HZ. Fatıma’yı anlamak
Dünya hayatı tatili olmayan bir mektep gibidir. İlk eğitmenimiz annemizdir. Sevgiyi onun bakışlarından, şefkatle kucaklayan yüreğinden öğreniriz. Anne sevgi kaynağımız, güven çemberimizdir çünkü…
Yaşamın ilk yıllarında sorular tutunduğumuz güçlü birer daldır. Sorarız, sorgularız, olayları gözlemleriz, insanları taklit eder ve yaşadığımız dünyaya uyum sağlamaya çalışırız. Neyin doğru neyin yanlış, neyin iyi neyin kötü olduğunu bu dönem kavrarız. Dediğim gibi dünya, tatili olmayan bir okuldur bizim için.
Hayatımızın anlamı çocukluk döneminde sorduğumuz o gizemli sorularda gizlidir. Ben kimim? Niçin geldik ve nereye gideceğiz? Fakat zaman geçtikçe dünyanın büyüsüne kapılır ve soru sormaktan uzak kalırız. İşte o vakit hayatımızda sarsıcı bir deprem meydana gelir. Ne olduğumuzu, nereden geldiğimizi unutmaya yani kimlik karmaşası yaşamaya başlarız.
Bugün muhafazakâr dindar kesimin en büyük sorunu İslam kimliğinden uzaklaşıp sekülerkulvarlara doğru koşmalarıdır. Materyalizmin büyüsüne kapılan Müslümanlar, Allah’a kul olmaktan vazgeçip araçlara tapınmaya başladılar. Konuştuklarında İslam ahlakından, cihat ruhundan ve sünnetten bahseden Müslümanlar, savundukları değerlerle hiç örtüşmeyecek tavırlar sergiliyor ve özlerinden uzaklaşmaya başlıyorlar. Genç kuşağın durumu ise daha da vahim! Peki neden? Çünkü çocuklarımız küresel medya ve buradan beslenen kompleksli anne-babaların ellerinde büyüyor. Anne babalar çocuklarına Hz. Hatice’nin sadakatini, Asiye’nin ihlâsını, Hacer’in teslimiyetini, Ömer’in adaletini, Ebu Bekir’in takvasını, Ali’nin ilmini ve Fatıma’nın teslimiyet ve tevazusunu örnek göstermiş olsalardı bugün oğullarımız, kızlarımız dizi oyuncularına öykünüp kimlik karmaşası yaşamazlardı.
Geçtiğimiz günlerde genç kızlara Hz. Fatıma’yı ne kadar tanıdıklarını sordum. Sadece, Fatıma Resulullahın kızıdır diyebildiler. Şaşırmadım fakat hüzünlendim. Zira bizim çocuklarımız dizi oyuncularını tanıdıkları kadar tanımazlar İslam kadını Fatıma’yı, Hacer’i, Hatice’yi…
Bilinen gerçektir; kimi hayatınızın merkezine koyarsanız, kiminle haşır neşir olursanız ona benzer, onun davranışlarını benimsemeye başlarsınız. Vaktin neredeyse tamamını internet başında geçiren ve dizi oyuncularının, sporcu ya da şarkıcıların hayat hikâyeleriyle meşgul olan insanlarımız eylemleri ile düşünceleri arasında tutarlı bir yol bulamıyorlar. Ne acıdır ki bu tutarsız yaşam şeklini çocuklarına da aktararak onlara büyük zarar veriyorlar.
Günümüzde çalışan ve çocuğuna yeterince vakit ayıramayan annelerin çocukla ilişkilerini aşırı abarttıklarını ve bu konuda kendi değerlerini değil Batılı yayınları ve eğitimcileri referans aldıklarını görüyoruz. Çünkü kendi dinamiklerini tanımıyorlar, kendi kültürel değerleri ile kucaklaşamıyorlar. Eğer anne-babalar çocuklarına Resulullahın, “Beni hiç üzmedi, itaatsizlik etmedi, ona baktığımda acılarımı unuturdum” buyurduğu Fatıma’yı örnek göstermiş olsalardı, çocuğuma söz geçiremiyorum diye yakınmazlardı.
Anne-babalar çocuklarına Resulullahın, “Ondan daha doğru sözlü birini asla görmedim” buyurduğu Fatıma’yı örnek göstermiş olsalardı, onların sözüne ve davranışlarına itimat eder ve güvenirlerdi.
Eğer anne-babalar çocuklarına Resulullahın, “Bu ümmetin arasında ondan daha çok ibadet düşkünü olmamıştır” buyurduğu Fatıma’yı örnek göstermiş olsalardı, “Çocuklarımızı namaza adapta edemiyoruz, dini sorumluluklarını hatırlatsak da söz dinletemiyoruz” diye şikâyet etmezlerdi.
Bugün israf, gösteriş ve kibri üst bir meziyet olarak gören insanlarımızın Fatıma’dan insanı asıl yücelten şeyin tevazu olduğunu öğrenmeye ihtiyaçları var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.