Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

“İrtica” uyduramadık, “Dikta” verelim!

“İrtica” uyduramadık, “Dikta” verelim!

Gürbüz Çapan’ı tanıyorsunuz... Kendisi, Esenyurt eski Belediye Başkanı olurlar... Halen, adına “Ergenekon Terör Örgütü” denilen örgütün üyesi olmaktan tutuklu yargılanıyor... Geçtiğimiz günlerde “çapraz sorgu”su yapıldı... Sorgusu esnasında ilginç lâflar etti... Meselâ; “Bu Ergenekon Dâvâsı’nda benim işim ne?” dedi... Gerekçe olarak da, burada yargılananların çoğunun “ulusalcı” ve “milliyetçi” olduğunu, kendisinin ise “sol görüşlü” olmasını gösterdi... İlk bakışta, doğru bir soru... Ne var ki; “darbe yapma” ve “hükümeti devirme” konusunda “ulusalcı”larla “solcu”ların “işbirliği” içinde “el ele-omuz omuza” mücadele ettikleri gerçeğini de görmezden gelemeyiz... Kaldı ki; “28 Şubat Darbesi” sürecinde, Gürbüz Çapan’ın da rol aldığını unutmuş değiliz... Malûm, o süreçte; kendi “makam odası”nda bir “albay” ile Ali Kalkancı’yı buluşturmuş, karşılıklı “bira” içmişler, görüşmenin sonunda da Kalkancı’nın “şeyh”(!) olmasına karar verilmişti... Kalkancı’nın da “şeyh”(!) olarak ne “halt”lar yediğini zaten biliyorsunuz...
Bu gerçek ortada iken, Gürbüz Çapan’ın, şimdi kalkıp da; “Ben demokratım!.. Ben solcuyum!.. Benim darbelerle işim olmaz” demesinin hiçbir mantığı yoktur... Çünkü, öyle ya da böyle; Gürbüz Çapan, “28 Şubat darbesinin içinde, kıyısında veya köşesinde” yer almış birisidir!..
“BAYKAL’IN KOKUSU HALKA UYMUYOR!”
Her neyse... Derdimiz Gürbüz Çapan’a lâf yetiştirmek değil... Derdimiz, onun bir “teşhis”ini aktarmak...
Efendim, Gürbüz Çapan, sözkonusu savunmasında, eski partisi CHP’ye sert eleştirilerde bulunmuştu... Türkiye’deki insanların birbirlerini koklayarak anlaştığını, Başbakan Erdoğan’ın en büyük avantajının “halk gibi kokması” olduğunu belirten Çapan, şöyle devam ediyordu sözlerine: “Baykal’ı çok severim... Çok çalışkandır. İlk zamanlarda havası iyiydi. Şimdi yanına bir grup almış, nereye gittiği belli değil. Deniz Baykal’ın kokusu bu halka uymuyor.
Türkiye’de bütün partileri kapatın, seçime bir tek CHP girsin, yine de yüzde 26 oy alamaz!”
Çapan’ın tesbiti çok enteresan!..
Hani; “Hedefi tam 12’den vurmak” derler ya, Çapan da, CHP ve Baykal’ı “tam 12’den” teşhis etmiş!..
“Baykal’ın kokusu bu halka uymuyor!”
Tabiî, sadece “koku” değil, Baykal ile bu “halk” arasında, bir de “doku uyuşmazlığı” var!..
Yani; “koku” da uymuyor, “doku” da!..
Bu “uyumsuzluk” dolayısıyladır ki; CHP, “darbe dönemleri haricinde” bir türlü “iktidar” olamamış, bazen “yüzde 10 barajı”nı bile aşamamıştır!.. Bırakın “anamuhalefet” olmayı, “yavru muhalefet” olmaya bile hasret kalmıştır!..
Öyle görünüyor ki;
CHP’nin yine umudu yok!..
Yine “iktidar” olamayacak!..
ŞERİAT TUTMADI, DİKTA VERELİM!
O halde ne yapmalı?..
“Rakibi kötülemeli!”
Hani, kedi; ulaşamayacağı” ciğere “mındar” dermiş ya, Bay Baykal’ın ve CHP kurmaylarının yaptığı da bu... Kendilerinin “iktidara ulaşamayacaklarını” görünce, başladılar “iktidar”da bulunanlara çamur atmaya!..
“Baykal ve yoldaş medya” özellikle “Anayasa değişikliği”nin gündeme gelmesinden sonra, “Bremen Mızıkacıları” gibi, “koro” halinde saldırmaya başladılar:
“Demokrasi elden gidiyor, sivil diktatörlük geliyor!.. Türkiye sivil faşizme kayıyor!.. Askeri vesayetten yakınan AK Parti, sivil vesayete yelken açtı!.. Bu, bir tek adam rejimidir!”
Bilirsiniz; “Pantolon uyduramadık, gömlek verelim” diye bir söz vardır... “CHP ve yoldaşları”nın yaptığı da bu!..
“Şeriat geliyor” tutmadı, “laiklik elden gidiyor”a itibar eden olmadı, “irtica tehlikesi”ne gülünüp geçildi, “Mahalle baskısı!.. Araplaşıyoruz!.. Malezya oluyoruz!” söylemleri saman alevi gibi, parlayıp söndü!..
Sizin anlayacağınız, “uyduramadılar!”
Şimdi, “gömlek” kakalamaya çalışıyorlar!..
“Sivil faşizm!.. Tek parti diktası!”
Biraz önce dedim ya;
Özellikle “Anayasa değişikliği”nin gündeme gelmesinden sonra, “gömlek”(!)ler havada uçuşmaya başladı!..
İyi de, sorarlar adama;
“Anayasa değişikliği” istemek veya “Anayasa Mahkemesi’nin yapısı”nı değiştirmek bir “dikta ve faşizm” oluyorsa, aynı değişikliği isteyen CHP de mi “dikta”ya heves etmekte, CHP de mi “faşizm”e özlem duymaktadır?..
Öyle ya; CHP’nin “2008 Parti Programı”nda aynen şu ifade yer almaktadır:
“Anayasa değişikliği temel önceliğimizdir!”
Ne yani;
Anayasa değişikliğini CHP yapınca “demokrasi” oluyor da, AK Parti yapınca “dikta” mı oluyor?..
İlkeli olun, ilkeli!..
Kıvranmayın ve de kıvırtmayın!..
DEMİREL’E DE “FAŞİST” DEMİŞLER!
Olayın bir boyutu böyle...
Gelelim ikinci boyutuna...
Efendim, öyle anlaşılıyor ki; “kokusu ve dokusu bu halka uymayan” Bay Baykal’ın ve “yoldaş”larının kullandığı “Sivil vesayet!.. Tek parti diktası” gibi kavramlar da “yerli” değil, “Batı’dan ithal”dir!..
Çünkü, bu kavramları “ilk kullanan”lar “CHP ve yoldaşları” değil, “İngiliz Büyükelçiliği”dir!..
Hayret; hem de “Demirel” için!..
Kamuoyuna açıklanan “İngiliz gizli arşivleri”ndeki bir belgeye göre, “12 Eylül öncesi durumu” tahlil eden İngiliz Büyükelçiliği, “Demirel’in de Türkiye’yi faşizme götürmesinden” çekinildiğini rapor etmiş İngiltere’ye!..
Yıl 1978’dir!.. Ecevit de Başbakan!..
Büyükelçilik, “rapor”unda şöyle demiş:
“Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi, Türkiye için uygun bir demokratik alternatif değil!.. Demirel, yeniden iktidara gelirse, ülke hızla Hitler’inkine benzer bir faşist rejime kayar!”
Düşünebiliyor musunuz;
Demeçleri “köşeli” olmayan, ensesi ve göbeğiyle “yuvarlak” bir görüntü çizen Demirel için bile “faşist” yakıştırmasını yapmışlar!..
Oysa; Demirel kim, faşizm kim?!?..
BAYKAL’A GÖRE, ÖZAL DA DİKTATÖRDÜ!
Demirel’e de “faşist” yakıştırması yapılıyorsa, bu “yafta”nın vurulmayacağı hiç kimse yoktur şu ülkede!..
Gerçi, rahmetli Turgut Özal’a da yapıştırdılar aynı yaftayı... Ona da “tek adam” dediler, onu da “sivil diktatörlük”le suçladılar!..
Tabiî, bunu “İngiliz Büyükelçiliği” değil, bizim “yerli”(!)lerimiz yaptı!..
Hadi, açık söyleyelim, Hürriyet yaptı!..
Ne dersiniz; “20 yıl önce-20 yıl sonra”sına şöyle bir ayna tutup, ne yazdıklarını bir görelim mi?..
¥ 21 Ekim 1989: Hürriyet, manşetine dönemin SHP Genel Sekreteri Deniz Baykal’ın ‘Özal sivil diktatör’ sözlerini taşıdı. Baykal, “Özal parlamenter rejimi ortadan kaldırmak istiyor” diyordu.
¥ 13 Ocak 1990: Hürriyet’in Ankara Temsilcisi Ertuğrul Özkök, Özal’ın ABD gezisinde IMF, Dünya Bankası ve iş çevreleriyle görüşmelerini ‘Özal’ın tek adam olma hevesi’ başlığıyla manşet yapmıştı.
¥ 15 Ocak 2010: Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi’nin “Türkiye sivil darbe ve sivil diktayı tartışıyor. Türkiye’de sivil dikta tehlikesi yok mu diyeceğiz” diye yazdığını bir kenara not edin.
¥ 14 Ocak 2010: Başta Özkök olmak üzere grubun yazarları “Sivil faşizm ve tek parti diktası geliyor” konulu yazılarla kampanya yürütüyorlar...
KOY NAFTALİN, OLSUN YAFTA’LİN!
Demek ki neymiş;
Bugün AK Parti ve Başbakan Tayyip Erdoğan için “tedavül”e sokulan bu kavramlar; hiç de “yeni” ve hiç de “yerli” değilmiş!..
Önce “İngiliz Büyükelçiliği” kullanmış bu kavramı... Tabiî, Süleyman Demirel için...
Sonra; Baykal’ın “yoldaş” ve “soldaş”ları, merhum Turgut Özal için kullanmış!..
Aynı kavramlar, bugün de tedavülde!..
Bu defa da Tayyip Erdoğan için!..
Öyle anlaşılıyor ki;
Kadınların, “güve” yemesin diye, üzerine “naftalin” serperek elbiselerini korumaya alması gibi, “Baykal ve yoldaşları” da “kavram”ları “naftalinlemişler” ve dolaba kaldırmışlar!.. Şimdi de, dolaptan çıkarıp, “yeni ve yerli”(!) gibi kullanıyorlar!..
Peki, bu “senaryo” tutar mı?..
Şamil Tayyar, “niye tutmasın”(?!?) diyor;
Merhum Nasreddin Hoca’nın göle çaldığı “maya”dan “yoğurt” olursa, CHP’nin çaldığı “kara”dan da “zenci” çıkar!..
Yani, tutmasına “imkan ve ihtimal” yok!..
Böyle bir politikayla CHP, kesinlikle “iktidar”, Baykal da “Başbakan” olamaz!..
Ne diyordu Gürbüz Çapan;
“Baykal’ın kokusu halka uymuyor!”
“Naftalin kokusu”nu mu kastetti acaba?..
Yoksa, “daha itici” bir koku mu?..

“Hata ettik” demedikçe!
Hani, hep diyoruz ya; ne kadar gizlenirse gizlensin, ne kadar örtbas edilirse edilsin ve ne kadar üzerine “şal” örtülürse örtülsün, “gerçek”lerin; uygun bir zemin bulduğunda “ortaya çıkmak” gibi bir huyları vardır...
İşte, “gerçek”ler, birer birer çıkıyor ortaya...
“Silah”lar da çıkıyor toprağın altından, “bomba”lar da!..
Kullanıma hazır “Lav”lar da çıkıyor, itiraf dolu “lâf”lar da!..
İşte gördünüz... Malatya’daki “Zirve cinayeti”nden önce, Malatya’da “zirve toplantıları” yapan Şener Eruygur, Hurşit Tolon ve Fatih Hilmioğlu’nun fotoğrafları, yıllar sonra çıktı ortaya...
Ve dün... 2003 tarihli “Çarşaf” ve “Sakal” kodlu eylem plânları ile “Balyoz” adlı “darbe girişimi” çıktı ortaya... Plâna göre; Fatih ve Beyazıt Camii’ne, bir Cuma günü “bombalı saldırı” düzenlenecek ve “darbeye zemin hazırlanacak”mış!.. Adı “cunta lideri” olarak geçen Çetin Doğan, o günlerde “darbe konuşması”nı bile hazırlamış, iyi mi?..
Dahası, “Yunanistan’a savaş ilân etmek” için, “Ege Denizi üzerinde kendi jetimizi düşürmeyi” bile plânlamışlar!..
Hani, diyorum ki; birileri “gerçek”leri açıklayıp, artık “özür” dilesin milletten!.. “Hata yaptık” demek, bu kadar mı zor?..
“Hata ettik” demedikçe, bu “hata”lar hep çıkacak ortaya!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi