Ali Ferşadoğlu

Ali Ferşadoğlu

Mânevî boşluk ve hak din

Mânevî boşluk ve hak din

Sonsuza dek yokluk karanlıklarında “hiç” olabilirdik. Ama, varlık âleminin aydınlık sahnesine çıkarıldık. Bitki veya su olarak varlık âlemine merhaba diyebilirdik! Hayvan olarak da hayatı tadabilirdik! Oysa, “ahsen-i takvîm” denen “en mükemmel, en uygun, en güzel bir sûrette ve tam kıvamında”, sayısız duygu, duyu, his ve enerji boyutlarıyla donatılarak dünyaya gönderildik...

Kâinatın bir minyatürü olduğumuza göre, maddî-manevî, nebatî-hayvanî, melekî-şeytanî, madenî ve bütün enerji boyutlarını taşımaktayız. Olumlu duygularımızı sonsuz derecede geliştirip yükseltebilme; olumsuzlarını da sonsuz derekelere alçaltabilme potansiyeline sahip kılındık.

Hangi cephemizi işletirsek, geliştirirsek öyle bir varlık oluruz. Ya ot gibi, ya hayvan gibi, ya da ‘insan’ gibi. Ruh ve duygularımızı imân esaslarıyla besler, Kur’ân’ın hakikatleriyle süsleyip tekâmül ettirip olgunlaştırırsak, “gerçek insan” olur ve melekleri dahi geçecek bir kıvama gelebiliriz. Bu da öncelikle kişiliğimizi, şahsiyetimizi yaratılış çerçevesinde iman ile oluşturmaya ve sosyalleşmeye bağlıdır.

İşte din-inanç/imân, hak din, hayatı yaratılış programı çerçevesinde yaşamanın özünü ihtiva eden; hem dünya, hem de sonsuz hayatın huzûr ve mutluluğunu yakalamanın adıdır. Din, hayatın bütün safhalarını kaplayan, insanın her dakikasına bir düzen getiren; ona meşrû dairede sayısız alternatif güzellikler sunan İlâhî hakikatler manzûmesidir.

İnsan denen ‘küçük kâinat’ı ve kâinat denen ‘büyük insan’ı kim yaratmış ise; ikisi arasındaki alış veriş, münâsebet ve dengeyi sağlayacak programı, yani dini de o gönderecektir. İnsanı onlarca duygu, duyu, yüzlerce his, organ, binlerce lâtifeyle kim dizayn edip donatmışsa; hayat düzeni program ve kataloğunu da o gönderecektir. O programın adı da dindir.

İnsanlığın ilk ve en eski müessesesi olan din, psiko-sosyolojik bir olgu, en büyük bir ihtiyaç olarak da kendisini gösterir. Bâtıl/yanlış, sapık da olsa, insanların bir takım şeylere taparcasına bağlanması ve onları yüceltmesi; inanmanın ve tapınmanın fıtrî bir ihtiyaç olduğunu gösterir.

İnsan; ömrü, aklı, ilmi kısa olduğundan ve yaratılışı, duyguları icabı taraflı, hissî davrandığından bütün ihtiyaçlarını detaylarıyla göremez, yerine getiremez, sosyal hayatta adaleti sağlayamaz. Vicdân ve ilim de, asla dinin yerini tutamaz. Zirâ, felsefe ve ilim, insanın kafasında dolaşan binlerce soruyu cevaplandıramaz, problem yumaklarını çözemez.

Öte yandan rûh, gayb/metafizik yönümüz de vardır. Gizemli âlemlerle irtibatlıyız. Ve merak saikasıyla şuûrlu olarak da bu bağı kurmak isteriz. Ölümün sırrını çözmeyi arzuluyoruz. Sonsuzluğa aşığız. İçimizden asla söküp atamadığımız bu arzu ve isteklerimizi ancak din karşılar.

Din/imân esasları, insanı ruhlar âleminden alarak, anne rahmi, bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk, ihtiyarlık, kabir, haşir ve ebede kadar ona arkadaşlık eder; her safhada ihtiyaçlarını, arzularını, taleplerini karşılar.

Sosyal bir olgu olan din, aynı zamanda, ferdi sosyalleştirir, âile, grup/cemaat ve toplumla kaynaştırır. Eğer insan, yaratılıştan gelen bu fıtrî/tabiî ihtiyaçları karşılanmazsa, sapık ideolojiler, çarpık felsefî akımların hücumuna maruz kalacaktır. Başta ateist pozitivizm ve materyalizm olmak üzere müfsit “izm”lerden ve masonluktan müteşekkil deccalizm insanı dalâlet vadilerinde koşturarak perişan edecektir. Bu müfsit/yıkıcı cereyanlar bir kasırga, bir tâun gibi insanlığı sarıyor, felâket ve helâkete atıyor. Bugün de bunalım geçiren Batı toplumu ve gelişmiş ülkeler mânevî ihtiyaçlarını akıl, ilim ve gerçeklerle ilgisi olmayan okültizmin (bilinmezlik, gizlilik, sırlar) alanı kabala, tarot, spiritüalizm, kehanet, falcılık, ruh çağırma, büyücülük, numeroloji gibi bâtıl inanışlarda aramaktadır. Ülkemize de sıçrayan satanizm/şeytanizm ise, bu “izm”lerin şimdilik son versiyonudur.

Ve gittikçe yeryüzüne dağılan bu müfsit akımların müthiş bulaşıcı hastalığına karşı tedâvi; Batının çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş bâtıl formülleri değil; beşerin fıtrî dini olan İslâmın ter ü taze îman esaslarıdır.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali Ferşadoğlu Arşivi