iddia edilen suçlar peş peşe yargıya intikal ediyor. İddialar ciddi. Cinayetler, hatta katliamlar, masum insanlara yönelik komplolar, sahtekârlıklar peş peşe üzerinde asker üniforması bulunan kişilere "atılı suç" olarak duruyor.
"Suç hiyerarşisi" giderek yukarılara doğru tırmanıyor. Eski kuvvet komutanlarının soruşturmaya dahil edilmesi çok önemli bir aşama. Sürmekte olan Ergenekon davası, devletin içinde, özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde suç işlemek üzere oluşturulmuş geniş kapsamlı bir organizasyonun varlığını esas alıyor.

Yargının işini ciddiyetle yaptığı, soruşturmanın kapsamının giderek genişlemesinden ve Savcı'ya ifade verenlerin omuzlarındaki yıldızların artmasından belli. Yargı suç delillerini topluyor ve inceliyor; sanıkları sorguluyor ve soruşturuyor. Savcılar ve yargıçlar üzerlerine düşen görevi kamu adına hakkıyla yerine getiriyor. Ancak mesele sadece yargının hükmünü icra etmesinden ibaret değil.

Devam eden soruşturma süreci millî güvenliğimizi de yakından ilgilendiriyor. İki sebepten. Birincisi, millî güvenliğimizin ana sorumlu kuruluşu olan TSK bütün işini gücünü bırakmış bu soruşturma sürecinin yol açtığı hasarı onarmakla meşgul. Kendi bünyesi içinde güvenlik zaafları yaşayan, "çok gizli" belgelerinin dışarıya sızmasını engelleyemeyen bir ordumuzun asıl dış güvenliğimiz konusunda ne tür zaaflar taşıdığını bilmiyoruz. Üstelik kurumsal refleks delilleri karartmak yönünde. Önceki gün yayımlanan konuşma kaydı, delilleri ortadan kaldırma çabasının kurumsal çapta sürdüğüne işaret ediyor. Suça ve suçluya himaye sağladığı izlenimi uyandıran bir ordunun, doğrudan ciddi bir güvenlik sorunu oluşturacağı aşikar değil mi? İkincisi çok daha önemli. Soruşturulan suçlar, doğrudan millî güvenliğimize yönelik asıl tehdidin ordunun kendi içinden geldiğini gösteriyor. Darbe yapmak için suç örgütleri oluşturan bir kurum, sapla samanı birbirine karıştırıp doğrudan ülkenin güvenliğini ve millî çıkarlarını tehlikeye atan eylemler planlıyor. Vatandaşlara güven veren ve millî birlik ve bütünlüğün en güçlü eksenini oluşturan hukuk devletinin, bu suç örgütlerinin tehdidi altında olması, aynı zamanda başlı başına bir millî güvenlik sorunu olarak ele alınmalı.

İçinde suçluları ve suç işlemek üzere oluşturulmuş örgütleri barındıran bir ordunun görev yaptığı bir ülke, çok ağır bir millî güvenlik zaafı ile karşı karşıyadır. Üstelik kamuoyunda, suçları örtbas etmek, delilleri karartmak üzere sistematik bir çaba içinde olduğu endişesi varsa.

Yaşadığımız tecrübenin gösterdiği üzere millî güvenlik, askerlere bırakılmayacak kadar ciddi bir konu. Türkiye'nin halihazırda hayatî düzeyde bir millî güvenlik boşluğu var. Zaten anayasa bu görevi Bakanlar Kurulu'na veriyor. Bakanlar Kurulu'nun acilen yeni bir Millî Güvenlik Siyaseti belirlemesi ve bunu bir dokümana bağlaması lâzım. Bu dokümana bağlı olarak Millî Askerî Stratejik Konsept'in yeniden belirlenmesi gerekiyor.

İç tehdit algılamasında birinci sıraya, Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde yer alan illegal örgütlenmelerin yerleştirilmesi şart. Kurumsal ayrıcalıkların himayesinde toplumu kamplara bölecek provokasyonlar planlayan örgütlerin yol açacağı zararı hiçbir güç bu ülkeye veremez. Millî birlik ve bütünlüğe yönelik daha etkili ve tehlikeli bir tehdit olabilir mi? Üstelik bu provokasyonlar planlanırken bölücülük ve irtica gibi diğer tehditlerle nasıl mücadele edilebilir?

Yeni Millî Güvenlik Siyaseti belirlenirken, illegal örgütlenmelere nüfûz ve etki gücü kazandıran TSK'nın iç güvenliğe yönelik yetki ve sorumluluklarının bütünüyle kaldırılması gerekir. Jandarma bütünüyle lağvedilmeli, EMASYA gibi protokoller iptal edilmeli. TSK sadece dış güvenlikle ilgili görevleri yerine getirmiş bir kurum olarak örgütlenmiş olsaydı, bu suç örgütlenmelerinin yerleşebileceği ve gelişebileceği bir alan ortaya çıkar mıydı?

Mesele sadece bir hukuk ve demokrasi meselesi değil. Aynı zamanda millî güvenliğimiz de ağır bir tehdit altında. "Millî Güvenlik Siyaseti"mizi siyasî iradenin tepeden tırnağa gözden geçirmesi ve tehdit ve tehlikelere göre bütün devlet kurumlarının yeniden yapılandırılması elzem görünüyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi