Şu yarım kalan hesabı görelim

Şu yarım kalan hesabı görelim

Amerika ve Meksika programı, ardından demokratik açılımla ilgili yazılar nedeniyle eski bir hesabı görme imkanım olmadı.

Şimdi zamanı...

7 Aralık tarihli yazıma “Atın çöpe gitsin” başlığını atmıştım. İtirazım, Sarıkız darbe planı kapsamında “şüpheli” sıfatıyla ifadelerine başvurulan emekli kuvvet komutanları Aytaç Yalman, İbrahim Fırtına ve Özden Örnek’le ilgili kararaydı.

Zira, üç komutan, ikinci iddianamede açıkça “darbeci” olmakla suçlanmışlardı. İddianame aynen şöyle: “Sarıkız kod isimli darbe planı emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek tarafından kaleme alındığı anlaşılan günlük notlarında ele geçirilmiştir... Sarıkız kod isimli darbe planının Şener Eruygur, Aytaç Yalman, Özden Örnek ve İbrahim Fırtına tarafından hazırlanmış olabileceği değerlendirilmektedir.”

Sonra sordum: Bu kadar açıkça darbeci olmakla suçladığınız isimler hakkında neden tutuklama talebinde bulunmaya dahi ihtiyaç duymadınız?

Alper Görmüş, 8 Aralık tarihli Taraf’taki köşesinde bu tepkimi eleştirdi. O da özetle dedi ki: Sarıkız zaten Ergenekon’un içinde değildir, savcı “davanın özü” diyalogunda Sarıkız’ı telaffuz etmedi, dolayısıyla 2. iddianame çökmemiştir. Ayrıca, Sarıkız dosyası Ergenekon’dan ayrılmıştı.

Görmüş’ün iyi niyetinden zerre kadar şüphem yoktur. Bu konudaki hassasiyetini, özellikle “darbe günlükleri” sürecinde yakından takip etme imkanım oldu.

Fakat, burada “aceleci” davrandığı kanaatindeyim.

Sarıkız zaten

olmamalıydı

4 Şubat 2009 tarihli, “Ergenekon’daki tehlike” başlığını taşıyan o çok tartışılan yazımda Sarıkız’ın Ergenekon’dan ayrılması gerektiğini yazdım. Medyada bu bir ilkti. Bu önerimden dolayı bazı yayın organlarında “Ergenekon’un önündeki asıl tehlike Şamil Tayyar” diye yazdılar.

Bu eleştirilere cevap verdiğim 6 Mart 2009 tarihli yazımda “Sarıkız Ergenekon’dan ayrılmalı” tezini yineledim.

25 Mart 2009 günü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen 2. iddianameyi okuyunca Sarıkız’ın Ergenekon’dan ayrıldığını gördük. İki gün sonra kaleme aldığım 27 Mart 2009 tarihli ve “Sarıkız topu Başbuğ’da” başlıklı yazımda, bu kararın ne kadar isabetli olduğuna vurgu yaptım.

Demem o ki, Sarıkız’ı iddianameden önce ayrı bir kefeye koymuş, iddianameye eklenmeyince “isabetli” demiş biriyim.

Kaldı ki, bu dosya, Ergenekon’dan ayrı yürütülen bir dosyadır. Tekrar etmek isterim, tepkim, Ergenekon’a eklenlenmemesi değil, iddianamede çok ağır suçlamalar bulunmasına rağmen tutuklanmaları talebine bile gerek görülmemesiydi.

Ergenekon dışında paralel bir “darbe davası” açılabilirdi. Eğer bu yola tevessül etmiyorsanız, iddianamedeki cümlelerin anlamı yok demektir, o zaman “yırtın atın” dedim.

Soruşturma devam ediyor. Soruşturmayı yürüten savcılar ve kolluk kuvvetlerinin ilk aşamadaki izlenimleri şöyle: Üç komutan Sarıkız darbe planının içinde ama örgüt üyelikleri tespit edilemedi. Planın uygulanmak istediği dönem, komutanların görev dönemlerine denk geliyor. Emeklilik döneminde ise Ergenekon’a bulaşmadılar.

O halde?

İzlenmesi istenen yöntemle ilgili kanaat ise şu: Ergenekon dışında, görevde oldukları dönem ve görev yeri dikkate alınarak yeni bir dosya açılması ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesi...

Malum, askere sivil yargılama yolunu açan yasal düzenleme, savcılara böyle bir imkan sağlıyor. Bu arada Anayasa Mahkemesi, CHP’nin iptal başvurusu üzerine yasayı iptal ederse durum değişir.

Bu yönde karar alınır ve dosya Ankara’ya gönderilirse, özel yetkili savcılar dosyaya bakacak. Komutanların yeniden ifadeye çağrılması sözkonusu olabilecek. Gerek görülürse dava açılacak.

Dava açılırsa, 9 Mart cuntasını saymazsanız eğer, ilk kez kuvvet komutanları darbe suçlamasıyla yargılanacaklar. Ya da dosya rafa kaldırılacak.

Yeni bilgiler böyle, hepsine eyvallah.

Biri anlatsın

Hal böyleyken; bu komutanların neden çağrıldığını, iddianamedeki darbeci suçlamasına rağmen tutuklanmaları talebine neden gerek görülmediğini, savcılık aşamasında söylenen özgürlük şarkıları ve çay eşliğinde dosyanın neden Ankara’ya gönderilmek istendiğini birinin bana izah etmesi gerekir.

“Yırtın atın” derken öfkem; Mustafa Balbay günlüğünün “tutuklama nedeni”, Özden Örnek günlüğünün “özgürlük garantisi” sayılması ve “Narnia Günlükleri” muamelesi görmesinedir.

Biri doğru, diğeri yanlıştır. Soruyorum; doğru ikincisiyse, Balbay neden hala içeride? Değilse, paşaları neden bıraktınız?

Aslında cevabı belli, belli de zamana ihtiyaç var, bir gün anlatırız. Hikaye, o kadar basit kurguya dayanmıyor, şimdilik bunu bilin yeter.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi