Churchillizme veda...
Yavuz’un kurduğu Mercidabık rejiminin yerini Şark Meselesinin sonunun gelmesiyle birlikte Sykes Picot rejimi aldı veya buna kısaca Churchillizm rejimi de diyoruz. Soğuk Savaş döneminde Sykes Picot’un yerini özellikle de 1956’da Üçlü Saldırı ile birlikte ABD-SSCB rekabeti, bazen de muvazaası aldı. Baba ve oğul Bush döneminde ise kısa süreli yeni bir Moğol ve Haçlı dönemi yaşandı. Obama döneminde ise artık Amerikan Churchillizmi dönemi bitiyor ve yeniden Yeni Osmanlı kavramıyla birlikte Mercidabık rejimine geri dönüyoruz. Tarih bir biçimde geriye sarıyor ve kendini tekrar ediyor. Dolayısıyla tarihin sonu değil, dönüşü var. Bunu söyleyenlerden birisi Lübnanlı yazarlardan Rıdvan Seyyid. Bunun en büyük kanıtlarından birisi Newsweek dergisinin dile getirdiği gerçektir. 1 Mart Tezkeresinin reddi Türkiye’yi Irak işgalinin gerçek galibi haline getirdi. Bu gerçek Newsweek’in tespitiyle de tescillenmiş oldu. Dünyaca ünlü Amerikan dergisi Newsweek, Türkiye’yi Irak Savaşı’nın gerçek galibi ilan etti. Haftalık haber dergisi, birçok gözlemcinin beklentilerinin aksine İran’ın değil, Türkiye’nin bölgede güç kazandığını savundu. Bunun nedeni İran’ın işgal sonrasında enerjisini bir biçimde kaygan zeminde boşuna tüketmiş olması ve akabinde Türkiye’nin dingin ve yıpranmamış bir güç olarak sahaya inmesidir. Türkiye’nin sahaya inmesi, İran gibi rol dayatmayla veya kurnazlık sonucu değil, rolünün aranması şeklindedir. “Türklerin zaferi” başlıklı makalede, “Türkiye, Irak Savaşı’nın dışında kalarak savaşın gerçek galibi oldu.” deniliyor. Türkiye’nin yeniden inşa edilen Irak’ın en büyük ticari ortağı haline geldiği belirtilen makalede, ABD kökenli firmaların “çaresizce kenardan izlemek zorunda kaldığı” birçok dev ihaleyi Türk firmalarının aradan sıyrılarak kazandığı hatırlatıldı. 2003 yılında tezkerenin reddedilmesini Türk-Amerikan ilişkilerinin dip noktası olarak tanımlayan dergi, “Ancak tezkerenin reddi aynı zamanda Türkiye’nin ekonomisini ıslah ettiği, bölgesel etkisini artırdığı ve ABD’yle yeni bir ilişki tarzı geliştirdiği dönemin de başlangıcı oldu. Doğrusu, Türkiye’nin bölgedeki yeni duruşu, ülkeyi ABD’ye boyun eğen bir vekil yahut araçtan çok daha değerli bir aktör haline getirdi” diye yazdı.
¥
Afganistan’a asker göndermesine rağmen Obama, Afganistan’la alakalı olarak kendisine bir zaman üst çıtası belirledi. Temmuz 2011’de ne olursa olsun Afganistan’dan çekilerek buradaki görevlerini yerel güçlere devretme planı yapıyor. Dolayısıyla yeni asker sevki (surge) ucu açık bir (open-ended) sevk değil. Bundan dolayı kısa vadeli olarak asker artırımına rağmen Newsweek dergisi editörü Zekeriya, Obama’yı anti-Churchill olarak takdim ediyor. Bir anlamda anti-Churchill olmak aslında anti Deccal olmak gibi bir şey. Zira Ferid Zekeriya’nın da ifade ettiği gibi Amerikan başkanları arasında Churchill’in mirasına konmak, karşı konulamaz bir dürtü idi ve birçoklarının hayalini süslüyordu. Oğul Bush gibi nice kısa kametli olanları bile kendisini onunla eşleştiriyor ve ona benzemeye çalışıyordu. Zira Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bölgede post Osmanlı rejimi kuran ve ümmet yerine ulus inşa etme dönemini başlatan odur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da yine Avrupa’da Roosevelt ve Stalin’le birlikte yeni rejimi kuran ve Roma’dan sonra kıtada Alman ve Cermen nüfuzuna ve merkeziyetine son veren yine o olmuştur. Ortadoğu’da Türk rolüne ve merkeziyetine, Avrupa’da da Alman egemenliğine son veren odur. 1 Mart tezkeresiyle birlikte devran dönmüş ve şahsında yeni bir Churchill gören küçük Bush’un yanlışları nedeniyle Newsweek’in de tespitiyle tek kurşun atmadan Türkler yeniden Ortadoğu’nun merkezi ülkesi ve devleti haline gelmişlerdi. Oğul Bush, Churchill’e özeniyordu, lakin tarihin geri-ileri seyri bu defa Churchill üzerinden değil de Türkler üzerinden yeniden yazılacak ve tekerrür edecektir.
¥
Obama Afganistan stratejisini ilan ettikten sonra aralarında Ferid Zekeriya’nın da bulunduğu dar kapsamlı bir yazarlar toplantısı yapmış ve onlarla birlikte yemek yemiş ve yeni vizyonunu paylaşmış. Anlattıklarının ışığında, Ferid Zekeriya The Washington Post gazetesinde 7 Aralık (2009) tarihli ‘Obama, the anti-Churchill?’ başlıklı makalesini kaleme almış. Tam da Başbakan Erdoğan’ın ABD’de olduğu gün. Bu başlıklı makalesiyle birlikte Ferid Zekeriya artık ABD açısından yayılmacı dönemin bittiğine işaret ediyor. En azından Obama’nın yeni bakış açısı bu. Zekeriya’ya göre Obama emperyal krizin içinde emparyalizm sonrasının politikalarını arıyor. Zekeriya bu dönemi şu ifadeleriyle anlatıyor: “America is in a war that is not going well, and scaling back now would look like cutting and running..” Yani artık ABD savaşta olmayacak. Ona göre artık ABD, ordusunun gücüyle yükselmeyecek, büyümeyecek aksine teknolojisinin ve ekonomisinin, eğitiminin gücüyle küresel rol oynayacak. Bu da şu demektir: ABD küresel sahneye İkinci Dünya Savaşı’nda savaşarak çıktı ve 10 yıl sonra aynen SSCB gibi askeri cengaverlikten sonra Afganistan’dan çıkarak küresel sahneden de en azından askeri yüzüyle iniyor. Büyük güçlerin hep kendi ülkelerinin uzağında bataklığa saplanarak kendi sonlarını hazırladıklarını da itiraf ediyor (In fact, throughout history great nations have lost their way by getting bogged down in imperial missions far from home that crippled their will, strength and focus.)
Demek ki, Obama bastığı zeminin farkında. Aslında, Afganistan’a yeni birlik sevk ederek ileriye atılma suretiyle geriye çekiliyor. Artık dünyanın jandarması ve efesi olmak istemiyor. Bazen savaşı kazanmak bile emperyalizmi sürdürmeye yetmiyor. İngilizler Boer Savaşını kazandılar ama imparatorluklarını kaybettiler. ABD de Irak ve Afganistan’da aynı gerçeği görmüş ve yaşamış oldu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.