Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Dan Brown’a yeni bir konu

Dan Brown’a yeni bir konu

Modern felsefenin kurucusu ve babası sayılan Descartes’in, genel olarak, gittiği İsveç’te cılız bünyesi sebebiyle soğuktan ve yakalandığı zatürreden öldüğü söylenir. Bu, işin örtbas kısmıdır. Halbuki Der Spiegel dergisinin izini takip etse ,Dan Brown kesinlikle gizemli kitapları için yeni bir malzeme ve zengin bir maden bulabilir. Şayet Gazali’nin izini izleyerek, Descartes’e kadar ulaşırsa, Batı ile Doğu arasındaki gizemli ilişkilerin perdesini kaldırabilir. Der Spiegel üzerinden de gizemli bir biçimde ya da zehirlenerek öldürüldüğünü ortaya koyar. Muhammed Said Ramazan el Buti’nin de naklettiği gibi, özel notları arasında bulunan belgeler, Gazali’den müspet ve metodik şüphe kuramını aldığını ve bununla Batı’da yeni bir çığır açtığını ortaya koymaktadır. Lâkin bu hayatına mâl olur ve hayati bir bedel öder. Batı’nın karanlığını aydınlattığı için peşine düşerler. Doğrudan Galile gibi geri adım attıramazlarsa bile izini İsveç’e kadar sürerek onu orada Kraliçe’nin sarayında bulurlar ve kendilerine göre zehirli fikirlerinden Descartes’i zehirleyerek kurtulurlar. Bürhana bürhanla karşılık veremezlerse de bürhanı hile ve silahla, yani kalleşlikle sustururlar. Bundan dolayı İmam Şafii’ye şöyle bir söz isnat ederler. Ne zaman alimlerle tartışdıysam, onlara galebe çaldım; lâkin cahiller beni hep yendi. Çünkü delil ve kanıt tanımıyorlardı. Bu Mevlana’nın da naklettiği gibi bir başka alanda Peygamberimizin sözünü hatırlatır. Kadınlar akıllı erkekleri alt ederler, lâkin haşin erkekler de kadını yenerler. İşin bir başka boyutunda ise şu vardır: Siz erkek çocuklarını sevin, kız çocukları kendilerini sevdirirler.

Zehirli fikirlerini ortadan kaldırmak için Vatikan, peşinden bir casus rahip gönderir ve bu rahip görevini tam ve bihakkın yapar ve yağdan kıl çeker gibi zehirler, kimse de İsveç’e gelişinin senesinde vefatından şüphelenmez. Dini baskıdan bunalan Descartes, Hollanda’ya yerleşir ve orada da duramayarak İsveç’e gider, lâkin mukadder sonu kendisini orada beklemektedir.
Önceleri Cizvit öğrencisi olan Descartes, ilk dönemde eski edebiyat ve matematik eğitimi alır. 1618-1629 yılları arasında seyahat ederek geçiren Descartes’in bu dönemki hayatı, aynı zamanda bazı görüşlerinin şekillenmesinde çok önemli pay sahibi olur. Gazali de yaklaşık olarak 11 yılını aynı şekilde inziva ve seyahatle geçirmiştir. Felsefeye yönelme tarihi de işte bu dönemin başlarına (1619) rastlar. 1629’da Hollanda’ya göç eden filozof, yeni bir felsefe geliştirmek amacındadır. Hollanda’da kaldığı süre içinde üç defa Fransa’ya -kısa olmak kaydıyla- yolculuk yapar. Bu yolculuklardan birinde Pascal ile tanışır ve ona “boşluk üzerine deney” yapmasını tavsiye eder. Büyük bir değişimin arefesindeki Avrupa’da hayatını sürdüren Descartes, 1633 yılında Galile’nin mahkûm edilmesi üzerine biraz kenara çekilmek istese de, Aristotales yandaşlarının, Fransız Cizvitlerinin ve Hollanda’daki Protestan yöneticilerin şiddetli saldırılarına maruz kalmaktan kaçamaz. Gazali gibi hep münzevi ve yalnız yaşamıştır. 1642 yılında eserleri üniversitelerde okutulması yasaklanır. Gerekçesi ise, “çünkü, bir kere bu felsefe yenidir ve sonra, gençliği eski ve sağlıklı felsefeden uzaklaştırmaktadır...”

1649 yılında Hollanda’dan ayrılan Descartes, Kraliçe Chiristina’nın daveti üzerine İsveç’e yerleşir. Esrarengiz bir biçimde, 11 Şubat 1650’de ölür. Aynen Gazali gibi 50 kusur yaşında vefat etmiştir. Hukukçu, matematikçi, bilim adamı ve filozoftur. Batı düşüncesinin şahikasıdır. 1649 yılından ölümüne kadar, zamanın İsveç Kraliçesi Christina’ya dersler verdi. Descartes bilime ve matematiğe önemli katkılarda bulunmuştur. Optikte yansımanın temel kanununu bulmuştur; geliş açısı gidiş açısına eşittir. Descartes'ın felsefe tarihindeki önemi, kilise odaklı skolastik felsefeyi yıkmasıdır. Descartes'ın çalışmaları “Akılcılık” akımının doğmasına yol açmıştır. Başta Spinoza ve Leibniz olmak üzere eserleri pek çok önemli filozofu etkilemiştir.

Filozofun görüşleri, başta “Düşünüyorum, öyleyse varım” (Cogito ergo sum) istidlali olmak üzere, günümüzde de hâlâ pek çok eserde alıntı olarak bulunabilmektedir. Kimileri tersine çevirerek ‘varım, öyleyse düşünüyorum’ tezini daha sağlam bulsa da, yine de Descartes şüpheciliğini bu yöntemle yıkmıştır. Düşünceleri kendinden sonraki bütün filozofları etkilemiştir. 17 ve 18. yüzyıllarda Descartes'in etkisi kolayca görülebilir. Locke, Hume, Leibniz ve Kant; Descartes'in düşüncesine cevap vermeye çalışmışlardır. Bu bakımdan modern felsefenin babası sayılmaktadır. En önemli iki alanda temayüz etmiştir. Şüpheciliğe farklı bir yaklaşım getirmesi, Batı’nın ufkunu açmış ve onu metodik şüphe ile tanıştırmıştır. Dolayısıyla Metod Üzerine Konuşması, her ne kadar İbni Rüşd’ün Faslu’l makal’ini hatırlatıyorsa, esasında Gazali’nin el Münkiz’u mined’dalal’inden mülhemdir.
Alman yazarlardan Theodor Ebert, yazarın doğumundan 400 yıl kadar sonra şüpheli ölümünü tetkik ederek tarihe yeni bir not düşmüş ve onun da Hazreti Hasan, Ömer Bin Abdulaziz ve Sokrat gibi kahramanlarla aynı şekilde zehirlenerek öldürüldüğünü ortaya koymuştur. Aynı akıbete bir şekilde Makedonyalı İskender ve Napolyon gibi cihangirler de uğramıştır. Şüphesiz Descartes da başka bir açıdan cihangirlerden birisiydi. Napolyon için Helene Adası ne ise, Descartes açısından da İsveç öyle olmuştur. Melcei yani sığınağı olmasını isterken, mezarı haline gelmiştir. Onda şüphe, kesin inanca götüren bir araçtır. Gazali ilimlerin sağlamasını mantıkta görürken, Descartes matematikte görmüş ve her şeyin izahını mekanik olarak yapmıştır. Gazali gibi bir dönem şek içinde kıvranmış ve karlı bir gecede şüphe onu düşünce ihtilaçları içinde yakine çekmiş ve götürmüştür. Gazali’nin Batılı ikizidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi