İslâm-Hıristiyanlık köprüsü
Haçlılar döneminde İslâm-Musevilik köprüsü vardı, modern dönemlerde ise bunun yerini Musevi-Hıristiyan ittifakı aldı ve bu ittifak da dünyayı gerilime soktu ve küresel barışı kilitledi. Bunun bir sonucu olarak Hıristiyan Siyonistler tabirini görüyoruz. Bunlar barışın önündeki temel engellerden birisini teşkil ediyorlar. Kudüs’ün ve Mescid-i Aksa’nın İsrail’in tabiî ve dinî hakkı olduğunu ve buradaki işgalci statünün ebedileştirilmesi gerektiğini savunuyorlar. İşte bu, yüzlerce Müslüman kanaat önderinin Hıristiyanlık âlemine ve ileri gelenlerine yazdıkları mektupta ifade edildiği gibi dünya nüfusunun kahiri ekserisinin buluşmasına engel teşkil ediyor. 3 milyarlık kitleyi kilitliyor. Köprüleri duvar haline getiriyor.
Buna mukabil, Batı’da filizlenmekte olan yeni bir akım var. Bu akım Musevi-Hıristiyan ittifakı yerine İslâm-Hıristiyan ittifakını tesis etmeye çalışıyor. Gelecekte barış olacaksa herhalde bu barışa damgasını işte bu ittifak vuracaktır. Bu akımın önde gelenlerinden birisi Yahudi bir baba ile Hıristiyan bir anneden doğma Michael Wolfe isimli bir muhtedidir. 1991 yılında hacca giden bu araştırmacı ve film yapımcısı zat İslâm hakkında belgesel filmler de yapmış. ‘Amerikan İslâm milletinin’ doğduğuna tanıklık ediyor. Kendisi hakkında hem Beyan dergisinin geçmiş sayılarında, hem de Yeni Asya’nın geçmiş nüshalarında bahislerim oldu. Wolfe’un hazırlamış olduğu belgesel filimde Karen Armstong da Batı’da yanlış anlaşılan cihad kavramını tashih ediyor. İslâm’da cihad kavramını aslına uygun olarak ifade ediyor. Cihadın düşmanlık değil, düşmanlığa karşı nefsi ve meşru müdafaa olduğunu beyan ediyor. Bu bağlamda, cihad-ı Ekber ile cihad-ı asgara da temas ediyor.
Peygamberimiz hakkında biyografik bir kitabı da olan Karen Armstrong İstanbul’da (8-9 Aralık 2007) akdedilen İslamofobya Konferansı’nın davetlileri arasındaydı. Bu konferans sırasında da mealiftihar bir biçimde ‘Benim cihadım İslâmfobyaya karşı mücadele etmektir’ dedi. Yine ilgi odağı oldu. Şöyle dersek herhalde mübalağa etmiş olmayız: Konferansın iki yıldızı ve iki ilgi odağı vardı. Bunlardan birisi Karen Armstrong diğeri de William Baker.
***
Bu ikisi de aynı damarı temsil ediyorlar. Bunlar, aynen Necaşi’nin zatında temessül eden Müslüman İsevi tanımına uygun isimler. Amr İbnu’l As’ın hicret eden Müslümanları teslim almak için gittiği Habeşiştan’da Müslümanları dinledikten sonra Necaşi ‘sizinle bizim aramızdaki ancak kıl kadar fark var’ demişti. William Baker da aslında son kitabında bu farkı ya da yakınlığı anlatıyor. Vefatında da Müslümanlar Necaşi’nin gıyabında cenaze namazını kılmışlardı. Tarihte, Müslüman olmadığı halde İslâma hizmet eden ve kol kanat geren hakkaniyet sahibi insanlar vardır. Bunlardan birisi Peygamberimizin amcası Ebu Talip ve diğeri Necaşi’dir.
Wolfe gibilerden sonra Anglikan Kilisesi bayan papazları arasında olan Ann Holmes Redding de bu kervana katılanlardan. Ann Holmes Redding’in (55) öyküsüne yer veren Seattle Times gazetesi, “Kendisi önce siyah başörtüsü giyerek Müslüman cemaatiyle namaz kılıyor. Pazar günleriyse başörtüsünü çıkarıp boynuna beyaz yaka koyuyor” ifadelerini kullanmıştı. Üniversitede teoloji okuyan Redding, ardından dinî eğilimini, resmî bir görev haline getirmeye karar verdi ve 1984 yılında papaz oldu. St. Mark’s Episkopal Katedraline katıldı ve ayin yönetti, programlar hazırladı. 2005 yılında, katedrale bir konuşma yapmak üzere gelen Müslüman bir din adamından çok etkilenen Redding, namaz kılmasına ise kendi deyimiyle “Allah’a kendini teslim etmek” yorumunu getirdi. O dönem annesi vefat etti ve kendini tamamen dine adadı. Kur’ân okuyup, İslâm’ı öğrendikten sonra Mart 2006’da şehadet getirip Müslüman oldu. ABD’li papaz, bu karmaşıklığı çözmek zorunda olmadığını söylüyor: “Ben hem Müslüman hem de Hıristiyan’ım. Bu benim hem Afrika asıllı Amerikalı hem de kadın olmam gibi bir şey. Her ikisini de yüzde 100 bir şekilde taşıyorum.” Öyküsünün dinler arasındaki gerginlikleri azaltabileceğini söyleyen Redding, ilerde 3 büyük dinin öğretildiği bir merkez açmayı arzuladığını kaydetti.
***
Bu damara destek verenlerden birisi de konferansın tartışılmaz yıldızı William Baker’dı. Kendisi bilhassa Filistin ve Keşmir meselesiyle birebir ilgileniyor. Filistin’le alakalı olarak ‘Ulusun Hırsızı’ adlı bir kitap yazmış. Bir zamanlar cennet vadisiyken Hind mezalimi altında cehennem vadisine dönüşen Keşmir’in acıklı hikayesini de başka bir kitabında konu etmiş. Kanaatime göre en önemli kitabı ise ‘More in Common Than You Think/The Bridge Between Islam and Christianity’ başlığını taşıyor. ‘Düşündüğünden daha yakın/ortak’ kitabında İslam ve Hıristiyanlık arasındaki münasebetlerin sanılandan çok daha içiçe, derin olduğunu ifade ediyor. Baker hem anlatıyor hem de güldürüyordu. Amerikalıydı, ama biraz matrak ve biraz da farklıydı. Ama matrak yanı kadar duygusal yanının da güçlü olduğu söyleniyor. Jimmy Carter’ın kitabından yola çıkarak Filistin meselesinin çözümsüzlüğünün ana sebebinin İslâmofobya olduğuna işaret ediyor. Willam Baker’in yolu veya bu açılan çığır doğru çığır. Bunu stabilize hale getirmek, dünyayı aradığı sulhu süküne götürecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.