Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Hatip ile katibin atışması

Hatip ile katibin atışması

Hükümetin ağır topları ve bir başka ifadeyle de keskin hatipleriyle, katipler birbirine girdi. Vatan gazetesinden ayrılarak soluğu Milliyet'te alan Mehmet Tezkan, Başbakanın çok konuşmasından yakındı ve Batı'da bu tür örneklerin olmadığını veya seyrek olduğunu yazınca bu defa yazıdan alınan hükümetin baş hatibi, katibe bulaştı ve sataştı veya onunla atışmayı yeğledi. Haklarında kamuoyuna şikayetlerini iletti. Yazarların da neredeyse günde bir hatta bazen yarım saatte bir yazı yazdıklarına değindi. Bu tespit de doğru olmasına rağmen aslında hükümette bu eğilime dolaylı olarak çanak tutuyor. İsmi lazım değil, birçok yazar aynı zamanda hükümetin kontrolünde olan resmi veya gayri resmi televizyonlarda birden çok program yapıyor. Dolayısıyla rahatsızlığı çözme makamında olanlar ve bu rahatsızlığı dile getirenler aynı zamanda bu rahatsızlığın mimarlığını da yapıyorlar. Dolayısıyla gerçekten de çok önceleri yazdığım gibi AKP ilkeli siyaset değil sen-ben siyaseti ve hizip siyaseti ve yandaş siyaseti yapıyor. Kimileri buna rövanş ve misilleme siyaseti de diyorlar. Bunu YÖK gibi kurumlarda yapılan atamalarda ve dinleme skandallarında da görebiliyorsunuz. Mesela Ahmet Necdet Sezer, YÖK atamalarında garip ve tuhaf icraatlar yapılabiliyordu. Bu mirası şimdi AKP devraldı ve kimileri bunu 'düşmanın silahıyla silahlanmak' olarak sindirebiliyor. Bu meyanda gemişte en çok oy alan öğretim üyesi değil de en çok ideolojik standartlara uyan öğretim üyesi rektör olarak atanıyordu. Mevzuatta böyle bir açık pozisyon da vardı ve cumhurbaşkanı bu mevzuata göre yetkisini kullanıyordu. Her şey resmiyete ve mevzuata uygundu lakin meşruiyete uygun muydu acaba? Başka bir ifade ile her şey kanuni idi lakin aynı zamanda hukuki miydi? Bunu söyleyebilecek durumda değiliz. Zira ortada bir hukuk varsa bile bu gücün hukukuydu yoksa hukukun gücü değil! Dolayısıyla burada bir yarış var ama bu fazilet yarışından ziyade bir güç yarışı ve gücü temsil eden hiziplerin veya ona bağlı katip ve hatiplerin atışmasından ibaret. İçi boş mu dolu mu kimsenin umurunda bile değil...

Katip ile hatibin atışması noktasında basın ile dalaşan sadece baş hatip olmayıp tali hatip de basını savuşturayım derken savruk ifadeler kullandı. Tali hatip 'bayramdan sonra ne Danıştay ne de Arınç kalır' deyince hem rahatladım hem de biraz sevindim. Demek ki kavganın tarafları topluca, olmaları gereken mevziye çekiliyorlar dedim. Yine ne saklayayım, merak ettiklerimden biri de şuydu: Acaba tali hatip vuruşarak çekilme niyetini mi izhar ediyordu? Meğerse bu kuruntularıma neden olan sözlerin tümü şakadan ibaretmiş. Yani gayri ciddi ve boş imiş. Bir an söylediklerinin intak-ı hak kabilinden olabileceğini ve dahası bayram sonrasında kendi akıbetini görmüş olabileceğini düşünmüştüm. Meğerse hiçbirisi değilmiş ve basını baştan savmak için her zamanki (usturuplu ve mutantan) konuşmalarından birisini yapmış. Biz de boşuna heyecanlanmış olduk. Hüzami gibi baş ve tali hatiplerin sözlerinin polemikçilerin ve katiplerin üstesinden gelmesini ve sözlerini bitirmesini beklerken sözler yine kurusıkı çıktı. Onlarınkisi polemiği kesen değil besleyen sözler. 'Söz Hüzami'nin sözü' iken burada baş ve tali hatipler söz dövüşünü ve atışmasını Arapların deyimiyle sical haline getiriyorlar. Yani polemiğe yeni malzemeler taşıyorlar. Hüzami'nin sözleri Yunus'un tarif ettiği kalibredendir: Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı. Hem haklı hem de oturaklı yani yerinde. Söz printere bağımlı olursa müsamereyi hatırlatır.

Halbuki tali hatibin sözleri polemiği kızıştırmıştır. İmam-ı A'zamlık meselesinde ve mesleğinde eski partilisi Yaşar Nuri Öztürk'le yarışan Deniz Baykal, Danıştay'ın 150 kusurluk bir kurum olduğunu hatırlattı ve: "Arınç'ı bilmem ama Danıştay kale gibi sapasağlam yerinde durur" sözleriyle tali hatipten gelen pasla sahada top çevirdi. Baştan beri aslında hatiplik merakı ve katiplerle polemik tutkusu AKP kurmaylarının yanlışlarından birisi oldu. Bir şey haddinden fazla kullanılırsa başa bela olur ve haddi vustasından yani itidalinden çıkarak haddi kusvasına ulaşır güç nedeni iken ayak bağı haline gelir. Hatip ile katipler arasındaki atışmalar, misillemeler zamanla sicale dönüşür ve gereksiz kavgalar toplumun meseleleri haline gelir. Lakin ben isterse basını savuşturmak için söylensin tali hatibin sözlerini intak-ı hak kabilinden görüyorum. Türkiye bu gerginlik ve açılım meselesinin dayattığı zıtlaşma, ikilem ve kutuplaşma ile seçimlere kadar devam edemez. Ederse çatlamalar ve kontrol dışına çıkmalar olabilir. Baykal ne maksatla söylemiş olursa olsun ben de seçim vaktini beklemenin riskli olduğunu düşünüyorum. Bunu önemsemem Baykal'dan sadır oldu diye değil belki gerçekleri aksettiriyor diyedir. Hala geç değilse hükümet çok acil erken seçim kararı almalı ve seçimler de en erken takvimde yapılmalıdır. Belki de erken seçimler AKP'nin küme düşmesine neden olabilir lakin geç kalırlarsa ödenecek bedel daha ağırlaşabilir. Galiba her halükarda AKP'nin vakti doldu. Onlar henüz bahar hesabındalar lakin sonbaharları bile doldu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi