Sadakat timsalleri ve ötekiler
Araplar arasında Osmanlı’ya sadakatte parmakla gösterilen ve sadakatini hiç bozmayan insanlar olagelmiştir. O insanlar, Osmanlı adına İttihatçıların yanlışını görmüşse de bunu yıkıcılığa alet etmek yerine kadru’l imkan tashih etmeye ve düzeltmeye yeltenmiştir. Bunlardan birisi Cemal Paşa’nın yaverlerinden olan Şekip Arslan’dır. Şekip Arslan yıkım günlerinde dimdik ayakta durmuş ve Osmanlı çözülünceye kadar sadakatini hiç bozmamış, arkasından da mirasına sadakatini sürdürmüştür. Sadakatinin bir meyvesi olarak “Adem-i Merkeziyetçi Parti Hakkında Arap Halkına Çağrı” başlıklı 140 sayfalık bir eseri kaleme almıştır. Arpa boyu yol gittik, yine Osmanlı sonrasında da aynı noktaya geldik. İttihatçıların devamı niteliğinde olan Ulusalcılar ve bunların organize kanadı Ergenekon veya benzeri örgütler adına veya başka nedenlerle sadakatlerini bozanlar ve ayrılık türküsü seslendirenler veya federasyon rüyası görenler var. Bunlar mutlaka Şekip Arslan’ın kitabını okumalılar. Zira, Türklerin İslam hususunda muallimi olarak tanıttığı Arapların Türkler olmadan saadetlerinin ham hayal olacağını belirtmiş ve Türklerin Arap diyarı ve illeri namına Anadolu’ya yatırım yaptıkları yönündeki kara propagandaları da çürütmüştür. Şahsi ve hizbi sürtüşmeler yani İttihatçıların yanlışları üzerinden sadakat ve itaat bağını (ribkatü’l itaa) koparmanın su-i akıbetini (kötü sonuçlarını) ve vahametini anlatmıştır. Reşid Rıza ile yarım asırlık dostluğuna rağmen onun benimsediği federatif çözüm veya adem-i merkeziyetçi tezlere kesinkes karşı çıkmış ve gerekçe olarak da burasının Batı olmadığını ve gelişmişlik seviyesi ve değerler yargısının farklı bulunduğunu hatırlatmıştır. Zaten Avrupa’da da bugün ibre bölünmeden değil, AB çerçevesinde birleşmeden yana değil midir? Samimi olarak o dönemde Reşid Rıza, Prens Sabahaddin gibi adem-i merkeziyet taraftarı olanlar vardır. Günümüzde de bu çizgiyi yer yer A. Badıllı gibiler sürdürmektedir.
¥
Buna mukabil, bir de sadakatlerini yitirmiş tahripçi ve tahrikçiler vardır. Bunlar da Şerif Paşa gibilerdir. Arap tarafında bu bozguncuları Sadık el Azm, Arnavutlar arasında ve yakasında Arnavut İsmail Kemal Bey ve Kürtler arasında Osmanlı’nın eski Stockholm Büyükelçisi Şerif Paşa temsil etmektedir. Bunlar İttihatçılara olan kızgınlıkları nedeniyle yabancı devletleri işgale davet etmeye bile çekinmemişlerdir. Kamil Paşa kabinesi yıkıldığında Kürtçü bir çizgide seyreden Şerif Paşa, Fransa ve İngiltere’ye çağrıda bulunarak donanmalarını İstanbul’a göndermelerini ve Mahmut Şevket Paşa hükümetini güç kullanarak yıkmalarını ve devirmelerini talep eder. Şekip Arslan’ın bile bu çağrılar karşısında dili tutulur ve şöyle söyler: Şu adamın vatanperverliğine bir bakın! Bu zevat hizipçilik veya şahsi dürtüler veya menfi milliyetçilik nedeniyle meseleyi sonunda devlet düşmanlığına vardırırlar. Bugün ise devlet düşmanlığının bir yerde millet düşmanlığı haline geldiğini bile görebiliyoruz. Söz konusu Şerif Paşa daha sonra Anadolu’nun taksimatı için Paris’te Kürtler namına Ermeni Bogos Nubar Paşa ile pazarlığa dahi girişir. Fakat Kürtler tek yürekten Şerif Paşa’nın kendilerini temsil etmediğini söylerler. Oyunu bozarlar. İngilizler Osmanlı’yı bölmek için Arabistan’da Lawrance’i devreye sokarlar ve Şerif Hüseyin’i devşirerek onun üzerinden sokağa hareketlendirirler ve Cemal Paşa ve benzerlerinin yanlışları da ihanetle birleşince korkunç sonuç kaçınılmaz olur. İngilizlerin oyunu orada tutar.
¥
Arabistan’da Lawrance’i sahneye süren İngilizler, Kürtler arasına da Binbaşı Edward Noel’i salarlar ve Kürt aşiretlerle temas imkanı arar, lakin pabucun pahalı olduğunu görünce Şam’a kaçar. Binbaşı Noel, 7 Nisan 1919’da Musul’dan hareket ederek, 12 Nisan’da Mardin bölgesine gelir. Noel’in görüştüğü aşiret reisleri, kanlarının son damlasına kadar işgalcilere karşı koyacaklarını belirtirler. Malatya’ya kadar giden Noel, halkı etkileyemeyeceğini anlamış, Suriye’ye kaçarak canını zor kurtarmıştır. Türkler ile Kürtler Yavuz’la birlikte etle kemiğe büründüklerinden dolayı propagandalarının tesir sahası sınırlı kalır. Edward Noel de Şerif Hüseyin yerine Kürt bölgesinde başka bir şerif olan Şerif Paşa’yı ikame etmek ve ayartmak istemektedir. Lakin Kürtlerin sadakati bu oyunu bozar. Yavuz ve İdris-i Bitlisi’den beri Kürtler aynı Kürtlerdir ve bugün de Şerif Paşa’nın izinden giderek sadakatini bozanlar Anadolu’nun silkelenişi karşısında çaresiz ve başarısız kalacaklardır. Şekip Arslan nasıl ki sadece Osmanlı’nın canlısına değil ölüsüne bile sadakat beslemişse, Bediüzzaman da aynısını yapmıştır. Kürtlere hitaben “(Kürt devleti kurmak yerine)Hamiyetiniz varsa Osmanlı’yı diriltelim” demiştir. Nasıl Şerif Paşa Kürtleri temsil etmezse, modern Şerif Paşalar veya onun yerine kaim olanlar da Kürtleri temsil edemezler. İşte bugün dünde olduğu gibi yüksek sesle bunu haykıracak İdris-i Bitlisi ve Bediüzzaman’ın izinden giden gerçek Kürtlere ihtiyaç vardır. Kürtlerin Şekip Arslan’ı Bediüzzaman, Arnavutların sadakat timsali Şekip Arslan’ı ise Mehmet Akif Ersoy’dur. Bugün Arnavutların ve Arapların geldikleri nokta ve yaşadığı acılar yeni Şerif Paşa müsveddelerinin temsil ettiği anlayışın sefaletini gösterir. Bir an 25 yıllık kavga sürecinin yaşanmadığını farz edelim. Kürtlerin durumu bundan daha kötü mü olacaktı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.