Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Yitik bir nesil

Yitik bir nesil

Gençlerle ebeveynler arasında gelişen çatışmaların büyük bir kısmı iletişim kopukluğu ve iletişim hatalarına bağlı olarak gelişiyor. Çünkü iletişim, ilişkilerimizde başlıyor ve ilişkilerimizde bitiyor. İlişkilerimizin temel dinamiği ise, bireylerin birbirlerini anlamaları, olaya onun gözüyle bakabilmeleri ve empati kurabilmeleriyle mümkündür. Oysa ebeveynler genç çocuklarını hiç dinlemeden ve anlamadan direk eleştirmeyi, yargılamayı ve günah keçisi yapmayı tercih ediyorlar. Kendisinin anlaşılmadığını, eleştirildiğini günah keçisi olarak ilan edildiğini düşünen genç ise, ailenin bu tutumuna bağlı olarak karşı atakla savunmaya geçiyor ve onlardan yavaş yavaş uzaklaşıyor.

Her şeyden önce genç bu dönem, aile bireyleri ve toplum tarafından beğenilmek ve değerli olduğunu hissetmek istemektedir. Onun bu eğilimi, aidiyat ihtiyacını da ortaya çıkardığından gençler çoğu zaman bu yaşlarda uç gruplara kayabiliyorlar, çeşitli suç unsurlarına saplanabiliyorlar.

Aileler çocuklarıyla ilgili çatışmaları iyileştirebilmek ve onları anlayabilmek için, önce onları dinlemeleri ve değerli olduklarını hissettirmelidirler. Bununla beraber çocuklarıyla ilişkilerinde ben dili kullanarak onları eleştirmemeye özen göstermeli ve güven vermelidirler. Mesela, baba, akşamları eve geç gelen oğluna "sen zaten hep böylesin, sen hiç laftan anlamazsın, garip arkadaş grupları seçiyorsun..." gibi sen dili kullanmak yerine, " dışarıda geç vakte kadar kalman beni endişelendiriyor, başına kötü bir şeylerin gelebileceğinden korkuyorum. Ayrıca, evimizin bazı kuralları var, geç geldiğin için bu kurallar deliniyor..." türünden ben diliyle konuşmayı tercih etmelidir. Birinci diyalogda genç, beni eleştiriyorlar, bana güvenmiyorlar diye düşünürken ikinci diyalogta " başıma bir şeylerin gelebileceğinden korkuyorlar" diye düşünecek ve aileyle çatışmaya girmeyecektir.

Günümüz aile yapısında ergen ve ebeveyn çatışması gündemin baş sıralarına oturuyor. Değişen dünya, değerlerin talan edilmesi, kimlik bunalımı, yanlış rol modelleri, medya ve benzer aygıtlar... gençleri etki altına alarak, istenilen normlara göre biçimlendiriyor ve yanlış alanlara yönlendirebiliyor. Öte yandan, çocuklarının büyüdüğünü kabullenemeyen, onlardan ayrışamayan aileler ise, çocuklarını söz bombardımanıyla evlerinden, sevgilerinden ve kendilerinden uzaklaştırıyorlar. Bunun sonucunda da kimliğini ve ait olduğu alanı arayan genç aileden uzaklaşarak farklı kulvarlara sapabiliyor, buralarda kaybolabiliyor. Ailelerimiz ise böyle durumlarda nerede hata yaptıklarını sorgulayarak çocuklarını kazanmaya, onlara ulaşmaya çalışıyorlar ama çoğu zaman geç kalmış ta olabiliyorlar. Bu geç kalmışlığın sonucu ise, sokaklara serpiştirilen, buralarda kaybolan yitik bir nesil doğuruyor. Başınızı çevirdiğinizde bu gençleri, hayatın kıyısında her şeyden kopmuş ve kendilerini ararken görürsünüz. Oysa bu çocuklar, sorumluluğunu yerine getiremeyen ebeveynlerin hatalarından başka bir şey değildir. Çorak bir topraktan, ölüm saçan sokaklara kaçmışlar buralarda yaşam mücadelesi vermektedirler... Öyle pek te masum değiller artık. İç dünyalarında biriktirdikleri isyanlarını, bir suç unsuru olarak yansıtıyorlar ve her daim korku saçıyorlar. Onları, dayak, söz, ilgi ve sevgi yoksunluğu ile buralara terk eden ebeveynler ise bu sorumsuzluklarının bedelini koca bir topluma ödetiyorlar.

Bilmem ki, bir insan sarrafı gelse ve bu yetenekleri sokakların bağrından toplasa ve her birini ait oldukları yere iletse neler çıkardı ortaya? Kimi doktor, kimi, öğretmen, kimi tezgahtar, kimi tüccar... Buradan kimler ve neler çıkardı şimdilik bunu hiçbirimiz bilmiyoruz bildiğimiz tek şey var, İmamı Gazali'nin de dediği gibi, her çocuk beyaz bir bez gibidir, aile bu tertemiz beze nasıl bir nakış işlerse, bez buna göre biçim alır"

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi