M. Emin Parlaktürk

M. Emin Parlaktürk

Müslüman Hanımların Dünyalık Hevesleri

Müslüman Hanımların Dünyalık Hevesleri

Bir tarafta açlık sınırında yoksulluk ve sefalet içinde hayat süren Müslüman kadınların yürek yakan acı feryatları… Diğer tarafta lüks ve konforun esiri olmuş, butik ve bujiteri mağazalarından çıkmayan mücevher ve takı tutkunu Müslüman hanımların şen-şakrak şuh çığlıkları… Ve Müslümanların çağımız dünyasındaki iki farklı hayat arasında korkutan ve ürküten uçurum!...

Bunu doğal karşılayanlar, bu durumun sadece çağımızda değil, her dönemde var olduğunu, geçmişte de bunların yaşandığını söyleyebilir. Bu doğrudur da. Hatta, bundan daha fazla uçurumun yaşandığı dönemler de olmuştur. Mesele bu değil. Acaba bunun böyle olması, bunun doğal karşılanması gerektiği sonucunu doğurur mu? Olması gereken nedir? İşte, üzerinde durmak istediğimiz nokta budur.

Şüphesiz, sadece kadına değil, erkek ve kadın olarak insan cinsinin genç-ihtiyar hepsine; altın, gümüş, dünya ziynetleri ve nimetleri sevdirilmiştir (Bkz:Al-i İmran 3/14). Ancak, kadınların ziynet eşyasına ilgi, sevgi ve merakının daha fazla olduğu da bilinen bir gerçektir.  Bu, biraz da yaratılıştan gelen bir özellik olsa gerektir. Çünkü, Allah Rasûlü “Erkeğin ziynetinin sakal, kadınların ziynetinin de altın (ve mücevherat)” olduğunu belirtiyor. Ama bu sevginin ve ihtiyacın sınırı nedir?

Lâfa geldiğinde Hz.Aişe’leri, Hz.Fatıma’ları (R.Anhüma) kendilerine örnek gösteren Müslüman hanımlarımızın bugünkü yaşantıları Peygamber eşleriyle ve hanım sahabelerle ne derece örtüşüyor?  Bizzat Müslüman hanımlarımızla, eş ve kız çocuk sahibi Müslüman erkeklerimizin bunları ciddi olarak düşünmeleri gerekmiyor mu?

Şüphesiz Peygamberin eşleri ve hanım sahabeler de bizim gibi hevesleri olan, zevkleri bulunan, her biri nefis sahibi birer insandılar. Nitekim, Hz. Peygamber Aleyhisselam’ın hanımları da, kendisinden daha fazla dünyalık, daha fazla yiyecek, giyecek ve ziynet eşyası, daha fazla refah ve konfor istemişlerdi. Çünkü onlar, kralların ve devlet başkanlarının hanımlarının gayet lüks bir hayat sürdüklerini, her türlü nimet ve imkan içerisinde olduklarını, refah ve bolluk içinde yüzdüklerini görüyorlar, biliyorlardı.

Emsallerine bakıldığı zaman bu istekler, çok makul, haklı ve normal karşılanabilirdi. Çünkü, Hz. Muhammed aleyhisselam, Mü’minlerin hem Peygamberi(dini lideri) hem de devlet başkanı (siyasi ve askeri lideri) idi. Öyle ise, Hz. Peygamber’in hanımlarının da böyle bir hayat sürmeleri gerekir ve olmalıdır, diye düşünülebilirdi. İşte böyle düşünen eşlerinden bazıları Hz. Peygamber’den elbise, kimisi ziynet eşyası, kimi de daha farklı şeyler talep etmişlerdi.

Ama bu talepler, yaşantısı boyunca sade bir hayat sürmüş, geçici dünyanın ziynetine ve aldatıcı güzelliklerine değer vermeyen Hz.Peygamber’i rahatsız etmişti. O, kendi yaşayışının ve hayat standardının, toplumun hayat standardının üstünde olmasını istemiyor, onlardan biri gibi yaşamak, hatta onlardan daha fazla sıkıntılara göğüs germek, sabrettiğini göstermek istiyordu.

Bu durumu görüp gözeten yüce Allah, sonuçta Rasûlü’nü destekleyen aşağıdaki ayetleri indirdi. Böylece, Hz.Peygamber’in yaşadığı sade ve mütevazı hayata razı olup şeref duydukları halde yaratılıştan taşıdıkları kadınca özelliklerden bazılarının açığa çıkması sonucu diğer kadınlardan etkilenerek dünyalık bir şeyler isteyen eşleri için ayet şöyle sesleniyordu:

"Ey Peygamber! Hanımlarına söyle: Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız gelin, boşanma bedellerinizi verip hepinizi güzellikle salıvereyim. Eğer Allah’ı, Rasûlü’nü ve ahiret yurdunu tercih ediyorsanız, iyi bilin ki Allah, içinizden güzel davrananlara büyük bir mükafat hazırlamıştır." Ahzab 33/28,29).

Bu âyetlerden anlaşıldığına göre Hz.Peygamber’in hanımları için iki seçenek vardı:

1-Ya Allah ve Resûlü’nü seçip içinde bulundukları hayat tarzına razı olacaklar ve sıkıntılara katlanacaklar,

2-Ya da dünyalık, lüks ve konfor istiyorlarsa Rasulullah’tan ayrılıp istedikleri gibi hayat süreceklerdi.

Bu âyet indikten sonra Hz. Peygamber aleyhisselam, önce bu talepleri seslendirenlerden biri olarak Hz. Aişe validemizden işe başlamış ve ona şöyle demiştir:

"Kuşkusuz sana bir emir hatırlatıyor ve arzu ediyorum ki, anne ve babana danışmadan bu konuda acele etmeyesin." Hz. Aişe de: "Ey Allah’ın elçisi! Nedir o emir? deyince, Hz. Peygamber ona bu ayeti okumuştur. Bunun üzerine Hz. Aişe: "Anne ve babama bu konuda mı danışacağım! Hayır, ben Allah’ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu tercih ediyorum" demiştir. Ardından diğer hanımları da hiç tereddüt etmeden aynı tercihte bulunmuşlardır. (Geniş bilgi için bkz:İbn Kesir,Tefsir, III, 480.)

Çağdaş Müslüman hanımlarımızın önündeki seçenekler, dün olduğu gibi bugün de değişmemiştir. Tercihimiz, dünyadaki ve ahretteki konumumuzu tayin edecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
M. Emin Parlaktürk Arşivi