Vay şerefsiz!
Enis’e kolaylıklar diliyorum. Perva göstermeden insanların hayatıyla oynayan bir gazetenin genel yayın yönetmenliğini üstlendi. İşi zor...
Bekleniyordu.
Daha doğrusu, ismi, birkaç yıldır bu “erişilemez” ve “kutsal” makam için geçiyordu.
Rakip gazetede bulunduğum için, söyleyeceklerim “içişlerine karışma” olarak yorumlanabilir.
Fakat bu işi “Türkiye Türklerindir” gazetesi hep yapıyor... Hep başkalarının içişlerine karışıyor... Hep spekülatif... Hep manipülatif...
Mesela, “yandaş basın” filan gibi etiketlemelerle rakiplerinin piyasasını kırıyor, “haksız rekabet” yaratıyor...
Bunu resen yapıyor, haberleriyle yapıyor, ağzı bozuk yazarları aracılığıyla yapıyor, grubun televizyonlarını kullanarak yapıyor... Yapıyor oğlu yapıyor...
İşin bir de “nezaket” boyutu var tabii...
Kendinizde, başkalarını tanımlama hakkı gördüğünüzde, otomatikman takdir makamına kuruluveriyorsunuz. Herkes, size bakarak durumunu belirlemek zorunda kalıyor... Haksız rekabetin bir başka çeşidi... “En buyurgan” siz oluyorsunuz, yerine göre “en demokrat” siz oluyorsunuz, “en takdir eden” siz oluyorsunuz.
Bu da, rakipleri kategorize etme, departmanlara hapsetme ve dolayısıyla işini bitirme kolaylığı sağlıyor.
Bir tür, “tanımla, işini bitir” sendromu...
Hulasa, bu işleri “Türkiye Türklerindir” gazetesi hep yaptığı için, söyleyeceklerim “içişlerine karışmak” olarak yorumlanmamalı... Madem kendileri Türk basının “amiral gemisi”dir ve hepimiz Hürriyet gazetesinin paltosundan çıktık, bu kadarcık sitem hakkımız bulunsun bari...
Enis Berberoğlu’nu vicdanlı, dürüst, çalışkan, rikkat sahibi bir gazeteci olarak tanıdım.
Beraber “uçak gazeteciliği”
yaptığımız için biliyorum; demokrat bir adamdır da.
Kendisini arayıp “hayırlı olsun” demedim.
Bu yazıya sakladım.
Hem hayırlı olsun, hem kolay gelsin. İşi gerçekten zor...
Koltuğunu devraldığı adam (esasında o da fena biri değildir), medyanın ayarını bozmuştu, gazetesindeki “ahlak ve vicdan çizgisini” epey aşağılara çekmişti. Çok çok kötü işler yapmıştı. Şerefli bir geçmiş bırakmadığı için hiçbir zaman hayırla yadedilmeyecek
Enis, selefinin bozduklarını tamir edebilir.
Hürriyet, gerçekte “amiral gemisi”yse, artık darbecilerin, darbe sevicilerinin sesi olmamalı.
Karargâhta pişen haberleri manşetine taşımamalı.
Kıytırık Pakistan mahkemelerinden “darbeye cevaz” aramamalı.
Sağda solda patlayan bombaları, darbe planlarını, “kozmik oda” numaralarını, cinayetleri, psikolojik savaş belgelerini artık görmeli. “Ergenekon sulandırıcılığına” soyunmamalı...
Hrant Dink’e, Ahmet Kaya’ya, Orhan Pamuk’a yaptıklarını yapmamalı.
Halkın yanında olmalı...
Halkın değer tercihleriyle barışmalı ve sistematik “ötekileştirme” huyundan vazgeçmeli.
Bir de “düzey” sorunu var...
Piyasanın handiyse en ağzı bozuk, en küfürbaz yazarları Hürriyet’te toplaşmış durumda... Bazılarının küfürlerine muhatap olmuştum da, oradan biliyorum. En entelektüelinin ağzından “müptezel”, “alçak”, şerefsiz”, “kuş beyinli”, “züppe”, “ahmak” sözcükleri eksik olmuyor.
Başlığa çektiğim “Vay şerefsiz” ifadesi de Hürriyet gazetesinin manşetidir. Ahmet Kaya’nın arkasından söylenmiştir.
Durum budur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.