Araştırma kuruluşu Metropoll, halka sordu. Geride bıraktığımız 2009 yılının en önemli tartışma konularının başında demokratik açılım geliyor. Zirvedeki bu konuyu Ergenekon davası ve PKK terörü izliyor. Dördüncü konu başlığı ise ekonomik kriz ve işsizlik...
Liste uzun; alt sıralarda Başbakan Erdoğan’ın Davos çıkışından kozmik oda araması ve PKK’nın Habur şovuna kadar çok sayıda olay yer alıyor.
Ancak aralarında “sivil vesayet”, “sivil dikta”, “sivil faşizm” gibi sosyolojik veya siyasal terminolojiye uymayan, farklı türlerin çiftleşme ürünü ucube yaratıkları andıran yapay kavramlar yok.
Halkın gündemiyle dantellerin gündemi hayli farklı...
Araştırma sonuçlarına baktığımızda, bu tartışma başlıklarına önem atfeden halkın siyasal tercihlerini belirleyen temel faktörlerin de aynı eksende seyrettiğini söyleyebiliriz.
Mesela; 2009 yılı Kasım sonu itibariyle yapılan ankette, kararsızlar ve protesto oyları dağıtılmadan AK Parti’nin yüzde 32.2, CHP’nin yüzde 23.1, MHP’nin 18.4 oranında oya sahip olduğu görülüyordu.
Araştırmayı koordine eden Prof. Dr. Özer Sencer, iki ay önce AK Parti oylarındaki düşüş ve muhalefetin tırmanışında etkili olan en önemli gelişmenin, küresel krizin ekonomiye olumsuz etkileri, işsizlik gibi unsurlara ek olarak “Habur şovu” olduğunu düşünüyor.
Başka bir ifadeyle, 27 Nisan Bildirisi nasıl AK Parti oylarında sıçramaya yol açtıysa, Habur şovu aynı ölçekte ama ters yönde etkiledi.
CHP ve MHP’yi “erken seçim” çağrılarına iten temel argüman da sanırım benzer araştırma sonuçlarıydı.
Ancak muhalefet bu süreci iyi yönetemedi. Üstelik iktidar partisinin özellikle açılım sürecindeki bir dizi yanlışına rağmen...
Sözgelimi CHP’li Onur Öymen’in Dersim gafı, sol tabanda, özellikle Alevi seçmen kitlesinde travmaya yol açtı. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün yeni partiyle sahneye çıkışı ise muhalefetteki küskünler için yeni bir adres oldu.
Oktay Vural başta olmak üzere MHP’li sözcülerin açılım politikasını siyasi ranta havale etme girişimleri ve toplumsal kutuplaşmaları körükleyici yaklaşımları ters tepti. Bu politika, merkezde güvercin ürkekliğindeki seçmeni olumsuz etkiledi.
Peki ne oldu?
Aynı şirketin araştırmasına göre; AK Parti oylarındaki yatay seyir devam ediyor. Artış yok ama kan kaybı durdu. Dün çıkan sonuçlarda (kararsızlar dağıtılmadan) AK Parti oyları yüzde 32.3 olarak gözüküyor. CHP oyları yüzde 23.1’den 16.2’ye indi, MHP oyları yüzde 18.4’den 14.4’e geriledi.
Bunun anlamı şudur; küresel kriz ve demokratik açılıma yönelik provokatif eylemler dizisine rağmen iktidar partisinin bu aşamadaki “direnç noktası” yüzde 32 civarında. Yani, topun yere çarptığı noktadır.
Eğer top patlaksa zemine çakıldığı yerde kalır. Havasını koruyorsa tekrar yukarıya doğru zıplar. 2010 yı
lına dair tüm tahminler ve göstergeler, AK Parti açısından şartların 2009 yılından daha iyi olacağını gösteriyor.
Kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin kredi notunu iki kademe arttırdı. Moody’s, kredi notunu BA2’ye yükseltti. Küresel krizin etkileri giderek azalıyor.
Demokratik açılımda ciddi mesafe alınması umut ediliyor. Mahmur ve Kandil’in boşaltılması konusunda ciddi aşama kaydedildi. İçişleri Bakanlığı, önümüzdeki günlerde tüm valileri Ankara’da toplayıp açılımın şifrelerini anlatacak. Sivil-asker ilişkilerindeki gerginlik, muhalefeti rahatsız edecek kadar yumuşamaya başladı.
2010 yılı iyi yönetilebilirse, AK Parti oyları yeniden yüzde 40 bandını yakalayabilir.
Mustafa Sarıgül sürprizi
Diğer soru ise şu: İktidar partisi yerinde sayıyorsa, muhalefet oyları azalıyorsa, küskün ve kırgın seçmen nereye yöneliyor?
Hemen söyleyelim; kararsızların oranı artıyor. İki ay önce kararsızların oranı yüzde 5.1’ken şimdi yüzde 11.1’e çıktı. Bir önemli faktör daha var. Mustafa Sarıgül’ün daha partisinin adı bile açıklanmadan oyları yüzde 5.8’i buldu.
Sarıgül’ün partisine kayan oyların yüzde 46.2’si, son mahalli seçimde CHP’ye oy vermiş. Yani, Sarıgül, CHP’yi ciddi şekilde tehdit ediyor. Bu noktada bir başka sürpriz, Sarıgül’ün CHP’den sonra en fazla AK Parti tabanından oy almasıdır. “Sarıgül’e oy vereceğim” diyenlerin yüzde 19.4’ü son seçimde AK Partiye oy kullanmış.
Sarıgül, MHP’den yüzde 10.8, Saadet Partisi’den yüzde 3.2, Demokrat Parti’den 1.1 oy alıyor. Bunun anlamı şudur; Sarıgül, tüm siyasi partilerin tabanına bir şekilde hitap ediyor.
Araştırmanın mimarı Prof. Dr. Özer Sencer de “Mustafa Sarıgül” sürprizine dikkat çekiyor. Başta CHP olmak üzere her partinin dikkate alması gerektiğini düşünüyor.
Sencer’e, DP’yi hatırlatarak sordum: “AK Parti’nin karşısına CHP ve MHP’nin dışında DP’yi çıkarma girişimleri var, Sarıgül sürprizi bu hesabı nasıl etkiler?”
Şöyle dedi: “DP bir alternatif olarak gözükmüyor. Tek çıkışı, Sarıgül’e katılmasıdır. Aksi halde varlık göstermesi mümkün görünmüyor.”
Elbette, siyasette bir gün bile uzundur. Hele 1 yıl sonrasına dair kesin hükümler inşa etmek mümkün değildir. Ama bir de Perşembenin gelişini gösteren Çarşamba vardır.
Mustafa Sarıgül’de Cem Uzan’ın ilk günlerini hatırlatan bir hava var. Deniz Baykal’ın karşısına çıktığı CHP kurultayındaki gibi hataya düşmezse baraja doğru bir rüzgar estirebilir. Rüzgarın yönü ve hızını tayin edecek diğer faktörlerin nasıl bir seyir takip edeceğini de hesaba katmak gerekir.
İzleyeceğiz, göreceğiz; Abdüllatif Şener veya Hüsamettin Cindoruk gibi barutu bir atımlık mı yoksa Tayyip Erdoğan gibi uzun soluklu mu?