Tecrübeyi analiz etmek
“Büyük sözü dinle!..”
Büyüme çağında çok sık duyduğumuz ikazlardan birini hatırladınız mı? Ne zaman kendi fikrimizi, kendi düşüncemizi, kendi kanaatimizi söylemeye kalksak, bu sözle susturulurduk:
“Büyük sözü dinle!”
Ne zaman itiraz edecek olsak, yine aynı söz karşımıza çıkardı: “Büyük sözü dinle!”
Ne tuhaf değil mi sevgili dostlarım, Sadrazam Çandarlı Halil Paşa da, Sultan İkinci Mehmed’i (geleceğin Fatih’i) böyle azarlamıştı: “Büyük sözü dinle!..”
Genç Padişah Sultan İkinci Mehmed Bizans’ı fethetmek istiyor, fakat Çandarlı bunu başaramayacağını düşündüğü için önünü kesiyordu: “Büyük sözü dinle!”
Bunun anlamı şuydu: “Sen çocuksun, tecrübesizsin; buna karşılık ben yaşlıyım, tecrübeliyim. Ne diyorsam onu yapmalısın.”
Sultan İkinci Mehmed, çocuk yaştaydı (yirmisinde), Sadrazamı Çandarlı Halil Paşa ise yetmişini geçkindi. Atadan görme “devletlü”ydü. O da çocuk yaşta devlet hizmetine girmiş, saçını-sakalını devlet hizmetinde ağartmış, Sultan İkinci Murad gibi dirayetli bir padişahın sadrazamlığını yıllar boyu yapmıştı. Müthiş bir tecrübe ve bilgi birikimine sahipti.
Genç ve kendisine kıyasla deneyimsiz Padişah’ın Bizans’ın fethine ilişkin iddialarını duyunca soluğu Padişah’ın huzurunda almış ve onu deneyimlerini öne sürerek engellemeye çalışmıştı.
Çünkü haklı olduğuna inanıyordu. Tecrübeleri bunu söylüyordu. Ona göre Padişah zamansız bir işe kalkışmıştı. Onun ve Osmanlı’nın iyiliği için gencecik Padişah’ı bu maceradan vaz geçirecekti...
O kadar uğraştı ki, sonunda kellesinden oldu. Aslında Çandarlı onca tecrübesine rağmen bu kez yanılıyordu. Tecrübelerini günün gelişmeleriyle buluşturamamış, Padişah’ın dirayetini ve kararlılığını kavrayamamıştı.
Dümdüz bir mantık kullanıyor, “Bundan daha deneyimli, daha dirayetli padişahlar Bizans’ı feth edemedilerse, bu hiç fethedemez” diye düşünüyordu.
Öte yandan Molla Ak Şemseddin de yaşlı ve deneyimli biriydi. Sultan İkinci Mehmed’in Bizans’ı feth edeceğine yürekten inanıyor, “Daha önceki padişahların başaramadığını ben gencecik yaşımda (Sultan İkinci Mehmed) nasıl başaracağım?” diye soran Sultan Mehmed’e, şu cevabı veriyordu:
“Senden öncekiler ham meyveyi olgunlaştırdılar, sana koparmak düşüyor. Hem senin adın Mehmed; Muhammed Peygamber’in (sav) fetih müjdesini, adaşı (Sultan Mehmed) gerçekleştirecektir!”
Bu müthiş motivasyonla, Sultan İkinci Mehmed Bizans’ı fethetti ve hakkıyla “Fatih” oldu.
Bir tecrübe (Çandarlı) yanılırken, diğeri (Ak Şemsüddin) isabet kaydetmişti. Bunun sebebi, Ak Şemseddin’in tecrübelerini günle buluşturup analiz etmesi ve Sultan İkinci Mehmed’in diğerlerinden “fark”ını kavramasıydı.
Çandarlı ise bunu kavrayamamış, deneyimlerini güncel gelişmelerle buluşturamamıştı. Bu yüzden tavsiyeleri “Büyük sözü dinle” dayatmasıyla sınırlı kalıyordu. (Tıpkı büyüklerimizin gençlere yaptığı gibi)...
Büyüğe saygı göstermek, görüş ve tavsiyelerini dikkate almak başkadır, salt “yaşlı” olduğu için körü körüne itaat etmek başkadır. Bizim büyükler genelde “mutlak itaat” isterler, sorgulanmaktan da hiç hoşlanmazlar.
Bir konferansımdan sonra çekine çekine yanıma gelen bir genç kız, Vakit okuduğunu, yazılarımı kaçırmadığını söyledikten sonra, derdini açtı: Annesiyle babası ilkokulu bile bitirmemiş olmalarına rağmen, kendi doğruları dışında doğru tanımayan tiplermiş. Tabii her türlü tartışmaya da sımsıkı kapalıymışlar. Her istediklerini yapmasını, her konuda kendilerine itaat etmesini istiyorlarmış. Bu bağlamda, amcasının oğluyla evlenmesine karar vermişler. Karşı çıkınca da “Büyük sözü dinlemeyenin akıbeti” konusunda bir sürü şey anlatıp cehennemle korkutmuşlar: “Anne-babaya isyan olmaz, biz senin iyiliğini düşünüyoruz, sözümüzü dinlemezsen, cehennemde cayır cayır yanarsın!”
Genç kıza, Sultan İkinci Bayezit’le oğlu Yavuz Sultan Selim’in hikâyesini anlattım...
İkinci Bayezit, Şah İsmail’in “babacığım” diye başlayan mektuplarına kanıp Şah’ın siyasi emellerle Anadolu’ya sarkmasına aldırmamış, fakat Trabzon’da bulunan oğlu Şehzâde Selim bundan müthiş bir rahatsızlık duymuştu.
Babasına gerçekleri anlatmak istediyse de başaramadı. Ne de olsa Bayezit yaşlı ve tecrübeli, Selim ise genç ve tecrübesizdi. Şah İsmail ise, etkisini Anadolu içlerine doğru genişletiyordu. Selim baktı ki olacak gibi değil, Anadolu elden gidiyor, ordu toplayıp babasının karşısına dikildi: “Ya padişah gibi padişah ol, ya da bizi padişah yap!..”
Akıbet babasını yendi, Padişah oldu ve Şah İsmail’e haddini bildirdi. Daha sonra o da Mısır Sultanı Kansu Gavri’ye “babacığım” diye mektuplar yazmaya başladı. Gerçekten ihtiyar Kansu Gavri’ye hürmet duyuyordu, ama bu hürmet, zamanı geldiğinde Mısır Seferi’ne çıkmasını engellemedi. Kansu Gavri bunu hatırlatıp “İnsan ‘baba’ dediği adamın üzerine gider mi?” diye sorunca da, şu şahane cevabı verdi: “Doğru hedefimizin önüne öz babamız dikildiğinde, ona dahi karşı çıktığımızı bilmiyor musunuz?”
Sevgili gençler! Anne-babanıza ve sair büyüklerinize isyan edin demek istemiyorum. Onlara sevginizi, saygınızı her zaman gösterin. Tecrübelerine değer verin ve yararlanmaya çalışın. Unutmayın ki, “Yaşlıların tuğla parçasında gördüklerini gençler aynada bile göremezler.”
Bununla birlikte kendi hayatınıza ilişkin kararlarda fikrinizi açıkça söyleyin. Bunun anne-babaya itaatsizlikle ilgisi yok. Cennet ve Cehennem ise Allah’ın takdirindedir, kimse karışamaz.
Gerçekten de bazı anne babalar son derece “dayatmacı” olabiliyorlar. Çocuğun eğitim düzeyi ne olursa olsun kendi dediklerinin olmasını istiyorlar ve kendi rahatları için “denk” olmayan bazı evlilikler plânlayabiliyorlar.
Özellikle evlilik kararı konusunda, gençlerden pek çok şikayet aldığımı belirtmeliyim. Ama çekişmek ve didişmek çare değildir. Ancak konuşarak aile içi problemlerimizi aşabiliriz.
Malum: İnsanlar konuşa konuşa anlaşır!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.