Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Madem bu noktaya gelecektiniz...

Madem bu noktaya gelecektiniz...

Elbette bir komünist örgüt çıkıp, ‘AKP’yi istemiyoruz’ mitingi düzenleyebilir. Bunu, ‘demokrasinin gereği’ türünden, zaten olması gereken bir gerekçeyle meşrulaştırmak adına söylemiyorum.

Böyle olmalıdır.

Bir komünist örgütün AKP’yi ya da meşrebinize göre AK Parti’yi tercihe şayan bulması beklenmemeli.

Biz de beklemiyoruz.

Fakat, örneğimizdeki ‘komünist örgüt’, kendisini sadece ‘siyasal karşıtlık’ temelinde örgütlemek istemiyor... İstemediği ‘şey’e karşı ‘içeri’den bir pozisyon alıyor ve muhtemelen birilerinden ‘anlayış’ bekliyor.

Ne demek istiyorum?

Bunu birazdan açmaya çalışacağım.

Pazar günü, Kadıköy meydanında ‘AKP’yi istemiyoruz’ mitingi yapan komünist örgütün tam ismi ‘Türkiye Komünist Partisi.’

Bu örgütün başında, zaman zaman antiemperyalist çıkışlar yapan, ama esasta neyi savunduğunu, bize nasıl ‘paylaşılabilir’ bir dünya vaat ettiğini bilmediğimiz Aydemir Güler diye biri var.

İşbu Aydemir Güler’in, İstiklal Marşı’mızın yazarı Mehmet Akif Ersoy’un torunu olduğu söyleniyor.

Böyle midir, bilmiyorum.

Mehmet Akif’le hangi dereceden ‘akrabalık bağı’ bulunduğunu, muhtemelen şu sıralarda konu sıkıntısından kıvranan Soner Yalçın kardeşimiz yazacaktır.

Bence bunun bir önemi yok.

İlle de, dedesi Mehmet Akif’in hassasiyetlerine sahip çıkması gerekmez.

Biz onu Aydemir Güler olarak tanıdık, sevdik ve bağrımıza bastık.

Bazı gazeteler, ‘Mehmet Akif’in torunu, mitinginde İstiklal Marşı’nı okutmadı’ şeklinde haberler yaptılar; yani torun Güler’in karşısına dede Ersoy’u dikerek, ufaktan bir ‘yazıklar olsun’ durumu yarattılar ama, bence bunun da bir önemi yok.

Muhtemeldir ki, Aydemir Güler dedesiyle, dedesinin yazdığı İstiklal Marşı’yla, İstiklal Marşı’nın temsil ettiği değer tercihleriyle ödeştikten sonra bu yola girdi.

Aferin ona...

Zaten bunu konuşmasında kendisi de teyit ediyor; AKP’nin 12 Eylül’ün uzantısı bir parti olduğunu, Türkiye’de çok sayıda Kur’an Kursu bulunduğunu, dolayısıyla Kur’an kurslarıyla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da kapatılması gerektiğini, imamlara verilen maaşın işçi emeklilerine verilmesi durumunda işlerin daha da düzeleceğini söylüyor.

Hayır, bunları söylemesini de eleştirmiyorum.

Bir komünist böyle düşünebilir.

Fakat, örneğimizdeki komünist (ve bu komünistin önderlik ettiği örgüt), nedense, (iktidara karşı) ‘çevre’den bakarak değil, ‘içeri’den bakarak, içerinin hassasiyetlerini gözeterek pozisyon alıyor.

üstelik, ideolojik ve siyasal olarak dayanması gereken ‘çevre’nin özgürlük taleplerini (Aydemir Bey’in başörtüsü konusundaki beyanatlarını hatırlayalım), yine ‘içeri’ye ait argümanları kullanarak yok sayıyor.

Daha da açık söylemek gerekirse...

Bugün Türkiye’de ‘statüko’ tabir edilen siyasi merkez neyi savunuyorsa, kendisini statüko dışında konuşlandırması gereken Türkiye Komünist Partisi de onu savunuyor.

İnsanın, ‘Madem böyleydiniz, neden yıllarca kendinizi gizlediniz, neden pisi pisine yeraltlarında heba oldunuz? Madem sonunda bu noktaya gelecektiniz, neden resmi TKP’nin ve Yunus Nadi’nin eteğine yapışmadınız da, yıllarca mahpuslarda çürümeyi göze aldınız?’ diyesi geliyor.

Sahi, neden Aydemir Bey?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi