Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Şunu ‘onursal genel yayın yönetmeni’ yapın da, kurtulalım!

Şunu ‘onursal genel yayın yönetmeni’ yapın da, kurtulalım!

Hürriyet gazetesinin en geniş, en konforlu, denilebilirse en şahane odasında oturuyor... “Genel yayın yönetmeni” olduğu için kendisine tahsis edilmişti.

Burada “misafirlerini” ağırlayacak, gerektiğinde hava atacak, gerektiğinde çalışanlarla “mesafe ayarı”da kullanacaktı.

Müdürlükten alındı.

Ama odasını boşaltmadı.

Nezaketen de olsa, “Buyur Enis, amiral gemisinin kaptan köşkü burasıdır genel yayın yönetmenimiz olarak burada oturman gerekiyor” demesi gerekirdi. Bunu demedi. Odanın konforunu sürmeye devam etti.

Şimdi, muhtemeldir ki, korkuyla yaşıyor.

Korku, gün geçtikçe paniğe dönüşecek.

Panik de, yine muhtemeldir ki, kâbusa elverecek.

Çünkü, her an, her saniye göz önünde... Bir dengesizliğin “remz”i gibi duruyor, sürekli halefiyle “mahiyet farkı”nı hatırlatıyor ve gün geçtikçe koltuğunda iğretileşiyor...

Bu duyguyla baş etmek kolay değil.

Gerçi Enis mütevazı adamdır; koltuktur, odadır, makamdır, umurunda olmadığı için, “buyur burada otur” dendiğinde, muhtemelen “estağfurullah” ayaklarına yatacak, elan oturmakta bulunduğu epeyce küçük ve mütevazı odaya rıza gösterecektir, ama...

Sen gel bunu Ertuğrul Özkök’e anlat.

Ya Enis nezaketi ciddiye alırsa?

Ya tevazu göstermeyeceği tutarsa?

Ya “Sahi ulan, amiral gemisinin kaptanı artık ben değil miyim? Neden kaptan köşkünde oturmuyorum sanki?” demeye kalkışırsa...

Nerden bakarsan bak, riskli bir nezaket gösterisi...

En iyisi, pişkinliğe vurmak...

O da öyle yapıyor... Pişkinliğe vuruyor...

Hem odanın konforunu sürüyor, hem de “mış gibi” yapıyor...

Hâlâ Hürriyet gazetesinin genel yayın yönetmeniymiş gibi... Hâlâ amiral gemisinin “vazgeçilmez” kaptanıymış gibi... Hâlâ makam ve mansıp dağıtan yüce gönüllü Ertuğrul Özkök’müş gibi.
Makam dağıttıkları gözüne bakıyor...

Birim müdürleri gözüne bakıyor.

Editörler gözüne bakıyor.

Muhabirler gözüne bakıyor.

İstifası cebinde dolaşanlar gözüne bakıyor.

Kimse, onunla aynı asansöre binmek terbiyesizliğinde bulunmuyor.

Ezkaza iltifatına mazhar olmuş faniler, “Ertuğ Bey” diyor da, başka bir şey demiyor...

Müdürlükten gitti ama, her an, her saniye, her fırsatta, “Ben buradayım, daha ölmedim” diye bağırıyor... Hâlâ kudret sahibiymiş gibi... Hâlâ patronla çalışanlar arasında tek köprüymüş gibi...

Bunu köşesinde de gösteriyor; zamansız hatıralara dalsa da, siyaseten toparlayıcı ve vaziyet edici yazılar yazıyor, gücünü duyuruyor... “Benim tavrım, Hürriyet’in tavrıdır” demeye getiriyor.

Hazım sorunu yaşamasa tam olacak, ama...

Buna engel olamıyor.

Kaç kez “Ben genel yayın yönetmeniyken” diye başlayan yazılar yazdı...

Kaç kez, genel yayın yönetmeni olarak elde ettiği başarıları anlattı.

Kaç kez, “nasıl genel yayın yönetmeni yapıldığını” hikâye etti.

Hangi konuda yazarsa yazsın, sözü mutlaka genel yayın yönetmenliğine getiriyor ve ne kadar önemli bir adam olduğunu vurguluyor.

Hâlâ hazmedebilmiş değil...

Hâlâ gözü arkada...

Diyorum ki, hazır odasında mukimken, künyeye “Onursal Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök” yazsınlar da, kurtulalım bu adamdan. Bizim de işimiz gücümüz var. Biz de can taşıyoruz.

Hadi Enis... Göster tevazunu.

Bu işi sen yaparsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi