Dertleri de dağıtalım
Dünya ülkeleri ‘küresel ekonomik kriz’i en az zararla geride bırakmanın hesabını yaparken, bu işin çok da kolay olmayacağı anlaşılıyor. Bazı ‘kriz kâhinleri’ ikinci bir krizin kapıda olduğunu bile söylüyorlar. Bir krizden çıkmadan, ikinci bir krize yakalanma ihtimali en başta fakir ülkeleri düşündüyor.
Türkiye, pek çok ülkeye göre daha iyi durumdayken, içten içe bünyeyi kemiren bir hastalığın da farkına varmak mecburiyetinde. Bu hastalık ‘domuz gribi’nden daha öldürücü olduğu halde nedense pek de dikkate alınmıyor. Türkiye’nin temellerini kemiren bu hastalık; ‘gelir dağılımındaki adaletsizlik’ten başkası değil.
Türkiye Kamu-Sen Araştırma Geliştirme Merkezinin hazırladığı ‘’Gelir Dağılımının İyileştirilmesi Sorunu ve Politikalar’’ konulu rapora göre Türkiye, OECD ülkeleri arasında gelir dağılımının en bozuk olduğu üçüncü ülke durumundaymış. (AA, 4 Aralık 2009)
Rapora göre, Türkiye’de halen en düşük gelire sahip 14 milyon kişi, toplam gelirin yalnızca yüzde 6,1’ini alıyor. Buna karşılık en yüksek gelirli 14 milyon kişi ise toplam gelirin yüzde 44,4’üne sahip.
Bu tablo Türkiye’de en düşük gelirli grup ile en yüksek gelirli grup arasında yaklaşık 7,3 kat fark bulunduğu ortaya koyarken, uluslararası bilim çevrelerine göre, bu farkın 8 kat olması durumunda ülkede sosyal patlamalar yaşanabilir.
Türkiye’deki yoksulluk aranı da çok yüksek. Danimarka’da nüfusun yalnızca yüzde 2,1’i, Norveç’te yüzde 2,9’u, İsveç’te yüzde 3,2’si, Çek Cumhuriyeti’nde yüzde 5,6’sı, Almanya’da yüzde 10,4’ü Yeni Zelanda’da 13,6’sının yoksulluk sınırının altında olduğu açıklanırken, bu rakamın Türkiye’de yüzde 17,11 olması dikkat çekiyor.
Bu tabloyu savunmak mümkün mü? Savunmak mümkün olmadığı gibi, vaktimizi ‘suçlu’ aramakla da geçiremeyiz. Bu tablo sadece bir kişinin ya da bir hükumetin değil; hepimizin sorumlu olduğu bir tablodur. Yapılması gereken şey, bu tablonun Türkiye’ye yakışmadığını kabul edip; yakışan tabloya ulaşmak için gayret göstermek olmalıdır.
“Tasada ve kıvançta bir olmayı” gerçekleştirebilsek, pek çok sıkıntıyı da geride bırakabiliriz. Aslında Türkiye maddî anlamda da kendisine yetebilecek imkânlara sahip. Tarım, hayvancılık ve sanayi alanında atılabilecek bazı adımlarla bu hedefe ulaşılabilir. Küçük adımlar atmayı düşünmediğimiz için, koşmayı da başaramıyoruz.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik konusu önümüzdeki yılların en birinci gündem maddesi olmak durumunda. Türkiye’yi idare etmeye talip olanlar bu konuda yapmayı düşündükleri projeleri millete anlatıp ve çarelerni sıralamak mecburiyetindedir. Bu yönde yeni adımlar atmadan hamasetle, “Biz her şeyi yararız” diyerek bir yere varmamız mümkün değil.
Fert fert hepimizin ve ülke olarak da Türkiye’nin çok dertleri var. Bu dertleri paylaşmayı başarabilirsek, gelir dağılımındaki adaletsizliği de sona erdirebiliriz. Fikirleri dağıtmak yerine, dertleri dağıtmayı düşünelim...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.