'28 Şubat süreci'ni tarihe gömecek 'süreç' ne zaman?
Bugün, herkesin “28 Şubat süreci” diye adlandırdığı talihsiz bir tarihi dönem yaşadı ülkemiz. Bu sürecin Türkiye’ye nelere mal olduğu hep yazıldı, çizildi. Sadece yurt içinde değil, yurt dışında da ülkemize neler kaybettirdiği hâlâ konuşuluyor.
28 Şubat süreciyle gelen kayıp ve tahribatlardan bahsedecek değilim. Benim asıl üzerinde duracağım konu, yeni siyasi sürecin, 28 Şubat sürecini hâlâ neden silemediğidir.
Yaşamakta olduğumuz pek çok olayın, hâlâ 28 Şubat’ın iz, etki ve imzasını taşıması kanıma dokunuyor.
Bir ülkenin vatandaşları ki, demokratik bir refleksle önceki yönetimleri tasfiye ederek yeni bir yönetimi iş başına getirmiş ve açıkça şu mesajı vermiş:
“Ben 28 Şubat kararlarının hakim olduğu bir anlayışla yönetilmek istemiyorum. Bu süreci demokratik irademle ortadan kaldırıyorum. Tercihim doğrultusunda yeni bir süreç başlatıyorum!...”
Evet, bu süreç, ilk olarak 03 Kasım 2002’de başlamış ve ülke halkı %35 civarında bir oy ve 364 milletvekili ile yeni süreci başlatmak için bu görevi Ak Parti’ye vermiştir.
Ancak bu ilk dönemde, belki de kimseyi korkutmamak ve ürkütmemek için aşırı hassasiyet gösteren iktidar partisi, halkın beklentisinin aksine yumuşak bir yönetim tarzı sergilemiş ve 28 Şubat yaptırımlarına neredeyse hiç dokunmamıştır.
28 Şubat sürecinden en çok etkilenen mütedeyyin kesimin içinden gelen Parti kurmaylarına güvenmeye devam eden halk, büyük bir sabır ve hoşgörüyle umutlarını ikinci döneme bırakmıştır.
İktidarın elini daha da güçlendirmek için 22 Temmuz 2007’de neredeyse her iki kişiden biri sayılabilecek rekor bir oyla (% 46’nın üzerinde) ve 341 milletvekili ile 28 Şubat sürecini adeta tarihe gömmesi için aynı iktidara halk bir görev daha vermiştir.
Daha dün sayılabilecek bir zamanda yerel seçimlerde de, aynı siyasi kadroya “yine senin arkandayım” diyen yine aynı halktır.
Gelin görün ki, ne ilk ne de sonraki dönemlerde yapılan icraatlar ve çıkarılan yasalar, 28 Şubat’ın izlerini silmeye yetmemiştir.
Bu nasıl bir demokratik sistem ve halk iradesinin tecelli ettiği bir rejimdir ki, bir avuç aristokrat seçkinin keyfi olarak koyduğu kural ve uygulamalar, değişmez ve dogmatik bir yasa gibi kabul edilip yürürlüğünü sürdürebiliyor? Ucundan kıyısında tutulup düzeltilmeye teşebbüs edildiği zaman da, akla hayale gelmeyen müdahalelerle garabetlik olaylar yaşanıyor.
Hele hele demokratik sistemi savunduğunu iddia eden bazı kurum ve parti kurmaylarının bu aristokrat anlayışı desteklemeleri nasıl bir anlayıştır? Aynı kesimin bir taraftan 28 Şubat sürecinin demokratik yapıya zarar verdiğini söylemeleri, diğer taraftan bu sürecin izlerini ve uygulamalarını savunmaları ne yaman bir çelişkidir?
Beyler, bu “28 Şubat süreci” tanımlaması ve etkilerinin hâlâ yaşanıyor olması, gerçekten kanıma dokunuyor.
Halkın iradesi doğrultusundaki yeni süreç ne zaman başlayacak?
Eğer başladıysa biz hâlâ neden 28 Şubat’ın etkilerini yaşamaya ve yaptırımlarından mağdur olmaya devam ediyoruz?
28 Şubat sürecini, “03 Kasım 2002” de verilen yetki bitiremedi.
“22 Temmuz 2007” de daha büyük destekle verilen yetki de bitiremedi.
Hatta “29 Mart 2009” da yerel seçimlerde verilen “hâlâ arkandayız” mesajı da yeterli olmadı.
Acaba, halktan başka nasıl bir demokratik destek bekleniyor, merak ediyorum.
Şu anki katsayı çözümsüzlüğü, halkın ve özellikle mütedeyyin kesimin tahammülünün bittiğini göstermesi bakımından iktidar partisinin kurmaylarına önemli bir uyarı işaretidir.
Artık halk, 28 Şubat’ın iz ve uygulamalarını hayatında görmek istemiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.