Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Amerikan elçisinin hezeyanları!

Amerikan elçisinin hezeyanları!

Milliyet yazarlarından Semih İdiz, ABD'nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey ile kimilerine göre Kürt açılımı kimilerine göre milli birlik paketi olan girişimi konuşmuş. Yine kimilerince 'James Jeffrey açılımı' olarak da nitelendirilen açılımla alakalı olarak Jeffrey sürecin kendileriyle birlikte anılmasına itiraz ediyor. Bunun kendisini çok hüzünlendirdiğini de eklemeyi ihmal etmiyor. Lakin ardından da ilave ediyor: Buna rağmen iktidarın politikalarına karşı çıkmak için "bu bir Amerikan planıdır" denmesini anlamak güç. Sanki Türkiye'den istediğimiz her şey kötüymüş gibi. Farzedelim ki, bu açılım önerisi gerçekten bizden geldi. Bunun ne zararı olabilir. Dış dünyayı dinlemenin ne zararı olabilir?.." Dolayısıyla muhalefetin içişlerine müdahale olarak takdim ettiği mesele büyükelçinin dilinde öneri şekline giriyor. Elbette ki öneri ile müdahale arasında büyük fark var. Gerçekten de ABD'nin yaptığı öneri mi, telkin mi, müdahale mi? Buraya bir nokta koyduktan sonra Büyükelçi'nin Sudan'la ve Beşir'in gerçekleşmeyen tartışmalı ziyaretiyle alakalı değerlendirmesine geçelim ve sözlerine kulak verelim: "Başbakan Erdoğan ile tartışmaya girmem. Bizim inancımıza göre, gerçekten dindar olan insanlar yumuşak, sevgi dolu ve samimidirler. Sudan'a baktığımızda iktidarda olan kişinin etnik temizlik ve katliam politikası uyguladığını görüyoruz. Bu da soykırım demektir..." Bir an büyükelçiye hak verelim. Lakin Bush'un büyükelçisine şunu da sormak gerekmez mi? Farzedelim ki Baykal'ın da kabullendiği gibi Ömer Beşir, 300 bin Darfurlunun kanına girmiş ve dolaylı da olsa katili olmuş olsun! Bundan dolayı Türkiye'ye gelemedi. Peki, Bush kaç milyon kişinin katilidir ve bu sıfatla nasıl Türkiye'ye gelebildi? Acaba Büyükelçi buna cevap verebilir mi? Hem Bush kendi dinine göre Ömer Beşir'den daha dindar. Zira, Allah'la konuştuğunu ve ondan misyon ve talimat aldığını ve bu çerçevede Irak ve Afganistan'ı işgal ettiğini ve Filistin'de de bir devlet kurmayı amaçladığını söylemişti. Filistin kısmını fire veya dara veya palavra olarak kabul ederek misyondan düşecek olursak; geride gerçekleştirilmiş ve gerçek iki dini misyon kalır. Afganistan ve Irak'ın işgali ve bilemediğimiz kadar insanın katliamı.

Gelelim Başbakan'ın çelişkilerine. Dersim olaylarıyla ilgili olarak 'ikinci Kerbela' değerlendirmesinde bulundu. Erdoğan'ın bu sözlerinin samimiyetsizlik koktuğunu söyleyenler belediye başkanlığı döneminde Karacaahmet Cemevi için ruhsat isteyenlere cemevinin tanımıyla alakalı 'cümbüşhane' dediğini aktarıyor ve hatırlatıyorlar. Bunu başbakanın değiştiği gerçeğiyle izah edecek olursak ve böylece kendisini sorumluluktan azat edersek yine de Ömer Beşir meselesinde altı boş bir değerlendirmelerde bulundu. 'Müslüman soykırım yapmaz' dedi. Bu üslup aslında 'şapkasını alır da gider' dediği için yüklendiği Süleyman Demirel'in tabir caizse müruru zamana uğramış ve bayatlamış bir üslubundan başka bir şey değil. O da 12 Eylül öncesinin cafcaflı günlerinde 'bana sağcılar cinayet işledi dedirtemezler' diye vaveyla çekiyor ve yeri göğü inletiyordu. Lakin Demirel hiç olmazsa 'dün dündür bugün bugündür' diyor ve onu değerlendirirken sahip olmamız gereken kriterleri önceden belirliyor. Lakin galiba başbakan da zamanla 'dün dündür bugün bugündür' çizgisine geldi. Aynı anlayışın zımni ve yeni bir temsilcisi haline geldi.

Demirel gibi sözlerinin altı da boş. Zira, 'Müslüman soykırım işlemez veya katliam yapmaz' ideal çerçevede doğrudur lakin realiteler dünyasında gerçeği yansıtmaz. Gerçek namaz insanı nasıl kötülüklerden alıkoyarsa İslam da insanları bu tür hamakat ve tekil veya toplu cinayetlerden alıkoyar. Lakin Batı'nın Neron'u varsa bizim de El Hakim Biemrillah'ımız var. Batı'nın Bush veya Hitler tipli liderlerine mukabil hadis diliyle 'mübir/terminatör' sıfatıyla anılan Haccac-ı Zalim de Irak'ta on binlerin katili olmuştur. Valiliği sırasında on binleri öldürdüğü mervidir ve şu meşhur söz ona aittir: "Omuzları üzerinde olgunlaşmış ve koparılmasını bekleyen nice başlar görüyorum..." Tabiin'in ulularından Said Bin Cübeyr'i de öldürdükten 40 gün sonra şiddetli bir üşüme ve humma illetine yakalanarak titreye titreye can vermiş; cesedini dünyada bırakarak ruhunu Azrail'e teslim etmiştir. Dolayısıyla, 'Müslüman soykırım işlemez' sözleri mugalata ürünüdür. Bununla birlikte Ömer Beşir'in suçu sübut bulmadan soykırım suçlusu olarak takdim etmek de doğru değildir. Aksi ispat edilinceye kadar beraet-i zimmet esastır. Ve Darfur'a ve Sudan'a Batı ile aynı pencereden bakmak zorunda da değiliz. Öyleyse onlar da Bush'a mazlumların penceresinden baksınlar ve gereğini yapsınlar. Bush ve benzerleri karşısında Uluslararası Ceza Mahkemesi nerede?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi