Büyükanıt üniformayı çıkartmalı mı?
Aktüel tartışma konumuz şu: Kara harekatının sona erdirilmesinde ABD’nin baskısı rol oynadı mı? Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın cevabı çok kesin: ‘Kesinlikle hayır, ispatlayın üniformamı çıkarırım.’
Bu üniforma işine geleceğiz ama önce şunun altını çizelim; Kara harekatı, Türkiye’nin ABD ile işbirliği halinde gerçekleştirdiği bir operasyondur. O nedenle, Irak’a giriş ve çıkış tarihi hepimiz için sürpriz oldu ama harekata karar verenler, takvimi baştan belirlemişlerdi.
Yani, Türkiye de ABD de harekatın süresini biliyordu. Ayrıca, ABD’nin Zap Vadisi’nde konuşlanan 400-500 dolayındaki terörist grupla ilgili verdiği istihbarat bilgisinin, harekatın birkaç gün öne çekilmesine yol açtığını da söyleyebilirim.
Bu arada, başlangıçta haberdar olmasa da sona doğru Irak yönetimi, dolayısıyla Mesud Barzani’nin de dönüş takvimini öğrendiğini söylemek abartılı olmaz. Sanıyorum, Beyaz Saray, Irak’ı operasyon konusunda bilgilendirmiş.
Ne var ki, hem ABD hem Irak, bu süreçte Türkiye kadar ciddi olamadı. Harekat takvimini, bölgesel hesaplara ve iç siyasete malzeme yaptılar.
Bizi keklediler
Operasyon sürerken Meclis kulisinde sıkıştırdığım Başbakan Yardımcısı Cemil çiçek’e ısrarla sormama rağmen, ‘Ne zaman dönmemiz gerekiyorsa o zaman döneriz’ lafından öte cevap alamadım.
Harekatın başarısı açısından doğrusu, gizliliğin korunmasıydı. Yöneticilerin, bu konuda duyarlı davranmasının kendi içinde tutarlılığı vardır.
Ama ne oldu? ABD Savunma Bakanı Robert Gates, 27 Şubat günü Türkiye’ye gelmeden önce Hindistan’da yaptığı açıklamada, Türkiye’nin 1-2 hafta içinde Irak’tan çıkması gerektiğini söyledi. Yetmedi, 28 Şubat günü Ankara ziyareti sırasında benzer görüşleri içeren açıklamalar yaptı.
Oysa, o tarihte Gates, dönüş tarihini biliyordu. Dünyaya, Türk askerinin Irak’tan çekilmesini kendilerinin sağladığı mesajını vermek istedi. Ve başardı da... Hatta, ABD’ye dönerken uçakta ‘Türkiye mesajı aldı mı?’ sorularına şu karşılığı verdi: ‘Aldılar, çünkü dört kez söyledik...’
Aynı şekilde Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’nin 29 Şubat sabahı, Türk askerinin Irak’tan çekildiği haberini ilk olarak dünyaya duyurmasını nasıl açıklamalıyız? Zebari de tıpkı Gates gibi hem içeriye hem dışarıya oynadı. Demek istedi ki, ABD ile ilişkiler yolunda ve bizi Türkiye’ye satmadı! Her şey yolunda!
Şimdi daha iyi anlıyoruz ki, Gates’le görüştükten sonra ‘Kısa süre izafi bir kavram, bu bazen bir gün bazen bir yıl olabilir’ diyen Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın bu sözleri, biraz da Gates’e duyulan öfkenin yansıması.
Maalesef, oyunun en safı, biz olduk. Amiyane tabirle, beni bağışlayın, bizi resmen keklediler. Onlar milli gururumuz üzerinde sörf yaptılar, bize de sözümüz yadigar kaldı.
Geç dönebilirdik
Eğer müttefikleriniz oyun bozanlık yaptılarsa, siz de misilleme yapabilirdiniz. Mesela, dönüş tarihini Gates’in Ankara’dan ayrılmasından hemen sonrasına denk gelen 29 Şubat değil 3 Mart’a uzatabilirdiniz. Veya bir süre daha sınırda birliklerimizi bekleterek diplomatik açıdan meydan okuyabilirdiniz.
Uluslararası ilişkilerde bazen ‘Kardak Krizi’nde olduğu gibi efelenmelere ihtiyaç vardır. Doğruluğu tartışılır ama; Böylece hem rakibinize dişinizi gösterir hem de içeride milli gururu bir nebze okşamış olurdunuz.
Bazen imaj, her şeydir.
İletişim sorunu
Bunun için devletin zirvesinde bütünlük ve güçlü iletişim kurulması zorunludur. Her ne kadar başbakanlık ve genelkurmaydan yapılan açıklamalarda, ‘hiçbir aksaklık yoktur’ dense de görünen köy kılavuz istemez.
üzülerek belirtmeliyim; ABD’nin Irak’ı bilgilendirdiği kadar, Genelkurmay, Başbakanlık ile aynı güçlü diyalogu kurmamıştır. Büyükanıt’ın belirttiği gibi Başbakanlık askerlerimizin dönüş takviminden haberdardı ama son birliklerin topraklarımıza girdiğinden ne ölçüde bilgi sahibiydi çok emin değilim.
Acaba, son birliklerin yurda girişini, Büyükanıt’ın ‘Başbakan her ayrıntıyı bilmeyebilir’ açıklaması kapsamında mı değerlendirmek gerekir? Eğer öyleyse, bu, bir ayrıntı değildir. Stratejik olarak son nokta birlikte konmalıydı.
Dönüş 24 Şubat’ta başladı
Kaldı ki, askerlerimiz, 24 Şubat akşamı ufak ufak çekilmeye başlamıştı bile. Hürriyet Gazetesi, 25 Şubat’ta bu gelişmeyi ‘İlk birlik döndü’ ara başlığıyla duyurdu: ‘Kuzey Irak’a giren bir askeri birlik dün akşam çukurca’nın üzümlü Köyü’nden yurda döndü. Kar elbiseli askerleri taşıyan 100 araçlık konvoy saat 19.00 sıralarında çukurca’daki 3. Sınır Jandarma Taktik Alay Komutanlığı’na geldi. 3 gün sonra dönen askerlerin morallerinin oldukça yüksek olduğu gözlendi.’
Sanıyorum, bu bilgi, gece geç saatlerde yazıişlerine ulaştığı için haberin sonuna eklenmiş ama dönüşün işareti olarak görülmemişti.
çünkü, bu haber, 25 Şubat’ta gazetenin manşetinde ‘İstikamet Kandil’, haberin devamının yer aldığı 16. sayfada ise ‘Kandil Yürüyüşü’ şeklinde verildi. Hürriyet, 26 Şubat’ta sürmanşetten ‘Kandil Dağı Tutuldu’ manşetiyle gaza devam etti. Aynı günlerde Mehmet Ali Birand da Kanal D’de Kandil yürüyüşünü sürdürdü. Oysa, Büyükanıt’ın açıkladığı gibi harekatın Kandil’le hiçbir ilgisi yoktu ve dönüş yolculuğu aslında başlamıştı.
Kaldı ki, Kandil dediğiniz yer, sınırımıza kuş uçuşu yaklaşık 90 kilometre mesafede. Kara yoluyla 100 kilometreyi geçiyor. Harekatın büyük ölçüde yaya olarak yapıldığını dikkate alırsanız, gerisini siz hesaplayın. Hesaptan, kitaptan ve coğrafyadan nasibini almamış olanlar toplumu sürekli yanlış bilgilendirdiler.
Başkaları yediği dayağı bile kendi lehlerine çevirirken Türkiye, yakın tarihin en büyük operasyonundan hırpalanarak çıktı.
çuval krizindeki gibi milli duyguların incinmesine yol açmak da ‘ABD talimatı’ iddiası kadar vahim değil midir?