Tehditlerin gücü
DTP talepleri kabul edilmezse ülkenin kaosa sürükleneceğini söylüyor. Bir tehlikenin geçekleşmesi onu yaratacak gücün etkinliğine bağlıdır. Genel bir değerlendirme yaparak açılım sürecinde hangi engellerle karşılaşabileceğimizi çözümlemeye çalışacağım.
Açılım süreci büyük bir hedefin parçasıdır ve ülkemizdeki değişimin tek göstergesi değildir. Türkiye etkin bir bölge gücü olmak istemekte ve uluslararası şartların bunu desteklediğini düşünmektedir. Ancak bu konuda iyi aydınlanamamış yönler vardır. Eğer göründüğü biçimiyle Türkiye bölgesinde etkin bir güç olur ve AB’nin üyesi olursa bu, bölgede AB etkinliğinin belirleyici olacağı anlamına gelir. Buna ABD ve Rusya’nın reaksiyonu ne olacaktır? Genelde ABD ile AB arasındaki ilişkilerin duygusal bir yakınlık olduğu düşünüldüğü için AB’nin Türkiye üzerinden bölgede etkin hale gelmesinden şikayet etmeyeceği varsayılır. Yıllardır süregelen ve ABD ile Avrupa’yı bir bütünün parçaları gibi gören anlayışa hiçbir zaman katılmadım. Hatta ülkemizdeki operasyonların bloklararası çatışmadan değil blok içi rekabetten kaynaklandığını ifade ettim.
Şimdi de ABD’nin bölgesindeki etkinliği artmış bir Türkiye’nin AB’nin bir parçası olmasına razı olacağını sanmıyorum. Çünkü gücü artan bir AB, ABD’nin dünya üzerindeki etkinliğini azaltır. Aynı şey Rusya için de söylenebilir. AB’nin gücünü sınırlamaya, onu kendisine enerji açısından bağımlı kılmaya çalışan Rusya, bu ihtiyaçlarını Ortadoğu’dan karşılamasına imkan verecek güçte bir Türkiye’nin AB’nin parçası olmasından hoşlanmaz.
Türkiye’nin dış politika hedeflerini şöyle özetleyebiliriz: Rusya dahil tüm komşularıyla sıfır problem, AB’ye tam üyelik, Çin ile iyi ilişkiler, Afrika’ya açılım ve ABD’nin stratejik ortağı olmak. Bunu gerçekleştirirsek şu soruya bir cevap bulmamız gerekecek: Bu odaklar arasında bir gerginlik veya çatışma olursa biz hangisinin yanında yer alacağız?
Dünyada yeni denge henüz belirlenmediği ve taraflar oluşmadığı için böyle bir politikadan söz edilebilir ama çok kısa bir süre sonra taraflar belirlenince tercih yapmak zorunda kalacağız. Eğer bugünkü politikamız herkese mavi boncuk dağıtmak, iç dünyamızda yeni şartlara göre belirlenmiş tercihlerimiz istikametinde gitmek ise gideceğimiz yer neresidir? En büyük soru ABD ile AB arasında bir tercih yapmak zorunda kalacak mıyız ve hangi tarafta olacağız?
Türkiye’deki açılım bu tablodan etkilenir. Eğer izlediğimiz dış politikaya bakarsak kimsenin bizi istikrarsızlığa sürüklemesi için sebep yoktur. Eğer birileri bunu imkansız sayıp gelecekteki tahminlerine uygun politikalar üretirse ülkemizi karşı tarafta görebilir ve önümüze engeller koyabilir.
Dünya üzerinde önemli roller alacağı düşünülen ülkemizde bir koğuşun boyutlarını tartışıp kaostan bahsedenler sadece komik olurlar. Ancak bunlar bir görüntü ise ve arka planda yeni konumumuzu engellemek için provokasyonlar yapılıyorsa bunun nereden geldiğini bilmek zorundayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.