Nasreddin Hoca ve Noel Baba
Nasreddin Hoca gerçektir...
Noel Baba masal...
Nasreddin Hoca yılın her günü gündemdedir...
Noel Baba sadece yıldan yıla gündeme gelir.
Nasreddin Hoca, “Parayı veren düdüğü çalar” der, hak ederek kazanmayı öğretir...
Noel Baba hak ederek kazanmayı değil, oturarak kazanmayı bekleyen lotaryacı zihniyetin ürünüdür.
Nasreddin Hoca bindiği dalı kesmek suretiyle yalnızca kendine zarar verir...
Noel Baba yıllar boyu çam ağaçlarının toplu katliamına sebep olur.
Nasreddin Hoca hayvanlara karşı şefkatiyle, kızağını geyiklere çektiren Noel Baba ise hayvanlara eziyetiyle bilinir...
Nasreddin Hoca engin zekâsıyla, Noel Baba kaynağı belirsiz servetiyle yaşar...
¥
Bazı karşılaştırmalar sevgili okurlarımdan birine ait. Aslında belki böyle karşılaştırmalar yapmamak gerekiyor. Çünkü her iki figür de ayrı dünyalara ait. Dünyalar farklı olunca, yüklenen misyon da farklı oluyor. Yine de herhangi bir vesile ile hediyeleşmek çok güzel...
Batı dünyası, biliyorsunuz “menfaat” eksenlidir. Almadan vermez. Bu yapıları atasözlerine de yansır. Mesela, “Sırtımı kaşırsan sırtını kaşırım” şeklinde bir atasözleri vardır.
Bizim dünyamızda ise hediyeleşmek sünnettir. Peygamber Efendimiz’in önerisidir. Karşılık beklemeden vermek sevgiyi ve ilgiyi diri tutar. Ama “hediye” pahalı olmamalı, bu “sevgi iletişimi” bir “statü göstergesi”ne dönüşmemelidir.
Yerine göre, özel bir günde söylenecek özel bir söz, bir takdir ifadesi, sevgi katkılı bir davranış, ya da sıcacık bir gülümseme en güzel hediye olabilir. İnanç sistemimiz o kadar engin ve zengindir ki, sıcak bir gülümsemeyi bir nevi “hediye” saymıştır... Üstelik “Sadaka” hükmü verdiği için de (Hadis: Mü’minin mü’mine gülümsemesi ibadettir) sevaba dönüştürmüştür.
Bu bakımdan, Osmanlı geleneğinde hediyeleşmek yaygın bir anlayıştır.
Batı dünyası ise “menfaat” hesabına dayandığı için, hediyeleşme anlayışı yoktu.
“Noel Baba” denen figür, işte bu açığı kapatmak üzere üretildi. Yani, hediyeleşme alışkanlığı olmayan Avrupa, Noel Baba figürü sayesinde hediyeleşmeyi öğrendi.
Bu bakımdan eleştirmeye gerek yok... Çünkü her toplum kendi ihtiyacını üretir. Ama eğer bir toplumun kendine has şartlarda ürettiği figür, allanıp pullanarak başka toplumlara ihraç edilmişse, orada mutlaka ya “ticari ihtiras”, ya da “kültürel baskı” aranmalıdır...
Tabii o figürü kabullenen toplumlarda da “kültürel arıza” aramak lâzım gelir.
Bizim dindar camia, Hıristiyan âleminin Noel Baba eksenli olarak geliştirdiği ritüelleri eleştireceğine, kendi kültürel arızalarımızın kaynaklarını tahlile yönelseydi, eminim daha hayırlı bir iş yapmış olurdu... Kuşkusuz daha kalıcı etkiler de bırakırdı.
Ama biz yıllardır Noel Baba figürü ekseninde oluşturulan alışkanlığı yargılıyoruz.
Çam süsleme âdetiyle dalga geçiyoruz... Yılbaşında çam süsleyenlere “Ağaç katilleri” muamelesi yapıyoruz. (Bu eleştirilerin tek faydası, canlı çam yerine plastik çam üretilmesi olmuştur).
Onun yerine kendimizi sorgulamamız lâzım. Şunu sormamız gerekiyor: Hayatı “dua ve ubudiyet (kulluk)” üzerine kuran ve istikametini “doğruluk” olarak belirleyen Müslümanın dünyasında, “eğlence” ihtiyacı ile “kandırma-aldatma” (Noel Baba gelecek diye çocuklar yüzyıllardır kandırılıyor) anlayışının ürettiği Noel Baba figürü ne arıyor?
Hangi zaaflarımız ve boşluklarımız yüzünden bunları dünyamıza aldık?
¥
Önce Batı’nın kılığı...
Sonra alfabesi...
Sonra hukuku...
Sonra saati, takvimi...
Derken, Noel Babası...
¥
Takvimini alırsanız, o takvimdeki özel günleri reddedemezsiniz.
Anneler Günü o takvimle gelir...
Babalar Günü o takvimle gelir...
Sevgililer Günü o takvimle gelir...
Zaman içinde alışkanlıklarınız değişir... Nihayet hayat, “Dua ve ubudiyet” olmaktan çıkıp “eğlence”ye dönüşür.
Artık vur patlasın, çal oynasın!
Hadi iyi yıllar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.