Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Yemen’de arabuluculuk kavgası

Yemen’de arabuluculuk kavgası

'İçi beni dışı seni yakar' diye bir tabir var. Aynen öyle. Yemen'de aracı olan bir pişman olmayan bin pişman. Daha doğrusu aracılık arayı bulacağı yerde tali kavgaların çıkmasına yol açtı. Davudoğlu, Yemen'de Husiler ile rejim arasında arabuluculuk noktasında niyet izhar etti.

Bu bağlamda yaptığı açıklamada, Türkiye'nin Yemen'in istikrara kavuşması için her türlü çabayı göstermeye gönüllü ve yükümlü olduğunu ifade etti. Yemen'deki mezhebi karakterli çatışmanın bölgeye yayılma riski bulunduğunu kaydeden Davutoğlu, bu nedenle Yemen'deki gelişmeleri yakından takip ettiklerini söyledi. Esasında bu noktada bazı yanlışları düzeltmemiz gerekir. Evvela, Yemen'de kavga çok yönlü, Güney ile Kuzey arasında zoraki birleşme çatırdamaya başladı ve güneyli ayrılıkçılar Sanaa'dan ayrılmanın yollarını arıyorlar. Kaide'den maada ikinci çatışma konusu ise Zeydi asıllı Husiler ise (Kurucuları Bedreddin Husi) rejim arasında. Buna hem mezhep karakterli bir çatışma demek mümkün hem de başka boyutlardan bakmak da mümkün. Esasında ülke istikrarı Zeydileri ile Şafiiler arasında kaynaşmaya dayanıyor ve 1962 yılında ilan edilen cumhuriyetten sonra kısmen bir kaynaşma yaşandı. Sözgelimi Ali Abdullah Salih de Zeydi kökenli bir siyasetçi. Lakin Husiler onunla mezhebi değil siyasi ve ideolojik noktadan savaşıyorlar. İdeolojik olarak onu seküler olarak görüyorlar ve dolayısıyla bu noktada ayrışıyorlar. Akaid anlamında Ehl-i Sünnet anlayışına en yakın Mezhep Zeydilik olmasına rağmen Emr-i bi'l maruf nehyi ani'l münker anlayışı noktasında yöntem olarak Sünni ve hatta İsna Aşeriyyye mezhebine de en uzak olan mezhep yine Zeydiliktir. Zira yanlışı düzeltme noktasında şiddeti meşrulaştırıyorlar. Bu noktada Mutezile'ye yakın görüşleri var. Lakin Ayetullah Humeyni'nin Şah'a kalkışması ve ardından velayet-i fakih doktriniyle birlikte geleneksel Şii siyasi anlayışı yıkılınca Zeydilik ile İsna Aşerilik arasında bu noktadaki zıddiyet de ortadan kalkmıştır. Zaten Husilerin kurucusu Bedreddin Husi de İran'daki dini havzalarda eğitim görmüştür. Zeydiler Hazreti Ali'nin faziletine inanmakla birlikte ilk üç halifenin meşruiyetini reddetmezler. Vasiyet meselesine de isim olarak değil sıfat olarak bakarlar.

Husiler, Davudoğlu niyet izhar etmeden önce Yemen rejimiyle aralarında Sistani'yi arabulucu olarak teklif ettiler. İşte bu teklif yeni bir kavganın fitilini ateşledi. Suudluları bile afallatan hatta şok eden bir şekilde Muhammed Arifi isimli Suudlu Hoca, İran'ın Husileri kullanarak Suudi Arabistan'ı çevreleme ve arkadan kuşatma politikası izlediğini ve Husilerin Sistani'yi arabulucu naspetmek istemelerinin de bunu gösterdiği söyledi. Bununla da kalmadı Sistani hakkında açtı ağzını yumdu gözünü. Velhasıl ağza alınmayacak sözler sarfetti. Hakkında 'facir, zındık' dedi ve İran'ın benimsemiş olduğu Şiilik mezhebinin aslında Mecusililik kalıntısı olduğunu ileri sürdü. Böylece arabuluculuk teklifi teolojik bir kavgaya bürünmüştür. Arifi, Şia'nın Ehl-i bidat bir mezhep olduğunu ve Ehl-i beyt imamlarını bazen peygamberlik derecesine bazen de uluhiyet derecesine isal ettiklerini ve yükselttiklerini söylemiştir. Tarihi konuları da hatırlatarak Abbasilere karşı Şiilerin Moğollara arka çıktıklarını kaydetmiştir. Bir müddet önce vefat eden ibni Cibril'den sonra Şia'ya karşı en sert açıklamalarından birisi Muhammed Arifi'den gelmiştir. İbni Cibrin'in Hizbullah'a yönelik açıklamalarından sonra ve vefatından önce tedavi için gittiği Almanya'da tepki olarak bazı Şiilerin tazyik ve tacizine maruz kalmıştı.

Muhammed Arifi'nin açıklamaları ise hem içeride hem dışarıda ses getirdi ve tepki çekti. Bu sözlerden sonra Şii Merciii Sistani'yi ziyaret eden Irak Başbakanı Nuri Maliki'nin Suud ulemasına yönelik tekfirci suçlamasına karşılık Suud Başmüftüsü Abdulaziz Al-i Şeyh ithamları reddetmiş ve Maliki'nin mugalata içinde olduğunu söylemiştir. Sistani'nin temsilcilerinden Abdulmehdi Kerbelai ise Arifi'nin 'itham ve saygısızlığından dolayı' Suud yönetimini suçlamıştır. Bu suçlamalara toptan cevap veren Al-i Şeyh, Suud uleması olarak itidal çizgisini temsil ettiklerini ve kimseyi tekfir etmediklerini ve bidata mal etmediklerini ve bunu yapanların ise sadece kendilerini temsil eden fertler olduğunu ifade etmiştir. Resmi ulemanın dışında Glasgow Üniversitesi'nden Suudlu Nasır Akil de en zor zamanda böyle konuşanların Suudi Arabistan'ı daha da yalnızlığa ittiklerini söylemiştir. Çok zamandır Suudi Arabistan'da Selefi ve Şii alimler arasında takrip denemeleri yaşanıyor. Suudlu en tanınmış Şii alimlerinden Hasan Saffar bu denemelerin başarısızlığa uğradığını itiraf etmiştir. Suudlu ulema hem dinler arası diyalog hem de Şia ile takribe karşı çıkmaktadır. Saffar, Şii-Sünni ihtilafını gidermekle yükümlü olmadıklarını söylemiş ve Suudlu alimlerin aşırı dil kullanan ulemayı kınamadıklarından yakınmıştır. Bu bağlamda Suudlu ulemadan Abdullah Saad gibiler Şiilere emlak satılmasının doğru olmadığına dair fetvalar yayınlamışlardır. Riyad'dan Abdurrahman Bin Abdullah Sehim de, Şia'ya selam verilemeyeceğini söylemiştir. Harem-i Şerif imamlarından olan ve Obama'ya benzetilen Adil Külbani ise geçmişte Muhammed Arifi benzeri ifadeler kullanmıştır. Buna mukabil, Hasan Saffar, diyalog ve açılım çizgisini temsil eden Kral Abdullah'a minnettar ve şükran hisleriyle dolu olduklarını ifade etmiştir.

Arabuluculuk iyi de adaylar üzerinden yeni tartışmalar açılmasa! Velhasıl ufka karşılıklı güvensizlik hakim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi