Siyasetten kültüre
1960’lardan sonra Türkiye bir yol ayrımına geldi. Sağ sol çatışması yükseldi, siyaset çeşitlendi. Muhafazakâr, milliyetçi, mukaddesatçı vs. eğilimler nasıl adlandırılırsa adlandırsın, kültürel zeminden siyasî zemine yönelmeye başladı.
Cumhuriyet’ten itibaren sürdürülen toplumu değiştirme, yönlendirme, biçimlendirme uygulamalarının derin izlerinin hissedildiği bir dönemde böyle bir temayül, Nureddin Topçu gibi meseleye geniş açıdan bakan şahsiyetlerce olumsuz olarak değerlendirildi.
Kültürel zemin, düşünce alanı güçlendirilmeden siyasete enerji harcanmasının bedeli yüksek olabilirdi. Sağlam kültürel, fikri, ahlâki bir zemin oluşturmak. İnsan yetiştirmek, gösterişten nümayişten uzak, değerlerine sahip, ahlâklı hizmet ehli bir gençlik kitlesi ortaya çıkarmak… Esasen bu Bediüzzaman’ın da, Necip Fazıl’ın da düşüncesiydi. Fakat Necip Fazıl bunu siyasetle iç içe yapmaktan yana idi. Bediüzzaman ise Cumhuriyet’in tek partisinin demokratik dönemde de hakimiyetini sürdürmemesi ölçüsünde siyasetle ilgilendi. Bu sebeple DP’yi destekledi.
Sonuçta, kültürel-medenî zemini güçlendirerek uzun vadeli, kalıcı çözümler ortaya koymak, toplumu değiştirerek siyaseti değiştirmek yolu çok fazla revaç bulmadı. Kısa vadeli çözüm demek olan siyaset ağır bastı. Siyasî sonuç gözetenler kültürel-medenî çözümleri önemsemedi. “islâmcı” siyasî hareket doğru dürüst basını yayın cihazı olmadan, kültürel zemini tanzim eden sivil toplumu oluşturmadan, ilmi-fikri muhtevayı fazla önemsemeden sonuç almaya yöneldi.
1990’larda bu yönde gelişmeler ortaya çıktı. Özal sonrası ANAP’ın güç kaybettiği dönemde Milli Selâmet’in devamı Refah Partisi en çok reyi alan parti haline geldi (aralık 1994). Eğer Refah lideri iktidara gelme hususunda çok arzulu görünmese idi, bir sonraki seçimin güçlü galibi olabilirdi. Onun kurduğu hükümete karşı başlatılan operasyon devletin ilk cumhuriyet dönemi modeline göre yeniden düzenlenmesini hedefliyordu.
Sağ-islâmcı muhafazakâr kesim Nureddin Topçu’nun ne demek istediğini o zaman daha iyi anlamaya başladı. “Sosyalizm” kavramını kullanamasından ötürü mesafeli durulan Topçu’nun “isyan ahlâkı” kavramı güçlü bir referans haline geldi.
21. Yüzyılın eşiğinde sürdürülen antidemokratik toplum mühendisliği demokrasi duvarına tosladı, 28 şubatçılar 2002 seçimlerinde tasfiye edildi. Yeni iktidar döneminde 28 Şubat yeni darbe projelerini ihtiva eden ve “Ergenekon davası”na konu olan bir tarzda sürdürülmek istendi.
Millî Selamet geleneğinden gelen fakat, farklı bir siyasî çizgi olduğunu vurgulamak ihtiyacı hisseden iktidar da kültür konusunda geleneğe bağlılığını sürdürdü! Başlangıçta bazı kültür bakanları denendi ama, kültür işlerinin başına sol siyasî çizgiden gelen ve cumhuriyetin aktarmacı kültür anlayışının güçlü bir savunucusu olan bir bakan getirildi.
Eğitimi tabulara dokunamadığı için tanzim edemeyen siyaset, kültürü, sanatı, fikri alanı güçlendirmek düşüncesine de sahip görünmedi. Her sıkıntılı durumda hissedilen bu eksikliğin giderilmesi yönünde ciddi bir çaba henüz görülmedi.
Siyaset, kültürü belirleyemez. Fakat kültürel alanının önünü açarak uzun vadede güçlü bir hayat alanı kazanabilir. Kültürün, sanatın, düşüncenin bilimin önceliğini, kitlelerin yaygın bir kültürlenme, bilgilenme, düşünme zemini içinde bulundurulmasının önemini idrak edemeyen siyasetin ömrü uzun olmaz! Zihnî muhtevası kitle yayın araçları tarafından görülebilir şekilde değiştirilen toplumun uzun vadede dünya görüşünün ve siyasî tercihlerinin değişmemesi düşünülemez.
Siyasetten kültüre yönelmekte geç kalmamak gerekiyor. Siyasetin zamanı geçse de kültürün zamanı geçmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.