Vavien!
Bir süreden beri bazı medya organlarında kurumumuz hakkında ileri-geri haber ve yorumlara tesadüf edilmektedir; bunlar hakkında vaktiyle karargâhımız tarafından gerekli açıklamalar yapıldıysa da icmâlen tekrarında fayda görülmüştür. Şöyle ki:
14 Nisan 2009 tarihinde Poyrazköy mevkiinde topraktan sebze gibi fışkıran silahların kurumumuza ait olmadığını belirtmiştik; böyle dememişiz gibi Haziran'da bu silahları üreten MKE, bu malzemenin bize ait olduğunu açıklamıştır. Çok ayıp edilmiştir, bednamlıktır, nankörlüktür.
Adı lâzım olmayan o meşhur davanın sanıklarından birinde ele geçirilen "AKP ve Gülen'i bitirme planı" diye ünlenen belgenin altında olduğu ileri sürülen Alb. D.Ç. imzalı belge için bizzat "kâğıt parçası" nitelemesini yapmış olmamıza rağmen, 24.10.2009'da ortaya çıkan bir belgede imzanın kuru değil yaş olduğu anlaşılmıştı. Revâ mıdır, yazıktır, günahtır! Sularsın ıslanır, ütülersin kurur, nedir yani?
Komutanı tarafından pimi çekilmiş bir bombayla eğitim altına alınan erin, dört arkadaşıyla ölümüne sebep olan hadiseyi, vaktiyle "kaza" olarak nitelemiştik, fakat sonradan başlayan bozguncu yayınlar sonucunda o teğmen hakkında soruşturma açılması yoluna gittik. İyi mi oldu, gidenler geri mi geldi; ayıptır, boş işlerdir, yapmayalım bunları!..
Bugünlerde ise bir mahkeme, karargâhımızdan ısrarla JİTEM diye bir şey olup olmadığını sormaktadır. E kardeşim, "Yahu karıştırmayın; vardı böyle bir şey ama Nisan 1990 itibarıyla ağızlarına biber sürdük, kapattık" şeklinde bir cevap vermemiş miydik? Böyle söylememişiz gibi hâlâ bu şeyin varlığı ileri sürülüyor. Güyâ varmış da biz saklıyormuşuz filan... Arkadaşlar, olsa saklar mıydık, dükkân sizin... Binaenaleyh güzide basınımıza yakışıyor mu? Müptezelliktir, lüzumsuzluktur, bedhahlıktır...
Şimdi de bizim karargâha ait bir araçta, güyâ bir soruşturma hâkimini tâciz için takip üzerindeyken yakalanan bir kısım personelimiz hakkında "bıdı bıdı" tarzında bir kısım yayınlar yapılmaktadır. Değerli basın mensupları... Bu yılın ilk günü yaptığımız açıklamada polisin yakaladığı kişilerden ikisinin şoför (şoförsüz araç ve bürokratsız karargâh üzerinde çalışmalarımız devam etmektedir), birinin uzman aşçı, ötekilerin elektrik teknisyeni ve marangoz olduğunu söylemiştik. Nitekim bunları polis yakalamış, n'ooldu? Serbest bıraktı! Bakınız ne hale geldik arkadaşlar, bir aşçı, bir marangoz ve bir elektrikçi şöyle arabaya atlayıp, bir dostâne gezi yapamaz hale gelmiş bulunmaktadır. Açıklamalarımız bazı odaklar tarafından hızla yalanlanmakta veya karartılmaktadır; bu ise asimetrik bir durumdur ve biz bu durumun farkındayız.
O bakımdan açıkça ifade ediyorum; bizde aldatmaca olmaz. Bazı tespit ve öngörülerimiz bazı yanlış anlaşılmalara meydan verecek şekilde anlaşılabilir fakat vatan sevgisi, bu gibi yorum farklarını kapatabilecek yegâne mâcundur. Kim ki bu açıklamalardan tatmin olmaz ise, vatan sevgisinden şüphe etsin, kendini tedavi ettirsin, tedavi ederiz biz. Bakınız son günlerde yaşananlar, kişi ve toplumu ne hale getirmiştir, bunlar önemlidir yani.
Ne söylüyorsam odur ve doğrudur; beni kimse yanıltamaz, aha da tekrar ediyorum: O silahlar boruydu, o belge kâğıt parçasıydı, o erler aşçı, elektrikçi ve marangozdu; emir ve bilgimiz altında bir dolabın ölçüsünü almaya, sebze halinden pırasa mübayaasına ve karargâhtaki bazı elektrik düğmeleri için "vavien" anahtar almaya çıkmışlardı.
Lütfen yani, bu kadarı da fazla yani...
Özür: 30 Aralık tarihli yazımda "mâlum-ı ilan" şeklinde yazdığım ibârenin doğrusu "mâlum-ı ilâm" olacaktı. Sizleri yanılttığım için özür dilerim, düzeltiyorum.