Derin iskontolu işler...
Krizle birlikte varlık yönetim şirketlerinin faaliyetleri de hızlandı...
Arasında fabrikaların, arazilerin, konutların ve ticari binaların olduğu binlerce varlık el değiştirip satışa çıktı...
4743 sayılı “Mali Sektöre Olan Borçların Yeniden Yapılandırılması” hakkında çıkartılan bir kanun var...
Bu kanuna dayanarak, bankalar tahsilinden umut kestikleri bireysel veya kurumsal kredileri paket halinde satıyorlar...
Varlık yönetim şirketleri de, bankaların sorunlu kredilerini, iskontolu fiyattan satın alıp tahsil ediyorlar...
Dışından bakınca vaziyet kara kaplıya uygun görünüyor...
Fakat ortada bir “derin iskonto” muamması var...
Hesaba göre bir banka, 100 milyon liralık sorunlu kredisini, yüzde 60 iskontoyla satıp, 40 milyon lirasını alarak gerisini varlık yönetim şirketine devrediyor...
Fakat iskonto edilmiş ve devredilmiş sorunlu kredinin karşılığında duran ipotekli gayrimenkulün değeri de normal piyasa şartlarında sözgelimi 200 milyon lira etmektedir...
Devamını tahmin etmek zor değil...
Sonuçta bunlar borçlunun inisiyatifi dışında tasfiye edildiğinden, komik rakamlarla elinden alınmış oluyor...
Bu krizde, Türkiye’nin reel sektörü tarihi küçülmeler kaydetti, firmalar da ağır hasarlar aldı...
Finans sektörü ise çılgın kârlar yazdı...
Bu paradoks, otorite tarafından liberalizmin “bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler” mottosunu, finans sektörü lehine tek taraflı olarak işletmesi yüzünden kaynaklandı...
Sistemde bariz hataların bulunduğu görülse de nedense hiç sorgulanmadı...
Neticede varlık yönetim şirketleri ve bankalar arasındaki kötü kredilerin iskontolu devirleri, asıl borçluyu dışarıda bırakarak yapılınca, “acaba banka kullandırdığı kredileri geri çağırıp, yani müşterisini ofsaytta düşürüp varlık yönetim şirketine devrederse ne olur” konusunu muallâkta bıraktı...
Türkiye’de kredi kullanılması bilinçli bir iş değildir... Bankacılık sektöründe, kredi talebiyle gelmiş olan firmaya en alakasız finansal araçların “çakılması” vakıa-ı adiyedendir...
Orta ve küçük ölçekli firmalarda ise finansal yönetim işleri pek bilinmez, krediler, genellikle faaliyetin finansmanından ziyade, gediği tıkama ya da olmayan işletme sermayesi yerine kullanılırlar...
Bu durumda en hafif bir krizde bile dökülmeler başlar...
Kullanılan kredinin maliyeti de en ağır tefeci faizini bile misliyle katlamış olur...
Borçlu açısından yapacak pek bir şey de yok... Kredi kullanılmış, mal ve hizmetler üretilmiş, çek, senet gibi vadeli ödeme araçlarıyla piyasaya dağıtmıştır...
Krizle birlikte elindeki çeklerin çoğu karşılıksız çıkmış, tek meşru yol olan hukukun kapısını çalmıştır...
Her halükarda alacakların tahsilât hızı, kredi borçlarının ödeme vadelerine yetişmeyecektir...
Türkiye’de reel sektör ve finans sektörü arasındaki temel çatışma da bu şekilde ortaya çıkıyor...
Kredi kartı borçluları için yapılan düzenlemede de aynı durum ortaya çıktı... Bankalara gidenler varlık şirketlerine devredildiklerini gördüler...
Faiz öyle bir bela ki, yakasını kaptıran sonuçta kendisini nerede bulacağını bilmiyor...
Bulduğunda da zaten iş işten de geçmiş oluyor...
Büyük emeklerle kurduğu fabrikasını veya edindiği mülkü internete “yeni sahibinden satılık” ilanıyla görüyor...
Kendi kendine “acaba nerede yanlış yaptım” sorusunu soruyor...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.