Ergenekondan çıkmamız yakın!
20. yüzyılın Türkiyesini belirleyen mağlubiyet ideolojisinin sonu geldi. Bunu 2007 başında yayınladığımız kitapta uzun uzun izah ettik. Türkiye, 20. Yüzyılın başlarında, o zamanki dünya hâkimi İngiltere’nin çizdiği dünya düzeninin kabulleri çerçevesinde yeniden oluşturuldu.
Millî Mücadele’yi zafere götüren 1. Meclis Türkiye için çizilen bu dar kalıpları kabule yanaşmadı. Bunun üzerine Meclis feshedildi, alelacele seçimlere gidildi ve Reis’in listesi bir kişi hariç milletvekili oldu. Lozan’ı herşeye rağmen kabul eden işte bu tayinen gelen Meclis’tir. Türkiye için yenilir yutulur olmayan bu kabuller ideolojileştirilerek halka benimsetilmeye çalışıldı.
Batılı büyük devletler, Türkiye’nin Cumhuriyet’ten sonra büyük devlet statüsünden çıktığını, bu yüzden bu küçük devlete büyükelçi atamanın diplomatik teamüllerle bağdaşmayacağına hükmettiler. Bu konu ancak 1930’larda normalleşti.
Mağlubiyeti galibiyet gibi sunan ideolojik hap öncelikle Millî Eğitim, sonra da kitle iletişim araçları kullanılarak millete yutturuldu ve biz 20. Yüzyıldaki dönüşümümüzü buna göre normal, hatta mükemmel sandık. Mağlubiyetlerimizi, galibiyet gibi görmeye başladık.
Osmanlı’nın en son Abdülhamid döneminde, bölgemizde ve dünyada oynadığı ağırlıklı rol terk edildi, tamamen pasif bir döneme girildi. Şimdi bazıları hemen itiraz edecek. Cumhuriyetin ilk döneminde tam bağımsız dış politika izlendiğini, bütün dünyanın Türkiye’yi takdir ettiğini, İngiltere Kıralının bile Atatürk’ü ziyarete geldiğini iddia edecek.
Türkiye’nin Cumhuriyet’ten sonra takip ettiği dış siyaset şöyle özetlenebilir: Mustafa Kemal, gerek Millî Mücadele sırasında, gerekse sonrasında İngiliz menfaatleriyle asla çatışmadı, Lozan’da Boğazlar konusunda dahi İngilizlerin tezine yakın bir görüşü benimsedi, Musul konusunda da 1926’da İngilizlerden yana bir çözümü kabul etti. “Mustafa Kemal’in Türkiye’yi batılılaştırma çabaları, aynı zamanda bir dış güvenlik sorunu olarak da görülebilir. Batı kendisine benzeyen ve toprakça da küçülmüş sürekli bir tehdit unsuru olarak görmeyebileceği bir Türkiye’yle bir arada yaşamayı kabul edecektir.” (Prof. Dr. Ömer Kürkçüoğlu: Türk İngiliz İlişkileri 1919-1926).
Bunun anlamı şudur, Türkiye resmî ideolojisini dış baskıyla, büyük düşman korkusuyla oluşturmuştur...
20. Yüzyılın başındaki dünya ile bugünün dünyası aynı zeminde değildir. 2. Dünya Harbinden sonra dünya Soğuk Harbi yaşamış, Sovyet bloğunun çöktüğünü görmüştür. Şimdi ABD’nin tek merkezli hakimiyet dönemini yaşamaktadır. Bu dönemin sonu ne zaman gelecek? Bunu şu anda kestirmek mümkün değil. Türkiye bu dönemde önce mağlubiyet ideolojisi mantığı çerçevesinde bir siyaset takip etmiş, 28 Şubat girdabına düşmüştür. Şimdi ise, bugünün şartlarına uygun esnek ve hareketli bir siyaset takip etmektedir. Bu yeni siyasetin devamından başka çare yoktur, çünkü mağlubiyet ideolojisi ile varılacak bir yer yoktur. Bu yüzden yönetimin eskimiş ideolojik gerekçelerle engellenmesi devrinin sonuna gelinmiştir.
“Ergenekonculuk” olarak adlandırılan yapılanmalar, Türkiye’nin 20. Yüzyıl şartlarında, değişmeden varlığını sürdürebileceği tasavvuruna dayanmaktadır. Büyük düşmanın Lozan ve sonrasındaki dayatmalarına uygun ideolojik yapının sürdürülmesi, sadece iç kabullerle olabilecek bir şey olsa idi, bu belki mümkündü. Türkiye’nin savaş sonrası ideolojisine son fiili dış destek muhtemelen İsrail ağırlıklı olarak 28 Şubat döneminde verilmiştir. Türkiye’nin geleneksel yönetim oligarşisi bu destekten umutlanarak daha ötesini elde etmek için bir takım arayışlara girmiştir. Bu arayışların her şeye rağmen sonuçsuz kaldığını bugün rahatlıkla görüyoruz.
Türkiye’de görünür bir değişim yaşanıyor. Ezberler bozuluyor, kafalar karışıyor, zihinler allakbullak oluyor. Bütün bunlar yeni zamanın yeni şartlarına uyumsuzluk belirtilerinden başka bir şey değil. Türkiye ergenekondan çıkacak, bugünün dünyasında oynaması gereken rolü oynayacak. Bunun için sadece mahkemelere düşmüş ergenekonun bir an evvel hesabının görülmesi kifayetli olmaz, ona alt yapı sağlayan mekanizmaların da tasfiyesi gerekir.
Dünün Türkiyesi ile gecikmiş olan hesaplaşma kısa süre içinde, hızlandırılmış şekilde icra edilmek zorunda kalınıyor. Yeni bir Türkiye’nin doğum sancılarının bu hesaplaşmanın tedirginliklerine karıştığı hissediliyor.
Ergenekondan çıkmamız yakın!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.