Hasan Abi dert dinliyor
Bugün köşeyi okurlarımızın dertlerine ayıralım dedim.Gerek imeil yoluylan olsun, gerek postaylan olsun, gerek bizzat elden bırakılanlar olsun, elimden geldiğince mektuplara cevap vermeye çalışacağım.
Acizane, bunu bir adet haline getirip her salı dert dinleyebilirsek ne mutlu bize.
Osmaniye’den Fatih çatık soruyor:
Sevgili Hasan beyciğim, ben kendi çapımda bir işletme sahibiyim.
Şimdiye kadar elli kişi buradan ekmek yiyordu. Ben çalışanlarımdan, çalışanlarım benden memnunduk.
Taa ki, Galatasaray- Fenerbahçe kupa maçına kadar.
O günden sonra işçilerimi üçer beşer atmaya başladım. Hem işletmem, hem ben, hem de çalışanlar zor durumdayız.
Bir gün önce de hanımla çocukları evden attım. Perişan durumdayım.
Lütfen bi çare.
Hasan Abi:
Sevgili arkadaşım. Sen tipik Cüneyt çakır sendromuna yakalanmışsın. Belli ki maçı çok yakından izlemişsin, bulaşmış.
Hiç kendini üzme. Altı hafta dinlenirsen kendiliğinden geçer.
HHH
İzmir, Karşıyaka’dan Sarp Okçugil soruyor:
Muhterem Hasan beyciiim, lafı uzatmayacağım. Ben kendimi bildim bileli CHP’liyim. Efendim, Sayın Deniz Bey bu kafayla giderse ne yapacağız lütfen bir çözüm söyleyiniz.
Hasan Abi:
Muhterem beyefendi. Haksızlık etmeyiniz. Deniz Bey bu kafayla gitmesin de hangi kafayla gitsin?
Ameliyatla kafa değiştirmesi de günümüz itibariyle mümkün değil.
Ayrıca mümkün olsa bile kiminle değiştirecek?
Sayın Başbakanın kafası Deniz Bey’e monte edilse olmaz. Olsa da laf olur, söz olur.
Bence evvela bir kafa bulmak lazım.
Sonra da tabii ki, tıbbın bu mevzuda ilerlemesini beklemekten başka çare yok.
HHH
Ankara, Sıhhiye’den Canan Gülmez soruyor:
Hasan beyciğim, günlerdir gözüme uyku girmiyor. Rüyamda hep bizi kapattıklarını ve başımızı örttüklerini görüyorum. Kan ter içinde yataktan fırlıyorum. N’oolur bi çare söyleyin!
Hasan Abi:
Pek kıymetli Canan hanımefendiciğim. Acizane tespitim, yatarken üstünüzü açık bırakmışsınız. Biraz rüzgar almışsınız.
Yorganı sıkı sıkıya üstünüze örterseniz böyle feci kabuslar görmezsiniz. (Hay Allah benim önerim de örtünmeniz üzerine oldu gördünüz mü? Canınızı sıkmayın, bu en azından bir yorgan. örtmem derseniz siz bilirsiniz.)
HHH
İstanbul, Esenler’den ümmühan Börek soruyor:
Abicim, sizin gazetenin yazarlarından Ahmet Kekeç, köşesindeki fotoğrafında niye öyle asık suratlı?
Vallaha gazeteyi açar açmaz tırsıyorum. öyle sakallı makallı, sanki bana kesecekmiş gibi bakıyor.
Yok muydu şöyle gülümseyen bir resmi?
Hasan Abi:
Sevgili ablacım, o gördüğünüz fotoğraf Ahmet Kekeç’in en gülümseyen resmidir. Hatta resimde kahkaha bile atıyor diyebiliriz.
İsterseniz ciddi bir resmini koyalım da görün. İster misiniz?
HHH
Erzurum’dan Eşref Karamuk soruyor:
Hasan beyefendiciğim, Deniz Baykal ne zaman Başbakan koltuğuna oturacak, bu özlem ne zaman sona erecek?
Hasan Abi:
Muhterem okurum, 23 Nisan’a kadar sabredin.
Zannediyorum, Başbakan Erdoğan bir güzellik yapıp 23 Nisan’da Sayın Baykal’ı bir günlüğüne de olsa Başbakan koltuğuna oturtacak ve bu özlemi sona erdirecektir.
HHH
Kocaelinden Bayram Duman soruyor:
Hasan Bey, benimkisi bir dert değil bir merak.
Hani Ali Atıf Bir vardı. Şimdi ne yapıyor, nerelerde?
çok merak ediyorum.
Hasan Abi:
Sayın okuyucum, Ali Atıf Bir kopyalandı. (Aynı kopya koyun Dolly gibi.)
Şimdi çeşitli gazete, dergi ve televizyonlarda, Ali Atıf Bir, Ali Atıf İki, Ali Atıf üç olarak görev yapıyor.
Elazığ fıkrası
Dün, Aziz üstel Beyefendi’nin köşesinde bir Elazığ fıkrası okudum.
çok hoşuma gitti. Hemen bi tane de benim aklıma geldi.
Durun, unutmadan anlatayım.
Elazığlı bir ‘ağır abi’miz ceketini omuzuna atmış, ağııır ağıır şehrin en işlek caddesinde karşıdan karşıya geçiyor. Ne olduğunu anlamadan otomobilin biri tam gaz geliyor, firene mirene basamadan bu abiye ‘gümmmm!’ diye bir vuruyor, iki seksen uzatıyor.
Şoför panik halde, direksiyonda donup kalmışken, yerdeki abi bozuntuya vermeden ağııır ağıır kalkıyor.
Elinin tersiyle şööyle bir üstünü silkeliyor. Direksiyonda korkudan ‘heykel’ olmuş sürücünün camına gene ağıır ağıır geliyor, eğiliyor.
‘Kardaş kusura bakmayasın. Hele söyle, hasarın neyse ödeyek!’
Erman ile Şansal
Tartışmasız , televizyon dünyamızın fenomen olmuş ikilisidir Şansal ile Erman abiler.
Köşelerinden o haftanın fidbol müsabakalarını, pozisyonlarını, hakem hatalarını yorumlayıp dururlar yıllardır.
Birbirlerine ‘hocam’ diye hitap etmelerine, üsluplarına bayılırım.
‘Erman hoca’ hadiselere ne kadar bodoslama girerse de ‘Şansal Abi’ her zaman ‘mutedil’ duruşunu korur.
Her ikisi de renklilik açısından günümüzün ‘Karagöz- Hacivat’ı gibidirler.
Hep aklıma gelmiştir.
Neden bu renkli ikili bir haber programı yapmazlar?
Siyasetteki pozisyonları, faulleri, hakem hatalarını, obstürüksiyonları, kale önü güzelliklerini bu ikilinin yorumundan dinlesek şahane olmaz mı?
‘Hojam pozisyonu bi daha getirelim. Bak bak bak nasıl da eyyamcılık yapıyor, nasıl da pozisyonu görmezden geliyor. Ben olsam bu Deniz Bey’i ömrübillah siyasetten men ederim, yallah atarım gider.’
‘Aman Erman Hoca, biraz yavaş. Sen de ata ata kimseyi bırakmadın.’
‘Hojam, eline düdük alan ‘ben hakemim’ diye sahaya dalıyor. Sormazlar mı sana gözlüğün nerde diye. Tribünler haksız mı hocam?’
Ne dersiniz?
Vallaha da şu anki haber yorumcularından daha helecanlı, daha renkli bi mevzuya dalmazlar mıydı?
‘Erman ve Şansal’dan haber yorum... Aaaz soonraaa!’